Mekke, yeryüzünde din denilince akla gelen ve kutsiyet çağrışımı yapan belki de yegâne şehirdir. Bu kutsiyet öyle büyüktür ki herhangi bir olguya kutsiyet atfedileceğinde tamlama Mekke üzerinden yapılır. “….’nın Mekkesi gibi”
Böyle bir kutsiyeti yaşayanlardan beklenen en asgari tavır, kutsalı bilmeleri, yaşamaları ve korumalarıdır. Ancak insanın irade özgürlüğünün ve kendi yolunu seçme özgürlüğü olduğunu ispatlarcasına Mekkeliler, şehirlerinin sahip olduğu kutsiyeti kendi çıkarlarına olduklarını düşündükleri yönde kullanmaya ve menfaat devşirmek için aracı kılmaktan çekinmemişlerdir.
Kaynaklarımız Mekke’nin Hz. İbrahim ve Hz. İsmail ile birlikte başlayan kutsallığını ve tevhid inancının sembolü olan Kâbe’nin kutsiyetini ilk zedeleyen kişinin Amr b. Luhay el-Huzaî olduğunu ve Mekke’ye putperestliğin onun eliyle sokulduğunu kaydederler.
Mekke'nin o zamanki sakinleri olan Huzaa kabilesinin lideri olan Amr, bir vesile ile gittiği Suriye bölgesinde insanların putlara taptığını görmüştür. Putların insanlar için ifade ettiği değeri anlayınca, bu durumu bir kazanç fırsatına dönüştürmek amacıyla bir putu alarak Mekke'ye getirmiş ve kutsalın kalbi Kâbe’ye yerleştirmiştir. Bu saatten sonra Kâbe yine kutsaldı, Kâbe yine bir inanç merkeziydi, Kâbe yine bir ziyaretgâhdı. Ama bu sefer bütün bu hususiyetler ilahi amaca matuf bir şekilde değil, beşerî arzu ve isteklerin tatmini için kullanılmaktaydı.
--------------------------
Doç .Dr. Nurullah Yazar
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi