Bir önceki yazıda başladığımız faizle ilgili itirazlara ve bunlara verilen cevaplara devam edeceğiz. Bu yazımızda faizin meşrulaştırılmasında kullanılan vadeli satış konusuna değinmeye çalışacağız.
2- Faiz ve Vadeli Satış
Faizin meşruiyetini savunanların önemli bir kısmı temellerini ‘zaman’ mefhumu üzerine oturtmaktadırlar. Örneğin, paranın sahibi (faiz alan kişi) şu anki isteklerini ileri bir zamana ertelediği için kendisine mükafat olarak faiz verilmektedir. Böylece faiz, ‘zaman’ın değeri olmaktadır.
Bir malın vadeli satış fiyatı ile peşin fiyatı genellikle aynı olmamaktadır. Fıkhi açıdan buna cevaz verilmiştir. Ancak faiz kesinlikle haramdır. Halbuki vadeli mal satışında da ‘zaman’ devreye girmektedir. Peki neden faiz haram, vadeli mal satışı ise meşru kabul edilmiştir?
Vadeli satış konusuna girmeden önce alışveriş ve faiz karşılaştırmasına da kısaca değinmek gerekir. Zira faizin meşrulaştırılmasında bu yönteme eskiden beri başvurulmaktadır. Kur’an’da faizle ilgili inen son ayetlerden biri olan Bakara 275. ayette müşriklerin ağzından aktarılan şu ifade, faizin meşrulaştırılması için o dönemde ortaya atılan teoriyi gösterme açısından önemlidir; "Alım satım da ancak faiz gibidir." Buna göre müşrikler, faizin kâr ile aynı düzlemde olduğunu savunarak her ikisinin de meşru olduğunu ileri sürmüşlerdir. Halbuki alışveriş, insanların ihtiyaçlarını gidermek için kullandığı doğal bir yöntem iken, karşılığı önceden belirlenmiş bir borç işlemi fıtrata aykırı bir yöntemdir. Zira doğada bulunan her şey zamanın ilerlemesiyle eskimekte veya azalmaktayken faizli borç işleminde devamlı bir artma vardır (bir başka yazıda buna daha detaylı değineceğiz inşallah).
Asıl konumuz olan vadeli satış konusuna gelecek olursak; vadeli mal satışında ortada bir mal bulunmaktadır. Bu işlemde ‘zaman’, mala tabidir. Bir başka ifade ile, malın şimdiki fiyatıyla (peşin) gelecekteki fiyatı (vadeli) arasında bir tercih yapılmaktadır. İşte bu sebeple işlemin sıhhati açısından böyle bir satışta iki fiyattan birinin netleştirilmesi gerektiği söylenmektedir. Ancak faiz meselesinde ‘zaman’ mefhumu merkeze alınmaktadır. Bir anlamda zaman, satıma/kiralamaya konu olmaktadır. Bu ise caiz değildir. Zira zaman kimsenin mülkiyetine girebilecek bir şey değildir. Kişi ise mülkiyetinde olmayan bir şeyi satamaz veya kiralayamaz.
Vadeli alışverişte zamanın ikinci planda ama faizde merkezi konumda olduğu şu şekilde anlaşılmaktadır. Örneğin aynı cins domatesin fiyatı bir semtten diğer semte veya bir şehirden diğer bir şehire farklılık gösterebilir/göstermektedir. Satıcı; malın kendisine maliyeti, bulunduğu noktadaki insanların alım gücü, malın ulaşılabilirliği ve alıcının ödeme şekli gibi unsurların tamamını göz önünde bulundurarak bir fiyat belirler. Alıcının pazarlık gücüne göre de malın fiyatı kişilere göre farklılık gösterebilir. Dolayısıyla malın kesin fiyatı, alıcı ile satıcı arasındaki icab ve kabul ile kesinleşir. Ancak parada durum böyle değildir. Örneğin 100 TL’nin kendi cinsinden değeri her yerde yine 100 TL’dir. Bu hususta alıcı ve satıcı arasındaki icap ve kabule bakılmaz. Şayet bunun üzerine bir ilave yapılacaksa herkes bunun fazlalık olduğunu bilir ve bunun adı da faizdir. Ancak malın A şahsına 4 TL’den verilmesiyle B şahsına 5 TL’den verilmesi durumunda aradaki 1 TL’lik farka faiz denilmez. Sadece düşük fiyatta daha az kâr etmiş veya belki de hiç kar etmemiş denilebilir. Sonuç olarak tekrar ifade edecek olursak, malın fiyatının farklılaşmasındaki tek kriter “zaman” mefhumu değildir. Ancak paranın fiyatının farklılaşmasındaki ana kriter zamandır ve faiz bu zamana göre belirlenmektedir.
Vadeli satış işleminde faizin oluştuğu bir nokta vardır ki o da şudur; şayet malı alan kişi, belirlenen vadede borcunu öde(ye)mezse ve satıcı da geciken zaman dilimine göre borçta bir artış yaparsa bu işlem faizdir. Zira bu artışın tek sebebi zamandır ve mal ikinci planda kalmıştır. Bu sebeple borcun gecikmesinden dolayı fazlalık alınması fıkhen yasaklanmıştır. Gecikme sebebiyle parada oluşabilecek değer kaybı (enflasyon) konusuna ise bir başka yazıda değinilecektir.