Filistin ve Kudüs toprakları, farklı yıllarda birçok sahabîyi ağırlamıştır. Başta Kudüs’ü almaya gelen Hz. Ömer olmak üzere, birçok sahabî Kudüs’te bulunmuş ve çeşitli görevler yapmış; bazıları ise oraya yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. Şeddat b. Evs, Ubâde b. Sâmit, Selmân-ı Fârisî, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, Ebû Reyhâne, Muaz b. Cebel, Bilal b. Rebâh, Hâlid b. Velîd, Ebu’d-Derdâ, Ebû Zerr el-Ğıfârî, Ebû Mes’ud el-Ensârî, Abdullah b. Selam, Sa’d b. Ebî Vakkâs, Ebû Hureyre, Muâviye, Abdullah b. Amr b. el-Âs, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Avf b. Mâlik, az ya da çok Kudüs’te bulunan sahabîlerden bazılarıdır.
Kudüs'e hizmet eden Ebû Reyhâne'nin hayatı
Babasının adını Yezîd olarak kaydedenler, hatta adının Abdullah b. Nadr olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır.
Bizzat anlattığına göre Ebû Reyhâne Hz. Peygamber’le beraber gittiği bir gazvede çok soğuk bir gecede konakladıkları zaman Resûlullah kimin nöbet tutmak istediğini sordu. Ensardan biri bu görevi üstlenince Resûl-i Ekrem ona adını sordu ve kendisine dua etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in duasını almak için Ebû Reyhâne de nöbet tutmak istediğini belirtti. Karanlıkta Ebû Reyhâne’yi göremeyen Resûl-i Ekrem adını sorarak ona da dua etti ve Allah yolunda nöbet tutan gözü cehennemin yakmayacağını söyledi (Müsned, IV, 134-135; Buhârî, IV, 264). Sordukları bir soru üzerine güzel şeylere sahip olmayı arzu etmenin kibirle ilgisi bulunmadığını Hz. Peygamber’den öğrenen dört kişi arasında onun da adı geçmektedir (Hatîb, s. 371). Ebû Reyhâne Hz. Ömer devrinde Dımaşk’ın fethine katıldı (14/635) ve Kudüs’e yerleşti. Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin sünenlerinde rivayet edildiğine göre Kudüs’te (İliyâ) halka vaaz edip kıssalar anlatırdı. Onun Mısır’a gittiği, Meyyâfârikīn ve Askalân’daki sınır bölgesinde mücahid olarak bulunduğu da rivayet edilmektedir. Ebû Reyhâne’nin vefat tarihi belli değildir.
Ebû Reyhâne’nin sadece beş rivayeti olup bunlar dört sünenle Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde (IV, 133-135) yer almaktadır.
Kudüs’te kabirleri veya makamları bulunan şu üç sahabînin hayatı
1. Şeddâd b. Evs (ra)
Ensar’dan olan Şeddâd b. Evs, M 603’te doğmuştur. Şair sahabî Hassân b. Sâbit’in kardeşi Evs b. Sâbit’in oğludur. Annesi Sırma (Sureyme), Resul-i Ekrem ile aralarında soy yakınlığı bulunan Neccâroğulları kabilesindendir. Uhud, Hendek gazvelerine ve diğer savaşlara katıldığı bilinmektedir.
Hz. Peygamber’in vefatının yaklaştığını anlayan Şeddâd, “Artık yeryüzü bana dar gelmeye başladı ey Allah’ın Resulü!” diyerek sıkıntısını dile getirmişti. Resûl-i Ekrem ona “Haberin olsun, Şam ve Beytu’l-Makdis fethedilecek; inşallah sen ve senden sonra evladın oraların yöneticileri olursunuz” diye cevap vermişti. Hz. Ömer’in Humus valisi tayin ettiği Şeddâd, Hz. Osman’ın katli dolayısıyla idarî işleri bıraktı, toplum hayatından uzaklaşarak kendini ibadete verdi ve Dımaşk’ta (Şam) bir ev yaptırdı. Muâviye b. Ebû Süfyân döneminde Dımaşk kadısı oldu. Ömrünün son yıllarını Kudüs’te geçirdiği ve orada önemli görevler üstlendiği anlaşılan Şeddâd, ayrıca Mescid-i Aksâ’da hadis dersleri verdi.
Şeddâd b. Evs’in talebesi Hâlid b. Ma‘dân’ın, “Dımaşk’ta Resûlullah’ın ashabından Ubâde b. Sâmit ile Şeddâd b. Evs’ten daha güvenilir, daha fakih ve daha güzel ahlâklı bir kimse kalmadı” dediği nakledilmiştir. Dımaşk kadısı Ebü’d-Derdâ her ümmetin bir fakihi bulunduğunu, bu ümmetin fakihinin Şeddâd b. Evs olduğunu söylemiş, Ubâde b. Sâmit (veya Ebü’d-Derdâ), Şeddâd b. Evs’in hem ilim hem de hilim verilen kimselerden olduğunu belirtmiştir. Şeddâd’ın talebesi Esed b. Vedâa, zâhid bir insan olan hocasının yatağına yattıktan sonra sağa sola dönüp durduğunu, “Allahım! Cehennem azabını düşünmek uykumu kaçırdı” diyerek yatağından kalktığını ve sabaha kadar namaz kıldığını zikretmiştir.
Şeddâd b. Evs 58 (678) yılında Filistin’de yetmiş beş yaşında vefat etti. Kabri Mescid-i Aksâ’nın doğu sur duvarının dışındaki Bâbu’r-Rahme mezarlığındadır.
Şeddâd b. Evs’in mükerrerleriyle birlikte elli hadis naklettiği belirtilmektedir. Onlardan biri şöyledir:
“Yüce Allah, size her şeye karşı güzel davranmanızı farz kıldı. (Savaşta düşmanı vb.) öldürdüğünüzde, (işkence yapmadan) güzel öldürün. Hayvanı kestiğinizde güzel kesin. Kişi, bıçağını güzelce bilesin ve hayvanını rahatlatsın.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 4, s. 123)
2. Ubâde b. Sâmit (ra)
586’da Medine’de doğdu. Ensarın Hazrec kolundandır. Aynı kabileden olan annesi Kurretülayn bint Ubâde Müslüman olmuş ve Resûl-i Ekrem’e biat etmişti.
Hz. Ubâde, Enes b. Mâlik’in teyzesi ayrıca Hala Sultan olarak tandığımız Ümmü Harâm bint Milhân ve Cemîle bint Ebû Sa‘saa ile evlendi
Ubâde, peygamberliğin 12. yılında (621) on iki Medineli Müslümanla birlikte Mekke’ye giderek Birinci Akabe Biatı’nda bulundu. Ertesi yıl yapılan İkinci Akabe Biatı’na da katıldı, orada seçilen on iki nakib arasında yer aldı. Medine’ye dönünce İslamiyet’i yaymak için büyük gayret gösterdi. Bedir, Uhud, Hendek gazveleriyle Hudeybiye Antlaşması’nda bulunduğu gibi Resulullah’ın bütün gazvelerine iştirak etti.
Mekke’nin fethi sırasında ensar birliğinin kumandanlığını yaptı.
Asr-ı saâdet’te Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberleyen Medineli beş sahabîden biri olan Ubâde, Ashâb-ı Suffe’den Kur’an okumayı bilmeyenlere Kur’an öğretiyordu.
Hz. Ubâde, Hz. Peygamber(sas)’in emri üzerine Abdullah b. Saîd b. Âs ve Hafsa bint Ömer gibi sahâbîlerle beraber halka okuma yazma öğretti.
Resûl-i Ekrem’in vahiy kâtiplerindendi.
Hz. Peygamber onu zekât memuru olarak görevlendirdi.
Hz. Peygamber’in onu zekât memuru olarak görevlendirdiği zaman kendisine, bir yanlışlık yaparak kıyamet gününde bağıran bir deveyi, böğüren bir ineği, meleyen bir koyunu omuzuna yüklenmiş halde Allah’ın huzuruna gelmemesi için dikkatli davranması yolunda tembihte bulunduğu rivayet edilmiştir (Humeydî, II, 397).
Hz. Ömer Ubâde b. Sâmit’i Suriye’ye yolladı.
Ubâde aynı zamanda Kudüs’te valilik ve kadılık yaptı. Ubâde İslam fetihlerine devam etti; daha sonra Humus’a vali tayin edildi. Bu görevde iken Lazkiye ve Cebele’yi ele geçirdi (17/638). Tartûs’un (Antartus) ve İskenderiye’nin fethinde kumandan olarak görev yaptı. Fethedilen yerlerin imarı için gayret gösterdi.
28 (648-49) yılındaki Kıbrıs seferine eşi Ümmü Harâm ile birlikte katıldı ve Ümmü Harâm orada şehit oldu.
Ubâde b. Sâmit 34 (654) yılında Filistin’de vefat etti. Remle’de defnedildiği ileri sürülmüştür. Kabri, Beytu’l-Makdis’te, Mescid-i Aksâ’nın doğu sur duvarının dışındaki Bâbu’r-Rahme mezarlığındadır. Naklettiği 181 hadisten biri şöyledir:
“Allah yolunda cihat edin. Çünkü Allah yolunda cihat, cennet kapılarından bir kapıdır. Yüce Allah, o cihatla kulunu gam ve kederden kurtarır.” (Ahmed b. Hanbel, el-Musned, c. 5, s. 314)
3. Selmân-ı Fârisî (ra)
İslamiyet’i kabul eden İran asıllı ilk sahabîdir. Asıl adı Mâhbe iken Müslüman olduktan sonra kendini Selmân İbnü’l-İslam (İslam oğlu Selman) diye tanıtmıştır. Selmân, Râmehürmüz’de doğdu ve ilk çocukluk yıllarını burada geçirdi. Mecûsî âteşkedesinde kutsal ateşin sönmemesini sağlamakla görevli iken yeni bir din arayışına giren Selmân ailesinin şiddetli muhalefetine rağmen Hristiyanlığı benimsedi ve önce Dımaşk’a kaçtı, ardından Musul, Nusaybin ve Ammûriye’ye (Amorion) gitti. Daha sonraki günlerde Hz. Peygamber’in Medine’ye doğru yola çıktığını ve Kubâ’ya geldiğini duyunca hemen oraya gitti ve Müslüman oldu. Selmân, Hendek Gazvesi’ne ve ondan sonraki bütün savaşlara katıldı. Bu gazve sırasında bir hendek kazılmasını teklif etmesi ve hendek kazmadaki başarısı dolayısıyla ensar ve muhacirler Selmân’ı kendilerinden sayma konusunda ihtilafa düşünce Resûlullah, “Selmân bizden, Ehl-i beyt’tendir” diyerek bu tartışmaya son verdi.
Zâhid bir kişiliğe sahip olan Selmân-ı Fârisî, Resul-i Ekrem’in övgüsünü kazandı. İlim öğrenmeye düşkünlüğü ve sünnete bağlılığı ile mensubu bulunduğu Ashâb-ı Suffe arasında önemli bir yer edindi. Medâin valiliği sırasında bile mütevazı yaşayışını değiştirmediği için halkın teveccühünü kazandı.
Irak bölgesindeki fetihler başlayıncaya kadar Medine’de yaşadı. Hz. Ömer’in halifeliği zamanında İsfahan’a döndü. Kâdisiye Savaşı’na, Medâin, Celûlâ ve Belencer fetihlerine katıldı. Hz. Ömer’in emriyle Kûfe şehrinin kuruluşu aşaması ve sonrasında önemli katkıları oldu, halife onu Medâin’e vali tayin etti. Hz. Osman’ın hilafetinin sonlarına kadar valilik görevine devam eden Selmân’ın 35 (656) yılı sonu veya 36 (656) yılı başlarında vefat ettiği belirtilmektedir. Onun bu tarihten önce veya daha sonra vefat ettiği de söylenmektedir. Remle’de ve Mardin ilinin Nusaybin ilçesinde de birer makam türbesi bulunmaktadır.
Günümüzde Kudüs’te Rus Kulesi’nin yanında Kudüs’te bir müddet yaşamış olan Selmân-ı Fârisî’nin hatırasına atfen bir camii ve makam bulunmakta ve ziyaret edilmektedir.
Şiîler, Selmân’ı en güvenilir sahabîler arasında saymış, onu Hz. Ali’den sonra ikinci sırada önemli bir kişi kabul etmiş, zamanla kabrini Kerbela dönüşü uğranması gereken bir ziyaretgâh hâline getirmiştir. Naklettiği 60 hadisten biri şöyledir:
“Yararlanılmayan ilim, Allah yolunda harcanmayan hazineye benzer" (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 2, s. 499)