Deprem veya başka bir felaketi/ musibeti Müslüman temenni etmez. Evet, deprem musibettir. Ama biz bir musibet ile karşılaşınca da Müslümana yaraşır bir davranış sergileriz.
Musibetler karşısında innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn demek bizim görevimizdir. Bunu bize Kur’an-ı kerim öğretmektedir. Zor zamanlarda kişi veya toplumların duruşu, tavrı, birbirlerine olan ihtimamı turnusol gibi olumlu ve olumsuzlukları ortaya çıkarır. Ve millet olarak bu zor imtihan karşısında da yüzümüzü ak eden, yaraları sarmak için el birliği ile seferber olduğumuz bir tablo var.
Anadolu’nun her tarafından fakir-zengin, yaşlı-genç ve çocuklarımız her insanımızın ortaya koyduğu yardımlaşma duyarlılığı tarifi mümkün olmayan bir tablo ortaya koymuştur. Yaşlı bir ninenin ayağındaki mestini göndermesi, bir kardeşimizin başka bir eşyası olmadığı için montunu gönderip içine not yazması, deprem alanında bir Mehmetçiğin üşüyen bir hanımefendiye montunu çıkartıp vermesine kadar onlarca iyilik hikâyesi yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.
Deprem alanında ilk saatlerden itibaren çalışmalarını başlayan ve devam ettiren Başkanlığımız ve Vakfımızdan her bir mesai arkadaşımızın yaşadığı çok güzel insan hikayeleri var. Adıyaman’ın bir köyüne yardım için uğrayan ekibimize yaşlı bir amca, köy olarak yeterince yardım aldıklarını yardımları başka köylere götürmelerini ister. Çünkü o amcamız diğer kardeşlerini düşünmektedir.
Nişanlısını kaybetmiş bir delikanlının cenazenin başından ayrılamadığını söylediler ve bizden yardım istediler. Yanına gittim ve biraz konuşmaya çalıştım. Arkadaşların yardımı ile bulunduğu yerden kaldırdık, elbette acısını tarif etmek imkânsızdı. Biraz daha konuştuk ve nihayet şunu söyledi : “ hocam bir ricam var, nişanlımın cenazesini biraz bekletebilir miyiz? “ dedi. Kendisine sebebini sordum, “ Ninemin cenazesi gelmek üzere, mümkün ise ikisini yan yana defnetmek istiyorum “ dedi. Arzusunu yerine getirdik. Nişanlısı ile ninesini yan yana defnettik.
İstisnasız bu acıyı yerinde yaşayan her insanımızın metaneti ve sabrı her türlü takdirin üstünde idi. Biz vefat eden kardeşlerimize karşı dini görevlerimizi yaparken sabırla beklediler, metanetle omuzladılar ve mezarlarına götürdüler. Gurbette olan, gurbetten gelen, kucakladığı evladına doyamayan, ailesinden birden fazla yakınını kaybeden onlarca, yüzlerce insanımızın acı hikayesine şahit olduk.
Dayanışma ve yardımlaşma ruhu afetlerdeki en önemli tedavilerin başında gelir. Arayıp sormak, geçmiş olsun dileklerini iletmek, imkan varsa yanına varıp birlikte zaman geçirmek son derece önemlidir. Fiziki olarak da ihtiyaçları gidermek elbette ortak sorumluluğumuzdur. İlk günden itibaren toplumun gösterdiği duyarlılık şükrümüzü artırmıştır. Onlarca örnekten bir tanesini buraya almak isterim. 21 Şubat günü Çanakkale’den Hatay ilimize gidecek olan görevli arkadaşlara oradaki kardeşlilerimize ve çocuklara ulaştırılmak üzere mesai arkadaşlarımız ve dostlarımızın katkıları ile bazı hediyeler hazırladık. Bir piknik tüpünü bize ulaştırdılar. Üzerinde bir not vardı. Yaşı küçük ama kalbi kocaman bir yavrumuzdan geliyordu. Aynen aktarıyorum : “ ben Çanakkaleden Mustafa Hamza D…... 2.sınıfa gidiyorum. Şehit yakınıyım. Okul harçlıklımla biriktiğim parayla sizlere ısıtıcı aldım. Elleriniz üşümesin “ Elbette ellerin üşümemesi önemlidir. Ama yüreklerin üşümemesi sanki daha da önemli değil mi? Hiç tanımadığı insanlara uzaklardan bir gönül eli uzatmak ve gönül köprüsü kurmak bu toprakların en güzel hasletlerinden birisidir.
Her şeye rağmen böyle zor günlerde toplumda fitne çıkarmak isteyen insanlarda elbette ki olacaktır. İlk günler sağlıklı haber alamamanın verdiği bazı zorluklarla birlikte niyeti iyi olmayan insanların yapılan çalışmaları görmelerini beklemek elbette safdillik olur. Ama toplumda yalan bilgiyi bilerek yayanlara karşı da hepimizin duyarlı olması gerekir. Ayrıca her toplumda sayısı az da olsa yanlış yapanlar olacaktır. Ama biz büyük bir milletiz. Ve ona göre davranmalıyız.
Başkanlık olarak hamd olsun alanda arkadaşlarımız fedakârca görev yaptılar ve nöbetlerini tutmaya devam ediyorlar. Çanakkale’den Hatay ilimize göreve giden hoca hanımlara bir grup bayan vatandaşımız şunu ifade etmiş: “ ilgili her kurumdan görevliler geldi. Ama bayan personel olarak Diyanet çalışanları yanımızda idi. Bu bizi çok mutlu etti.” Bazı insanlar kurum olarak bizi görmek istemese de aziz milletimiz yapılan çalışmaları görmekte ve takdir etmektedir. Bizim gayemiz Rabbimizin rızasına talip olmaktır. Yeryüzünde iyilik hakim oluncaya kadar.
Deprem gibi zor günlerde birkaç hususu yeniden hatırladık:
Bir, deprem ve benzeri musibetlere karşı öncesinde tedbirleri alarak her zaman hazırlıklı olmalıyız.
İki, kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşması ve bunlara yönelik öncelik ve kolaylıkları sağlamalıyız.
Üç, olayın yaşandığı andan itibaren telaşa kapılmadan öncelikli insani ihtiyaçları gözetmeliyiz. Ve bu depremde bu konuda büyük oranda başarılı olduk elhamdülillah.
Dört, özellikle ilk üç günden sonra hayatın biraz daha normalleşmeye başladığını görüyoruz. Ama bu felaketin etkilerinin kısa zamanda atlatılmasının mümkün olmadığı da âşikardır. Çünkü artçılar devam ediyor.
Beş, hep beraber daha organizeli, yardımların ve ihtiyaçların giderilmesi hususunda sürdürülebilir tedbirler almalıyız.
Altı, kurum olarak topluma rehberlik etmenin sadece mihrapta olmadığını, toplumun ihtiyacı olduğu her zaman ve mekânda bizim olmamız gerektiğini bir kez daha gördük.
Yedi, bizim alanda bulunmamızdan rahatsızlık duyanlar şunu bilmeli ki, biz insanımıza dua etmek için, cenazesini teşyi etmek için, elimizdeki ve çevremizdeki imkanlarla katkı sunmak için alandayız.
Diğer meslek grupları da elbette yerini almalıdır. Bundan daha da tabii bir durum olamaz zaten.
Rabbim ansızın geliveren her türlü afetten, çekemeyeceğimiz yüklerden, her türlü hastalıklardan, kaza, bela ve musibetlerden hepimizi muhafaza buyursun. Âmin.