Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Akçakoca Merkez Camii'nde "Müslüman Takva Sahibidir" konulu cuma hutbesi irad etti, namazı kıldırdı.
Başkan Erbaş, hutbesinde şunları kaydetti:
"Kur’an-ı Kerim, bütün insanlık için bir nurdur, bir hidayet kaynağıdır, rehberdir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Veda Hutbesi’nde şöyle buyurdu: “Size iki şeyi emanet bıraktım. Bu iki şeye sahip çıktığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız. Biri Allah’ın kitabı, diğeri de Resulünün sünnetidir.” Peygamberinin hal ve hareketleri, davranışları, yaşantısıdır. Bu iki şeye sahip çıktığınız sürece de hep o yolda ilerlersiniz.
Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey Ademoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takva elbisesi de hayırlıdır. Bunlar, Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.” İşte Resulünün (s.a.s.) Arafat’taki Veda Hutbesi’nde bize emanet bıraktığı o Kur’an-ı Kerim’den bir ayet.
Hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s); “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz öğrenmiştir: Şayet utanmıyorsan dilediğini yap!” buyurmaktadır.
Aziz Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslam, yeme içmeden, söz ve davranışa, giyim kuşamdan, alışveriş ve eğlenceye kadar hayatın her alanında belli ölçüler, ilkeler, prensipler koymuştur. En küçük idari bir mekanizmanın bile düzgün yürüyebilmesi için o idari mekanizmanın koyduğu disiplin kurallarına, ilkelerine uymak gerekmiyor mu? Yeryüzünün en büyük mucizesi olan insanoğlunun yaşaması için ilkesizlik, kuralsızlık olur mu bir düşünelim. Demek ki Allah’ın koyduğu ölçülere, ilkelere uyma zorunluluğumuz var. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de bunları haber vermiş, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ise yaşayarak bizlere öğretmiştir. İşte bütün bu sünnetleriyle Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bize bir Müslüman tipinin yeryüzünde doğumundan ölümüne kadar nasıl yaşayacağını kendisi yaşayarak göstermiş. Allah Resulü Efendimiz (s.a.s.) bu ölçülere riayet etmeye takva diyoruz. Takva sahibine de muttaki diyoruz. Muttakinin en kısa anlamı iyilikleri, emirleri yerine getirmek, Allah’ın yasaklarından sakınmak.
Aziz Kardeşlerim!
Takva, Allah’ın yasaklarına riayet etmemekten korkmak demektir, Allah’tan korkmak değildir. İyiliğe yönelmek kötülükten uzak durmaktır. Her türlü günah ve haramdan korunmaktır. Rabbimizin her an bizi görüp gözettiği, yaptığımız her şeyden haberdar olduğu bilinciyle yaşamamamız lazım. Ölümü, yeniden dirilişi, hesabı, cennet ve cehennemi unutmadan bir ömür geçirmemiz lazım.
Değerli Kardeşlerim!
Takva, kalbimize yerleşince gönlümüz iyiliklerin merkezi haline gelir. Riya, kibir, gurur ve gösteriş gibi kötü duygulardan bizi arındırır. Takva, dilimize yansıyınca sözlerimiz doğru ve güzel olur. Gıybet, yalan, dedikodu ve iftira gibi afetlerden bizi uzak tutar. Takva, zihnimize yön verince davranışlarımız nezaket ve zarafete, merhamet ve adalete, ülfet ve muhabbete dönüşür. Zulüm, haksızlık ve şiddet gibi dünyamızı karartan kötülükler hayatımızda yer bulamaz.
Kardeşlerim!
Takva, giyim kuşamda kendini gösterince bedenimizin saygınlığını koruruz. Zira kadın erkek her insanın beden mahremiyeti vardır. Yüce dinimiz İslam, bu mahremiyetin zarar görmemesi için; bedenimizin örtülmesi gereken yerlerini örtmemizi, başkalarına teşhir etmememizi emretmiştir. Kadınlar için yabancı erkeklerin yanında ve evlerinin dışına çıkarken örtülmesi gereken yerler; kadınlarda yüz, eller ve ayaklar hariç bedenin kapatılması demektir. Müslümanlar olarak bunlara riayet etmemiz lazım. Bunu hatırlatmak bizim vazifemiz. Erkeklerde ise göbek ile diz kapağı arasıdır. Uzuvları belli eden dar ya da açık elbise giymek, Rabbimizin emaneti olan bedenin saygınlığını ihlal etmektir. Şu husus unutulmamalıdır ki, tesettür her şeyden önce Allah’ın bir emridir, kişisel bir tercih değildir. Tesettür müminin süsüdür, fıtri bir gerekliliktir. Allah Resulü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Allah halimdir, haya sahibidir, kusurları örtendir. Hayayı ve örtünmeyi sever.”
Aziz Müslümanlar!
Takva; nişan, nikah ve düğün merasimlerimize yansıdığında yuvalarımız huzur, mutluluk ve muhabbet üzere inşa edilir. İslam, meşru çerçevede düğünlerde eğlenmeye müsaade etmiştir. Ancak, yüksek sesle çevreye rahatsızlık verilen, alkolün tüketildiği, mahremiyet sınırlarının ihlal edildiği, yolların kapatıldığı, sevinçleri hüzne çeviren silahla kutlama yapıldığı bir düğün eğlencesi dinimizde yoktur ve İslam ahlakına uygun değildir. Ayrıca evlilik için yapılan gereğinden fazla harcamalar, hem evlenen çiftlerin hem de ailelerin maddi ve manevi birçok sıkıntıya düşmelerine sebep olmaktadır. Bu da gençlerimizin ya hiç evlenmemelerine ya da evliliklerini geciktirmelerine yol açmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bu husustaki uyarısı gayet açıktır: “En bereketli nikah, külfeti en az olandır.” Gençlerimizi bu şekilde eğitelim, tavsiye edelim. Kızlarımızı, oğullarımızı bir an önce evlenmelerine teşvik edelim. Ülkemizden aile başına düşen çocuk sayısı gittikçe düşüyor. Evlilik yaşı gittikçe yukarılara doğru çıkıyor. Bu konularda gençlerimizi uyaralım.
Değerli Kardeşlerim!
Takva şuurunu hayatımızın her anına ve alanına hakim kılmanın gayretinde olalım. Saygınlığımızı zedeleyen, insan onuruyla bağdaşmayan her türlü yanlış söz, tutum ve davranıştan uzak duralım. Unutmayalım ki, dünyamızı mamur, ahiretimizi cennet kılacak olan; imanımız, salih amellerimiz, güzel ahlakımız ve sorumluluk bilincimizdir.
Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in yaptığı şu duayla bitiriyorum: “Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.”