DİYANET eKİTAP

İlahi Hadisler - eKitap

Din kardeşlerime ufak bir hizmette bulunmak maksadıyla Abdurraûf Münâvî’nin “el-İthâfâtü’s-seniyye bi’l-ahâdîsi’lkudsiyye” adlı eserini esas tutarak bu mevzudaki diğer mûteber eserlerden de faydalanarak vücûde getirdiğimiz bu tercümemizin başına, İslâm Dîni’nin ana kaynaklarından olan Kur’an-ı Kerim ile Ahâdîs-i Kudsiyye ve Nebeviyye arasındaki farkları gösterir bir mukaddime koymayı faydalı bulduk.

Abone Ol

Din kardeşlerime ufak bir hizmette bulunmak maksadıyla Abdurraûf Münâvî’nin “el-İthâfâtü’s-seniyye bi’l-ahâdîsi’lkudsiyye” adlı eserini esas tutarak bu mevzudaki diğer mûteber eserlerden de faydalanarak vücûde getirdiğimiz bu tercümemizin başına, İslâm Dîni’nin ana kaynaklarından olan Kur’an-ı Kerim ile Ahâdîs-i Kudsiyye ve Nebeviyye arasındaki farkları gösterir bir mukaddime koymayı faydalı bulduk.

KUR’AN-I KERİM’LE HADİS-İ KUDSÎ VE HADİS-İ NEBEVÎ ARASINDAKİ FARKLAR

Allah Teâlâ Hazretlerine nisbet olunan kelâm üç kısımdır:

1- Bu kelâmın en şereflisi Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü, birçok bakımlardan i‘câzı ile diğer sözlerden temâyüz etmiştir. Dünya durdukça mûcize olarak kalacak, tebdil ve tağyirden masun bulunacaktır. Kur’an-ı Azîmü’ş-şân’ın abdestsiz tutulması, cünüp iken okunması haramdır. Mânen rivâyet olunmaz, Namazda taayyün etmiştir; ondan başkası okunmaz. Ona Kur’an ve Furkan tesmiye olunmuştur. Her harfine on hasene vardır. İmam Ahmed’den bir rivayete göre, onu satmak da câiz olmadığı gibi bize göre de mekruhtur. Kur’an’dan bir cümleye Âyet ve âyetlerden mürekkep bölümlere Sûre adı verilir. Halbuki, diğer kitaplarla kudsî hadisler için bu vasıflardan hiç biri sâbit değildir; onların abdestsiz tutulması ve cünüp iken okunmalarında beis yoktur. Bunların namazda okunmaları da kırâat nâmına kâfi değildir. Namazı bozar. Bunlara Kur’an denmez, bunları okuyanlar için her harfi mukabilinde on sevap da verilmez.

2- Cenâb-ı Hakk’a nisbet olunan kelâmın İkincisi: Tebdil ve tahrîfe uğramazdan evvelki Kütüb-i Enbiyâ’dır.

3- Üçüncü kısım kudsî hadislerdir. Hadis-i Kudsî, Peygamber Efendimiz’in Allah’a isnâd edip, O’ndan âhad tarîkıyle naklolunan hadistir. İşte bu hadis, Allah’ın kelâmı olup ekseriya Allah Teâlâ’ya isnâd olunur. Hadis-i kudsî’nin Allah’a nisbeti, O’ndan sâdır olduğu cihetledir. Zîrâ, mânâsı Allah’tandır. İkinci derecede Kelâm-ı İlâhî, bir Hadis-i Rabbânî’dir; Allah Teâlâ’dan haber vermesi itibâriyle de Peygamber aleyhi’sselâm’a nisbet olunur. Kur’an-ı Kerim ise ancak Allah’a izâfe olunur. Kur’an’ı naklederken “Allah şöyle buyurdu” Hadis-i Kudsî’de ise “Resûl-i Ekrem Allah’dan rivâyet ettiği sözde, Allah Teâlâ şöyle buyurdu” denir.

Hadis-i kudsiden başka hadislerin hepsi vahy-i İlâhî ile olup olmadığı hakkında ihtilâf vardır. “Resûlullah, kendiliğinden söz söylemez, onun sözü kendisine vahyolunan bir vahiydir.” meâlindeki âyet-i kerime bunun vahy ile olduğunu te’yîd ediyor. İşte böyle olduğundan dolayıdır ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz “Haberiniz olsun ki, bana Kitap -Kur’an- verildi ve bununla beraber onun bir benzeri de verildi.” buyurmuştur.

Kudsî hadisler, vahiy keyfiyetlerinden birine münhasır değildir. Rüyâ, kalbe ilham veya melek lisânı gibi, her hangi sebeple vahyolunmak câizdir.

Kudsî hadisleri rivâyet eden kimsenin kullanacağı iki tâbir vardır:

1- Resûl-i Ekrem Efendimiz Allah’tan rivâyet ettiği sözde şöyle buyuruyor... demektir. Bu, selef’in kullandığı tâbirdir. Bundan dolayı Muhyiddîn Nevevî merhum bu tâbiri ihtiyar etmiştir.

2- Resûlullah salla’llahu aleyhi ve sellem’in Allah’tan rivâyet ettiğine göre, Allah Teâlâ şöyle buyuruyor... demektir. Her iki tâbirin mânâsı aynıdır. Ebü’l-Bekâ “Külliyât”ında kudsî hadisin Kur’an-ı Kerim’den farkını şöyle anlatıyor: “Hem lâfzı hem mânâsı vahy-i celî ile Allah’tan münzel olana Kur’an; lâfzı Peygamberden ve mânâsı ilham veya rüyâ sûretiyle Allah’tan olana da Hadis-i Kudsî denir.” Bâzılarına göre: “Kur’an mu‘cizdir ve Cibrîl vâsıtası ile inzâl buyurulmuş lâfızdır, Hadis-i Kudsî ise mu‘ciz olmadığı gibi vâsıta ile de değildir; bu gibi hadislere Kudsî, İlâhî, Rabbânî hadis denir.” Tibî’ye göre Kur’an Cibrîl-i Emîn’in Hazret-i Peygamber’e getirdiğidir. Hadis-i kudsî ise, Allah’ın Peygamber’e rüyâ veya ilham ile haber verdiği mânâdır. Resûl-i Ekrem Efendimiz onu kendi tâbiri ile ümmetine tebliğ etmiştir. Ahâdis-i Nebeviyye ise doğrudan doğruya Peygamber’in sözüdür. Peygamber’in hadisleri bulega ve üdebânın sözlerinden daha beliğ olmakla berâber, mütevâtir olanlarında bile i‘caz yoktur. Peygamber aleyhi’s-selâm onları Allah’a izâfe ve isnâd etmediği gibi, Allah’tan da rivâyet etmemiştir.

Hülâsa, Hadis-i Kudsî Cenâb-ı Hakk’a, Hadis-i Nebevî Hazret-i Peygamber’e isnâd olunan kelâmdır.

HADİS-İ KUDSÎ MECMUALARI

Hadis-i Kudsî’lerin sayısı yüzü aşmaktadır. Bâzı hadis bilginleri bunları büyük bir eserde toplamışlardır. Bu babta yazılmış eserlerin başlıcaları şunlardır:

1- el-İthâfâtü’s-Seniyye bi’l-Ahâdîsi’l-Kudsiyye: Abdurraûf Münâvî. Hazret-i Peygamber’in lisânı üzerine vârid olan kudsî hadislerden 272 hadisi muhtevîdir. Eser 1354’de Mısır’da basılmıştır.

2- Mişkâtü’l-Envâr fî-mâ Rüviye ani’llahi Subhânehû mine’l-Ahbâr: Şeyh Muhyiddîn-i Arabî’nin 599 yılında Mekke’de topladığı kırk kudsî hadistir. Bilâhare yüzbire iblâğ etmiştir.

3- 319 Hadis-i Kudsî Mecmuası: Ulemâdan Yenişehirli Cârullah Veliyyüddîn (vefâtı: 1151.)

4- el-Ahâdîsü’l-Kudsiyye: Aliyyü’l-Kârî (1014.) Kırk Kudsî Hadis’tir. Tarafımdan Türkçeye çevrilmiştir.

5- el-İthâfâtü’s-Seniyye bi’l-Ahâdîsi’l-Kudsiyye: Kırk hadise dair olup üç bab ve bir hâtime üzerine tertip edilmiş 239 sahife olarak 1323’de Haydarâbâd’da basılmıştır.

6- el-Erbaûn fi’r-Rivâyeti an Rabbi’l-Âlemîn: Takıyyüddîn Muhammed b. Dakîk el-Mısrî (vefâtı: 702.)

7- el-Belâgu’l-Mübîn fî Ahâdîsi’l-Kudsiyye an Seyyidi’l- Mürselîn: Şâfiî ulemâsından Seyyid Halef b. Abdulmuttalib el- Huveyzî.

8- İthâfü’s-Seniyye fî Ahâdîsi’l-Kudsiyye: Meşâyih-i Kadiriyye fudalâsından Trabzon’lu Mehmet Mekkî (vefâtı: 1191.)

9- Dürretü’s-Semîne fî Ahâdîsi’l-Kudsiyye: Ulemâdan, İşkodra’lı, İbrahim Sıtkı (vefatı: 1244.)

10- en-Nefhatü’l-Ünsiyye fî Ahâdîsi’l-Kudsiyye: Vecîhüddîn Abdurrahmân el-Ayderûsî.

11- Miftâhü’l-Künûz ve Misbâhü’r-Rumûz: Hüseyin bin Ahmed Tebrîzî. Kırk Hadis-i Kudsî.

12- et-Tuhfetü’l-Marziyye fî Ahbâri’l-Kudsiyye: Şeyh Abdülmecid Mısrî. Eser 1303’de Mısır’da tab olunmuştur.

HADİSDE ERBAÎN

Birçok kanallardan çeşit çeşit rivâyetlerle gelen bir hadisde Resül-i Ekrem Efendimiz: “Her kim din işlerine (sünnetime) âit kırk hadis hıfzedip ve yazıp ümmetime tebliğ ederse Allah Teâlâ Hazretleri onu fakihler ve âlimler zümresinde haşr eder.” buyurmuş ve Ebü’d-Derdâ radiya’llahü anh’in rivâyetinde: “Ben kıyâmet gününde ona şefâatçı ve lehine şahit olurum.” diye vârid olmuştur.

Hazret-i Alî, Abdullah İbn-i Mes‘ud, Muâz İbn-i Cebel, Ebü’d-Derdâ, Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Abbâs, Enes İbn-i Mâlik, Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî radiya’llahu anhüm hazarâtından çeşitli rivâyetlerle bize kadar gelen bu hadisin zayıf olduğunda muhaddisler müttefik olmakla berâber, fazâil-i a‘mâle âit olan zayıf hadisle amel etmenin câiz bulunduğunda ittifak etmişlerdir.

Bu hadisdeki devlete, vaad buyurulan şefâate ermek için muhaddisler ve âlimlerden pek çokları kırk hadis cem‘ edip neşretmişlerdir.

Muhyiddîn-i Nevevî ve Molla Câmî, Kırk Hadis-i Nebevî’yi ve Aliyyül-Kârî de Kırk Hadis-i Kudsî’yi bu ümitle yazdıklarını söylerler.

Her Müslümanın Resûl-i Ekrem Efendimizin mübârek sözlerinden hiç olmazsa kırk tanesini öğrenip başkalarına öğretmesi bu saâdete erişme vesîlesi olur. Dînî bilgiler her Müslümana farz olduğu gibi, bildiğini neşretmek ve soranlardan esirgememek de dînî bir vecîbedir. Din ilmi olan, ilm-i hadisi hıfz ve tebliğ farz-ı kifâyedir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, tebliğ buyurduğu İslâmî umdelerin ve hükümlerin zıyâından endişe ederek huzûr-ı Risâlete hazır bulunanlar tarafından muhâfaza edilip orada bulunmayanlara tebliğ edilmesine son derece önem verirdi. Birçok hitâbelerinde, bilhassa otuz yedi kadar Sahâbe’den rivâyete göre Vedâ Haccı’nda Arafat’ta binlerce hüccâca îrâd buyurduğu hutbesinin müteaddit yerlerinde:

“Size Allah’ın emirlerini tebliğ ettim mi?” diye sormuş:

— Evet, tebliğ ettin yâ Resûla’llah, cevâbı üzerine:

“Şâhid ol yâ Rab!” diye Allah Teâlâ Hazretlerini işhâd ettikten sonra:

“Ashâbım, sözlerimi burada bulunanlarınız bulunmayanlara ulaştırsın, onlara öğretsin.” buyurmuştur.

Meşhur hadis imamlarından Tirmizî’nin Zeyd İbn-i Sâbit Hazretlerinden rivâyet edip, sahihtir diye şahâdet ettiği bir hadiste: “Benim sözümü işitip ezberleyen, sonra onu olduğu gibi başkalarına tebliğ edenlerin Allah yüzünü ak etsin; zîrâ nice kimseler vardır ki, hâmil oldukları fıkhı kendilerinden daha fakih olana ulaştırır.” buyurmuşlardır.

“Benim tarafımdan Kur’an’dan bir âyet olsun tebliğ ediniz.” tarzındaki emir ve teşvîkat-ı Nebeviyye üzerine, din âlimleri, ilmi ve gücü yettiği mertebe ahâdîs-i Nebeviyyeyi neşir ve tâmîme koyulmuşlardır.

Kırk hadis-i şerifi öğretenler hakkında vaad buyrulan Peygamber’in şefâat ve hayırlı duâlarına mazhar olmak ümîdiyle hadis-i erbaîn (kırk hadis) yazan ulemâ ve muhaddislerin eserleri sayılamıyacak kadar çoktur. “Keşfü’z-Zunûn” ve zeyli “Îzâhül-Meknün”da 95 kadar eserden bahsedilmektedir.

Nevevî merhûmun (Hadis-i Erbaîn) mukaddimesinde beyân ettiğine göre (Hadis-i Erbaîn)’e dair ilk eser yazan Abdullah İbn-i Mübârek Hazretleridir.

Kimi dînin esaslarına, kimi ibâdete, kimi ahkâma, kimi mev‘ızalara, kimi Kur’an’ın fazîletine, kimi adâlete, kimi haccın fazîletine, kimi isnâdı âlî olan hadislere dair derlemeler yapmışlardır.

Bunlardan Şam muhaddislerinden Muhyiddîn Nevevî dînin usûl ve furûuna, Şahâbeddin İbn-i Hacer-i Heytemî adl ve adâlete, ünlü Muhaddislerden İbn-i Asâkir uzun hadislerden seçerek Hazret-i Peygamber’in nübüvvetine, hadis imamlarından Beyhakî ahlâka, Beyrut Mahkemesi Reisi Yûsuf Nehbânî Seyyidil-Mürselîn Efendimiz’in fazâiline ve emîrü’l-müminîne itâatın vücûbuna, efsahül-âlemîn Efendimiz’in vecîbelerine, Bahâeddîn Âmilî ehl-i beyt ve nübüvvete, muhaddis Abdülazîm Münzir, Müslümanların ihtiyaçlarını te’min etmenin fazâiline, Şeyh Abdullah İbn-i Süveydâni’l- Mısrî Ramazan’ın fazâiline, İmam Süyûtî’nin mümtaz tilmizlerinden Yusuf Ermiyun İhlâs Sûresinin fazîletine, Taşköprülü-Zâde, Peygamber’in mîzah ve lâtîfelerine, İhyâü’l- Ulûm ve Kamus şârihi Seyyid Murtazâ, Arefe gününün fazîletine, Aliyyül-Kârî nikâhın ahkâmına, Kur’an-ı Kerim’in fazâiline, Peygamberimiz’in iki kelimeli vecîz hadislerine, et- Tihâmiyyü’l-Medenî, haccın, zekâtın ve Peygamber’e salât ve selâmın fazîletine ve bunlardan başka, hadis imamlarından Ebû Nuaym, Dârekutnî, Herevî, Ebü’l-Fütûh, Hemedânî, Sâdeddîn Taftâzânî, Süyûtî, Bedreddîn-i Tebrîzî, Şahâbeddîn-i Halebî, Molla Câmî, İbn-i Tolon, İbn-i Hacer-i Askalânî, İbn-i Kemal Paşa, İmam Birgivî, Rûhu’l-Beyân sâhibi İsmâil Hakkı, Okçu-Zâde Mehmet Şâhî, ahlâkî ve içtimâî, muhtelif mevzûlara dair (Erbaîn)ler tertip etmişlerdir. Hepsinden Allah râzı olsun.

(Kırk Kudsî Hadis) adlı eserimizden, hadisi rivâyet buyuran zevâtın kısa kısa terceme-i hallerini yazmıştık. Bu eserde de orada terceme-i halleri bulunmayanları yazmak ve gençlerimize İslâm büyükleri hakkında kısaca bilgi vermek istedik.

Hasan Hüsnü ERDEM