Hikmetin bedene bürünmüş hâli: Ebü’d-Derdâ

Asıl adı Amr b. Zeyd b. Kays olan Medineli tüccar Ebü’d-Derdâ, hicretten iki yıl sonra İslam’ı kabul eder. İman etmesinin ardından, şirkle heba ettiği yılları telafi için Suffe’ye dâhil olur ve zamanının çoğunu burada ilim öğrenerek geçirir. Kur’an’ın tamamını ezberleyerek Hz. Peygamber’e (sas) arz ettiği ifade edilir. Azmine gıptayla bakılan Ebü’d-Derdâ, sahabe-i kiram arasında mühim bir yer edinir. İlmiyle amil olmayı her şeyden üstün tutarak korkusunu şöyle ifade eder: “Kimin ilmi artarsa ağrısı, sancısı da artar. Benim en korktuğum şey, Kıyamet gününde bana, ‘İlim öğrendin mi?’ diye sorulup ‘Evet’ dememden sonra ‘Öğrenmene rağmen neden gereğini yerine getirmedin?’ diye sorulmasıdır.” Âlim, arif, hikmet sahibi ve mütefekkir nitelikleriyle sahabe içinde seçkin bir konumda bulunan Ebü’d-Derdâ hakkında Allah Resûlü şu ifadelerde bulunur: “Ümmetimin en âbidi, en müttakisi, en hakîmi Ebü’d-Derdâ’dır.”

---

Bir Ayet: “...Rabbim! Bana ve anne babama lütfettiğin nimete şükretmeye, razı olacağın işleri yapmaya beni muvaffak kıl...” (Ahkâf, 46/15)