Meşhur ifadeyle başlayacak olursak hepimiz birer yolcuyuz. Yolcu olunca demek ki yürüdüğümüz/yürüyeceğimiz bir yol var. Yolculuğumuz anne karnında başlar ve bu dünyaya ait bölümü bir toprak parçasının içinde biter. Bütün mesele bu ikisinin arasında ne olup bittiğidir ve hangi yolda yürüdüğümüz/yürüyeceğimizdir. Dünya hayatındaki yolculukta sergileyeceğimiz tavırlar, ahiret hayatında gerçekleştireceğimiz yolculuğu etkileyecektir.
“İnsan” sûresi varlık hikayesiyle başlar, ardından yol hikayesiyle devam eder. Varlık alemine çıkan insan illa bir yola girecek ve o yolun yolcusu olacaktır. Ona düşen hangi yolu tercih edeceğidir; ya şükür (iman) yolunu ya da nankörlük (küfür) yolunu seçecektir. (İnsan, 76/1-3)
Kur’ân’ın ilk sûresi olan ve namazların her rekatında tekrarladığımız Fatiha sûresinde, hangi yolda yürümemiz ve hangisinden de sakınmamız gerektiği zikredilmektedir. Tabi hepsinden önce o yolun yolcusu olmaya talip (istekli) olmamız gerektiği bildirilmekte ve buna işaret etmek üzere şöyle buyurulmaktadır: “Bizi dosdoğru yola ilet.” (Fatiha, 1/6) Çünkü istek olmazsa o yola girmek de nasip olmaz. Sonrasında ise istenecek veya sakınılacak yolların hangileri olduğu açıklanmaktadır: “Nimetine erdirdiklerinin yoluna (ilet); gazaba uğramışların ve dalâlete sapmışların yoluna değil!” (Fatiha, 1/7)
Peki, bu nimet verilenler kimdir? Kişi bu nimet verilenlerin kim olduğunu merak eder elbette. Çünkü bunların kim olduğunu bilmezse hangi yolda yürümesi gerektiğini de bilemeyecektir. Kur’an’ın şu ayeti bize nimet verilenlerin kim olduğunu, yani kimlerin yoluna talip olmamız gerektiğini açıklamaktadır: “Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu (nimet verdiği) peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!” (Nisâ, 4/69) Ayetin baş kısmında ise bu yolun yolcusu olmak için gerekli olan şey anlatılmıştır. Yani bu yolun yolcusu olan ve yukarıda sayılanlarla arkadaş olmak isteyen kişi “Allah’a ve Peygambere itaat” etmelidir. Yolun anahtarı/giriş şifresi budur ve yolda takip edeceğimiz levhalar, sakınmamız gerekenler, nerelerde durabileceğimiz gibi hususlar genel ilkeler halinde bu iki kaynakta belirtilmiştir. Diğer bir ifadeyle kişi, bu yolda başıboş bırakılmamış olup (Kıyâmet, 75/36) kafasına göre hareket edememektedir (Ahzâb, 33/36).
Yukarıda bahsettiğimiz yolculuğun toprakta bitişi aslında tümden bir bitiş (yok oluş) değildir, bilakis bir moladır. Belli bir süre mola verdikten sonra o yolculuk devam eder ve birinci yolculukta yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz yerlere uğrarız. Hesap işi bittikten sonra ise son bir yol (Sırât) kalmıştır ve o yolu geçebilmek için mîzandan (hesap terazisi) geçiş bileti almış olmamız gerekmektedir. İnsân sûresinde geçen yol hikayesinin hemen ardından o yolculuğun nerede biteceği anlatılır. Şükür yolunu seçen güzel içecekler ile, nankörlük yapan ise zincirler ve alevli ateşle karşılanacaktır. (İnsan, 76/4-6) Yani iman edenler cennete, kafirler ise cehenneme sevk edileceklerdir. (Zümer, 39/71-73)
Konumuzu şu ayetle bitirelim: “Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun; (başka) yollara sapmayın; sonra onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte günahtan korunmanız için Allah bunları size emretti.” (En’âm, 6/153)
Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın ve yanlış yollara sapmaktan korusun.