DİYANET eKİTAP

Kitaplara İman - eKitap

Bizler, aralarında ayırım yapmaksızın bütün peygamberlere inandığımız gibi, yine aralarında ayırım yapmaksızın bütün ilâhî kitaplara da inanırız.

Abone Ol

ÖN SÖZ

Allah Teâlâ, yarattığı varlıklar içinde sadece insanı akıl ve irade sahibi kılmış, verdiği bu yetenekler karşılığında da onu kendi haline bırakmayıp yapıp ettiklerinden sorumlu tutmuş, imtihana tâbi kılmıştır.

Bilindiği üzere Allah Teâlâ Hz. Âdem’i yarattığında, ona, meleklerin de bilgi sahibi olmadığı bazı isimleri öğretmiştir. İnsan, bu önbilgilerle yola çıkmış, cennette bir müddet iskân edildikten sonra dünyaya gönderilmiştir. İnsan için asıl imtihan alanı (darü’l-mihne) burasıdır. Rahmân ve Rahîm sıfatlarına sahip olan Yüce Yaratıcı, Hz. Âdem’i yeni vatanında da kendi haline bırakmayarak ömrünü geçireceği bu ortamı ona tanıtmış, kendisi ile olan irtibatının nasıl olması gerektiğini beyan etmiştir. O da bu genel bilgiler çerçevesinde Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmiş ve dünya ile ilişkilerini sürdürmüştür.

İnsanoğlunun yeryüzündeki serüveni böylece başlamıştır. Akletme, bilme ve idrak etme yeteneklerine sahip olan insanoğlunun, belki de imtihanın gereği olarak unutma ve yanılma özelliklerine de sahip olduğunu biliyoruz. İnsanların, bu özellikleri sebebiyle zaman zaman peygamberler tarafından kendilerine öğretilen bilgileri unutarak yanlış yollara saptıklarını ve hatalı uygulamalar içine girdiklerini, bunun üzerine de Allah Teâlâ’nın yeni peygamberler göndererek onları yeni kitap ve bilgilerle donattığını görüyoruz. Sözkonusu peygamberler gönderildikleri toplulukları uyararak hata ve yanlışlarından dönmelerini istemişlerdir. Peygamberlere ve kitaplara imanın Âmentü’nün esasları içinde yer almasının hikmet ve mahiyeti budur.

Bütün peygamberlerin dile getirdikleri ve ortaklaşa vurgu yaptıkları birtakım konular olmakla beraber özellikle helâl ve haram, emir ve yasak gibi zamanın ihtiyaç ve şartları ile ilgili olan ve literatürde ahkâm veya şeriat olarak ifade edilen buyruklar, çoğu zaman peygamberden peygambere değişmektedir. İlâhî dinler, insanların dünya ve ahiret saadetini öngördükleri için muhatap aldığı kişilerin özel konumunu da ihmal etmemiştir. Peygamberlerin kitapla donatılmasını gerekli kılan diğer bir husus da budur.

Bütün peygamberler gibi ilâhî kitaplar da aynı amaçla gönderilmiştir. Mesajlarında ortak konular yanında birbirlerinden farklı olarak dile getirdikleri hususların olması, onların gönderiliş amaç ve maksatlarını değiştirmez. Bu nedenle bizler, aralarında ayırım yapmaksızın bütün peygamberlere inandığımız gibi, yine aralarında ayırım yapmaksızın bütün ilâhî kitaplara da inanırız. Konunun Âmentü’de “Kitaba (Kur’an’a) İman” şeklinde değil, “kitaplara İman” şekinde yer alması bundan dolayıdır.

İlâhî kitaplarla ilgili önemli bir husus da onların, muhatapları tarafından doğru anlaşılmasıdır. Bu çerçevede en son gönderilen ilâhî kitap olan Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılması da, onun muhatapları olan bizler açısından çok önemlidir. Kur’an’a iman etmek demek, onunla bize gönderilen mesajları doğru anlamak, bu mesajların yüce Allah’ın buyrukları olduğunu kabullenmek ve gereklerini yerine getirmek demektir. Allah Teâlâ’nın, son peygamberi Muhammed Aleyhisselâm’a gönderdiği şekilde, tahriften korunmuş olarak bize kadar gelmiş bulunan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim elimizdedir. Bunun için yüce Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Bu şükrün edası ona inanmak, onu anlamak ve gereği ile amel etmek şeklinde olabilir.

Yüce Rabbimiz’den sözlerimizi feyizli kılmasını dilerken kalplerimizi Kur’an’ın nuruyla parlatmasını, yolumuzu onun hidayeti ile aydınlatmasını ve sağa sola sapmadan ortaya koyduğu sırat-ı müstakimde bizi sabit kadem kılmasını niyaz ederiz.

Prof. Dr. İlyas ÇELEBİ
27.11.2014