DİYANET eKİTAP

Ru'yet-i Hilal - eKitap

Yapılması planlanan her işin önceden takvime bağlandığı günümüzde, ramazan ve bayram gibi önemli günlerin önceden bilinmesine olan ihtiyacın yanında, son güne kadar hicrî ayın başlangıcının belirsizliği, konuyu çözülmesi gereken bir problem olarak Müslümanların gündemine taşımıştır.

Abone Ol

TAKDİM

Kâinatı hayranlık verici bir nizam üzere yaratan, Ay ve Güneş’i bir hesap üzere var edip onlar için asla şaşmaz ölçüler koyan Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Efendimiz Muhammed Mustafa’ya ve onun aile efradına ve ashabına salat ve selam olsun.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulamalarından ve onun ramazan başlangıcı ve sonuyla ilgili olarak “Hilâli görünce oruca başlayın; onu tekrar görünce bayram yapın. Hava kapalı olur (da hilâl görülmez) ise içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayın.” anlamındaki nebevî ifadelerinden, İslam’da ibadetler için sebep kılınmış vakitlerin, herkesin kolayca anlayabileceği sade ölçülere bağlandığı görülmektedir. Efendimizin bu hadisinden, kamerî ay başlarının tespitinin hilâli görerek, hava kapalı olup hilâlin görülmediği durumlarda ise ayın günlerinin otuza tamamlanarak yapılacağı anlaşılmaktadır. Kamerî ay başları geçmişte, hem hesap-kitap bilmeyen badiyelerdeki insanlar, hem de en kompleks astronomik hesaplarla meşgul olan uzmanlar tarafından bu şekilde tespit edilmiştir.

Bu yöntem geçerliliğini devam ettirmekle birlikte, günümüzde Müslüman ilim adamlarınca kamerî ay başlarının tespitinde astronomik hesaplardan yararlanılabileceği genellikle kabul görmektedir. Ancak bu hususta benimsenecek yöntem ve ihtilâfı metâli’in (ayın yeryüzünün farklı bölgelerinde farklı zamanlarda görülmesinin) dikkate alınıp alınmayacağı meselesi halen tartışılmaktadır. Kamerî ay başlarının hesaplanmasında birbirinden farklı yöntemler kullanılması ve ihtilâf-ı metâli’e itibar edilmesi durumunda, yerkürenin bir bölümünde Müslümanlar oruç tutarken diğer bölümlerinde bayram yapılabilmektedir. Bu durum Müslümanların birlik ve beraberliği açısından önemli sıkıntılara neden olmaktadır.

Diğer taraftan yapılması planlanan her bir işin önceden takvime bağlandığı günümüzde, ramazan ve bayram gibi önemli günlerin önceden bilinmesine olan ihtiyacın yanında, son güne kadar hicrî ayın başlangıcının belirsizliği, konuyu çözülmesi gereken önemli bir problem olarak Müslümanların gündemine taşımıştır. Bu problemi, farklı ülkelerde yaşayan yurttaşları vesilesiyle yakından bilen ve yaşayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 1978 yılında meselenin etraflıca ele alındığı uluslararası bir toplantı düzenlemiştir. Bu toplantı, aynı konuda yapılan sonraki toplantılar için önemli bir referans kaynağı olsa da o günden bu güne problemi tam anlamıyla çözüme kavuşturmada yeterli olmamıştır.

Tüm Müslümanlara karşı sorumluluğunun bilincinde olarak çalışmalarını sürdüren Diyanet İşleri Başkanlığı, meseleyi tekrar uluslararası düzeyde ele almak için harekete geçmiş ve 2013 yılında “Hicrî Takvim Birliği” adıyla bir hazırlık toplantısı düzenlemiştir. Bu toplantıda alanında uzman ilim adamları tarafından teşkil edilen ilmî heyet, 2016 yılı Mayıs ayında “Uluslararası Kamerî Ay Başları ve Hicrî Takvim Birliği” adıyla düzenlenmesi kararlaştırılan kongreye yönelik çalışmalarını sürdürmektedir. Kongre hazırlıkları çerçevesinde, gerek katılımcılar gerekse bu konuya ilgi gösterenlere materyal desteği sunmak üzere, konu ile ilgili olarak son yüzyılda kaleme alınan ve bu konuda yapılan çalışmalar için referans kaynağı olan makaleler ile uluslararası toplantılarda alınan önemli kararların yer aldığı bir eser yayınlanmasının faydalı olacağı mülahaza edilmiştir.

Eserde yer alan makalelerin dizilişinde, konu hakkındaki tartışmaların tarihî sürecini ve alınan mesafeyi göstermesi bakımından yayım tarihleri dikkate alınmıştır. Kronolojik açıdan bunun tek istisnası Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in 2013 İstanbul Ru’yet-i Hilâl Hazırlık Toplantısı’nda yaptığı açılış konuşmasıdır. Muhterem başkanımız bu konuşmasında meselenin tarihî boyutuna değinmiş, günümüzde İslam ülkelerinin bu konuda bir yöntem birliğine ulaşamamasının Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekmiştir.

Eserde ilk olarak Muhammed Reşîd Rıza’nın (v. 1935) makalesine yer verilmiştir. Reşîd Rıza Menar dergisinde, kamerî ay başlarının ilanı ile ilgili pek çok yazı kaleme almış ve bu makalesinde de görüleceği üzere, namaz vakitlerinin ilanında olduğu gibi kamerî ay başlarının girişinde de astronomik hesaplara müracaat edilmesi gerektiği üzerinde durmuştur. Reşîd Rıza’nın bu alandaki söylemlerini “Arabî Ayların Başlangıcı” adlı risalesi ile Ahmed Muhammed Şâkir (v. 1958) devam ettirmiştir. Hadis ilmindeki şöhreti nedeniyle onun bu risalesi sonraki çalışmalar için önemli bir referans kaynağı olmuştur. Şâkir bu risalesinde hesap ilminin kesinlik taşıdığını savunarak, konu hakkındaki hadislerin yanlış yorumlandığını ifade etmiş ve kamerî ay başlarının girişinde astronomik hesapları dikkate alarak Mekke’nin merkez alınmasını teklif etmiştir.

“Fas’ın Son Yaşadığı Problem ve İslamî Arabi Ayların Başlangıcı ile İlgili Doğru Cevap ve Samimi Tavsiye” adlı risalesinde meseleyi ele alan Allâl el-Fâsî (v. 1974), çalışmasında ihtilâf-ı metâli’, kamerî ay başlarının tespitinde astronomik hesaplara itimat edilmesinin caiz olup olmadığı ve esas alınacak kriterlerin ne olması gerektiği meselelerini tartışmıştır. Mekâsidu’ş-Şeriâ alanında telif ettiği kıymetli eserlerde İslam’ın insanlara hediye ediliş gayesi hakkında i’mâli fikir etmiş bu zatın bu makalesinin sonunda zikrettiği şu tavsiyesi Başkanlığımızın bu alanda sarf ettiği çabanın bir özeti gibi durmaktadır: “İslam kardeşliğinin çağımızda en görkemli görüntüsünü ortaya çıkarmak, oruç, iftar, dinî tatil ve bayramlarda Müslümanların birliğini sağlamak için ortak çalışma gerçekleştirmelerini tavsiye ediyorum.”

“Saim Yeprem’in 1978 yılında “Dinî Bayramların Tespiti Üzerine” adıyla yayımlanan makalesi, İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Ru’yet-i Hilâl Konferansı öncesinde Türkiye’nin kamerî ay başlarının ilanı hususunda esas aldığı kriter ve uygulamaları göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca makale, Diyanet İşleri Başkanlığının bu alanda gösterdiği hassasiyetin ve çabanın ne denli üst düzeyde olduğunu ortaya koyması bakımından da özel bir yere sahiptir.

Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç’ın 1978 yılında İstanbul’da düzenlenen “Uluslararası Ru’yet-i Hilâl Konferansı”nda sunduğu tebliğ, problemin aslında hilâli gözetlemekten çok yeni kamerî aya girişte takip edilen metot farklılığından kaynaklandığını ortaya koyması ve metot birliğinin zaruretini tespit etmesi bakımından önem arz etmektedir.

Aynı toplantıda bir tebliğ sunmuş olan Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah’ın dile getirdiği, “Allah Teâlâ’nın takdirinin bir sonucu ve Ay’ın Dünya etrafındaki hareketi sebebiyle hilâlin bir ülkede görülürken bir diğerinde görülmemesi, gayet normal ve doğal olan bir husustur.” şeklindeki görüşü farklı bir bakış açısını ortaya koymaktadır.

1978 Ru’yet-i Hilâl Konferansı’na Tunus adına iştirak etmiş olan Mustafa Kemal et-Terzî (v. 2000), bu konferanstaki tebliğini daha da geliştirerek 1986 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı’na bağlı Uluslararası Fıkıh Meclisi tarafından Cidde’de düzenlenmiş toplantıda sunmuştur. Terzî’nin makalesinde, astronomik hesaplara riayet etmenin öneminden bahsedilmiş ve kat’î hesaba muhalif olan ru’yet-i hilâle dair şahitliklerin kabul edilmesinin neden olacağı problemler dile getirilmiştir.

Dr. Mahmut Kaleli’nin (Prof. Dr. Mahmut Esat Coşan) (v. 2001) bu çalışmada yer alan “Müslüman Ülkeler Neden Farklı Günlerde Bayram Yapıyor? Kim Haklı?” başlıklı makalesi meselenin ülkemizde hangi boyutlarda tartışıldığını göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Coşan, makalesini “Suudi Arabistan, hesaplamalarının prensiplerini tekrar gözden geçirmeli, hilâli görme fiilen mümkün olmayacak zamanlarda ramazan veya bayram ilan etmek suretiyle İslam âlemine ters düşmemelidir.” şeklindeki bir maddenin de yer aldığı sonuç metni ile tamamlamıştır. Bu sonuç, o dönem için kamerî ay başlarının ilanında muayyen ülkelerden gelen haberleri bekleyen kesimlere önemli bir ihtar özelliği taşımaktadır.

Seçkide yer alan önemli bir makale de Mustafa Ahmed ez-Zerkâ (v. 1999) tarafından kaleme alınmıştır. Zerkâ, kamerî ay başlarının ilanında astronomik hesaplara mutlak anlamda riayet edilmesi gereğine dair görüşü savunarak, katıldığı uluslararası fıkıh meclislerinin en dikkat çekici seslerinden biri olmuştur.

Konu hakkında aynı minvalde yazılan diğer bir makale de Yusuf el-Karadâvî’ye aittir. Karadâvî’nin, makalesindeki ilmî duruşu, Müslümanların konu hakkındaki ihtilaflarını çözüme kavuşturacak öneri ve teklifleri, uzlaştırıcı bir tavrı temsil etmektedir.

Ru’yet-i hilâle dair yapılan şahitlikleri fıkhî bakımdan derinlemesine incelemesi yönüyle Pakistanlı âlim Muhammed Takî el-Osmânî’nin çalışmada yer alan makalesi bu konuda önemli bir yere sahiptir.

Suudi Arabistan Büyük Âlimler Birliği üyesi olan Suudlu âlim Abdullah Men’î’nin, kendi ülkesindeki uygulamaları tenkit ettiği cevap niteliğindeki yazısı, meselenin Suudi Arabistan içinde tartışıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Bu makalede dikkatleri celbeden diğer bir nokta da kendi görüşlerine muhalif olmasına rağmen, aynı ülke içinde farklı uygulamalara sebep olmamak adına, kamu otoritesi tarafından ilan edilen takvime göre hareket etmenin gereğini ilan etmesidir.

Özellikle de hadisler bağlamında ihtilâf-ı metâli’ meselesini ele alması açısından Prof. Dr. Şeref el-Kudât’ın eserde yer alan makalesi, bu konuda ciddi bir boşluğu doldurmaktadır. Dr. Şeref ’in, bu makalesinde kamerî ay başlarının tespiti bağlamında teklif ettiği kriter de tartışılmaya devam etmektedir.

Çalışmada yer alan metinlerden en ilginci Suudi Arabistanlı âlim Adnân Abdü’l- Münîm el-Kâdî tarafından telif edilmiş makaledir. el-Kâdî, makalesinde 46 yıl boyunca ülkesi tarafından ilan edilen kamerî ay başlarını 1978 İstanbul kriterleri bağlamında muhakeme etmiş ve % 87 oranında hata olduğu tespitini yapmıştır.

Seçkide yer alan makalelerden Ali Muhyiddin el-Karadâğî’nin 2013 İstanbul Ru’yet-i Hilâl Hazırlık Toplantısı’nda sunduğu tebliği, kamerî ay başlarının ilanında günümüzde İslam ülkelerinin esas aldığı kriterleri göstermesi ve astronomi ilminin astrolojiden (ilm-i nücûm) farklı olduğunu ortaya koyması bakımından dikkate değerdir.

Ahmed Câballah’ın tebliği ise, astronomik hesaplar dikkate alınmadan kamerî ay başlarının ilan edilmesinin, Batıdaki Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır.

İslam âleminin dinî günlerde birliğini temin etme adına yapılan bu çalışmada, Şiî dünyasının önemli mercilerinden sayılan Muhammed Hüseyin Fadlullah ve Seyyit Ali Sistânî’nin konu hakkındaki görüşlerine de yer verilmiştir.

Ülkemizin önde gelen ilim adamlarından biri olan muhterem hocamız Hayrettin Karaman’ın, kamerî ay başlarında birliğin temin edilememesinin sebeplerinin de sorulduğu ru’yet-i hilâl ile ilgili birtakım sorulara verdiği cevaplar, hocamızın konu hakkındaki fikirlerinin özeti olması bakımından bu seçkide yer almayı hak etmektedir.

Kamerî ay başlarının tespitinde takip edilen metot farklılığı ve bunların pratikte İslam dünyasında yaptığı olumsuz etkiyi tartışmak adına 1955’ten itibaren uluslararası toplantılar düzenlenmiştir. Bu seçkide, önemine binaen söz konusu toplantılardan altısının kararlarına yer verilmiştir.

Konunun astronomik boyutunu incelemiş olması bakımından Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde Muammer Dizer tarafından kaleme alınmış “Ay” maddesi ile İrfan Yücel tarafından yazılmış “Hilâl” maddesinin bu seçkide yer almasında fayda mülahaza edilmiştir.

Son olarak bu yayının oluşmasında tercümeleri ile katkıda bulunan Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanları ile diğer mütercimlere ve musahhih Sedat Memiş’e teşekkürlerimi arz etmeyi bir borç biliyor, bu çalışmanın 2016 yılının Mayıs ayında İstanbul’da düzenlenecek olan “Uluslararası Kamerî Ay Başları ve Hicrî Takvim Birliği” toplantısında alınacak hayırlı kararlarla taçlanmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Dr. Mustafa Bülent Dadaş

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Uluslararası Hicrî Takvim Birliği Kongresi

Genel Sekreter Yardımcısı