TAKDİM
Neden Merhamet?
Tarih boyunca ortak insanî bir değer olarak kabul edilen merhametin, şaşırtıcı bir ivme ile hayatın her alanından hatta dünyamızdan çekilmeye başladığını, insanla en derin anlamına kavuşan bu kıymetli duygudan boşalan yeri, şiddet, öfke ve zorbalık gibi insanoğlunun ortak aklı tarafından asla tasvip edilmeyen olumsuz duyguların doldurduğunu görmek, üzücü olduğu kadar düşündürücü bir durumdur. Kültür, inanç, ırk ve coğrafya tanımaksızın bütün dünya halklarını kasıp kavuran şiddet olgusu, bireyin bizzat kendisine uyguladığı fiziksel ve duygusal şiddetten başlayarak ikili ilişkilere sıçramakta, aile ve yakın çevre diyaloglarına uzanmakta, kurumların ve şehirlerin dokusuna işlemekte, nihayetinde uluslar arası ölçekte görünür hale gelmektedir.
Bütün boyutlarıyla şiddete dur deme kararlılığı ancak bilinçli ve kapsamlı politikalarla hayata yansıyacak; atılacak adımların çıkış noktası ise “merhamet” olacaktır. Merhameti bu derece güçlü kılan, kaynağını “Rahman ve Rahim olan” yani şefkat ve merhameti, lütuf ve ikramı sonsuz olan Yüce Allah’tan almasıdır. Rahmetinin gazabını geçtiğini ve merhameti kendi zâtına ilke olarak seçtiğini bildiren Yüce Allah, Hz. Peygamber’in ifadesi ile yüz kısma ayırdığı merhametin sadece bir kısmını kâinattaki bütün varlıkların kullanımına sunmuş, kalan doksan dokuz birimlik kısmı ise kendi katında tutmuştur. Böylesine engin bir merhametin sahibi olan Yüce Allah’ın, elçileri vasıtasıyla insanlığa gönderdiği ilâhî dinler de elbette şiddetin karşısında ve merhametin yanında olacaktır. Nitekim O, elçilerinden de şefkat ve merhamet yüklü bir tavrı korumalarını istemiş, muhataplarına karşı hoşgörü ve nezaketten uzak bir tutum geliştirmesi durumunda çevresinden dağılıp gideceklerini Peygamber Efendimize bizzat hatırlatmıştır. Hâlbuki yukarıda kısaca tasvir edilen kan, kin ve öfke ile boyanmış tabloya bakıldığında, ilâhî dinlerin merhamet boyutundan yeterince istifade edildiğini söylemek mümkün görünmemektedir.
Bu bağlamda “âlemlere rahmet olarak gönderildiği” bizzat Yüce Allah tarafından bildirilen bir Peygamber’in tebliğinde yer alan merhamet vurgusu yeniden okunmayı, üzerinde düşünülmeyi ve şiddetin açtığı yaralara merhem olarak sunulmayı beklemektedir. “Merhametlilerin en merhametlisi” tarafından insanlığın son ümidi olarak gönderilen Hz. Peygamber, birbirlerini sevme, birbirlerine merhamet ve şefkat göstererek bütünleşme konusunda “bir vücudun organlarından farksız olan” bir toplum oluşturmakla görevlendirilmiştir. Dolayısıyla barbarlığın yaşam tarzı haline geldiği Câhiliye toplumunu şefkat, insaf ve adalet ile tanıştıran Rahmet Elçisi’nin izlediği yöntemler, belirlediği ilkeler, benimsediği tavırlar, aldığı kararlar kısacası merhameti öğretirken harcadığı çabalar modern zamanların insanı ile bir kez daha buluşturulmalıdır.
Böyle bir amaca katkı sağlamak adına Başkanlığımız tarafından 2011 yılı Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin ana başlığı “Hz. Peygamber ve Merhamet Eğitimi” olarak belirlenmiştir. Hafta boyunca gerçekleştirilecek etkinliklerle merhameti toplumumuzun gündemine taşımak, şefkati duygu dünyasından eylem boyutuna geçirebilmenin yollarını konuşmak, “ancak yeryüzündekilerle merhamete dayalı bir ilişki tarzı geliştiren kimsenin Rahman’ın merhametine kavuşabileceği” konusunda bilinç oluşturmak, kısacası Hz. Peygamber’in izinde fiilî bir merhamet seferberliğinin başlatılması hedeflenmektedir. Böylelikle televizyon ekranlarından bilgisayar oyunlarına, anne-babaevlât üçgeninden eşler arası iletişime, siyasetten sanata, spordan eğitime hayatın her alanında şiddetin en acı örnekleriyle yüzleşmek durumunda kalan insanımız için nübüvvetin merhamet pınarına başvurulacak; kirlenen gönüller arınacak; merhameti okulda, evde, iş yerinde, çarşıda, sokakta kısacası hayat her nerede devam ediyorsa orada hakim kılacak şekilde eğitim sürecine dahil etmenin gereği ve imkanı tartışılacak ve bu çerçevede çabalara zemin hazırlanacaktır.
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkanı