Zor zamanlar…
Sadece son üç yıla baktığımızda hem dünyanın hem de ülkemizin zor dönemlerden geçtiğini görüyoruz. 2020 yılının başlarından itibaren dünyayı kasıp kavuran Covid-19 salgını, ardından bölgemizde meydana gelen savaşlar ve bu olayların meydana getirdiği küresel ekonomik kriz… Ülkemizde son yıllarda üst üste yaşadığımız sel, yangın, kuraklık ve deprem felaketleri… Bu çerçeveden baktığımızda ortaya insanın içini karartan bir tablonun çıktığını görüyoruz.
Umut tohumları…
Covid-19 salgınında ülkemiz tarafından dünyanın birçok bölgesine yapılan yardımlar; yine başka ülkelerde meydana gelen sel, deprem, yangın vb. afetlerde çoğunlukla ilk koşan olup uzattığımız yardım eli… Sonrasında ülkemizde meydana gelen çeşitli afetlerde aynı minvalde bize yardım elinin uzatılması… Ve son yaşadığımız 6 Şubat depreminde gerek içeride ortaya çıkan dayanışma ruhu gerekse dünyanın dört bir tarafından gelen yardımlar… Zaman zaman hacim olarak çok küçük gözükse de yapılan maddi yardımın arkasındaki samimiyet, zor zamanda söylenen tatlı bir söz ve hiçbir şey olmasa da gösterilen bir tebessüm hepimizin içini ısıttı ve yukarıda çizilen karamsar tabloyu unutturup içimizdeki umut tohumlarını yeniden yeşertti. Öyle bir yeşertti ki “enkaz ne kadar büyük olursa olsun biz bunu en kısa zamanda daha iyi hale getiririz” ifadesini bize çokça söyletti.
Psikolojik dayanaklarımız: İmtihan bilinci ve sabır…
Yüce yaratıcımız Allah (cc), Kur’an’da bizi zaman zaman imtihan edeceğini şöyle beyan eder: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” (Bakara, 2/155-157) Evet, son dönemde ayette buyurulan imtihanların hepsini milletçe yaşadık. Bu durumda karamsar tabloyu kaldıracak birinci yol psikolojik açıdan güçlü olmamızdır. Bir Müslüman bu ayetleri okuduğunda bütün bunların geçici birer imtihan olduğunu ve yaşadığı acıların hiç birinin karşılıksız kalmayacağını bilir. Sonra Efendimizin (sav) şu hadisini düşününce daha da rahatlarız: “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64) Çekilen sıkıntılara karşılık göstereceğimiz sabır neticesinde şu sonsuz mükafat vaadi bizleri daha da güçlü yapmaz mı?: “…Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.” (Zümer, 39/10) Yalnız sabır kavramını iyi anlamamız lazım. Sabır musibet karşısında boynu bükük kalmak değildir. Bilakis metanetli olmak ve bütün acılara rağmen hayata dört elle sarılmaktır. Yani sabır insanı pasif hale getirmez, aksine aktif yapar. Sabır gecenin karanlığına yenilmemek, karanlığın ardından sabah olacağına ve aydınlığın geleceğine inancını yitirmemektir. Sabır zorluğun ardından kolaylığın geleceğine inanmak ve mücadeleyi bırakmamaktır.
Hepimiz imtihandayız…
Evet, aslında hepimiz imtihandayız. Dünyada yaşadığımız süreç içerisinde bütün davranışlarımız ve olaylar karşısındaki duruşumuz bu imtihanın bir parçasıdır. Yani sadece bela ve musibet anında ve sadece musibete uğrayan kişi değil, diğer zamanlarda ve musibete uğrayan kişi/kişilerin dışındakiler de imtihandadır. Musibete uğrayan isyan etmeden metanetle bu durumun içinden çıkmaya çalışırken diğerleri ise bu kişiye yardım etme gayreti içinde olmalıdır. Aksi halde görevini yapmayan imtihanı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Dayanışma ruhu…
Kur’an bize her daim yardım etmeyi ve iyilik yapmayı emreder. Bunun için zekat, sadaka, infak gibi yolların tamamını gösterir. Bütün bu iyilikleri yaparken karşı tarafı incitmeden yapmamızı ister. Karşımızdaki kişiye içtenlikle yapılacak bir tebessümü bile iyilik olarak görür. Yoldaki bir taşı kaldırmayı dahi imanın bir parçası olarak kabul edip bu tavrı önemser. İyilik yaparken sevdiğimiz ve değer verdiğimiz mallardan vermemizi ister. Ve en önemlisi de elimiz sıkışıkken bile yardım etmemizi isteyerek gerçek bir iyilik bekler. O yüzden cebindeki son parayı gönderen kişinin gönderdiği rakam değil, gösterdiği tavrın mükafatı büyüktür. Bizi ayağa kaldıracak işte bu ruhtur. Felaket nerede olursa olsun, felakete uğrayan kim olursa olsun necip milletimizin bu konudaki duruşu ve gösterdiği dayanışma ruhu her daim övülmeye layıktır.
“Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da bu acıyı paylaşan bir beden gibidir.” (Müslim, Birr, 66)
Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.