Ticaretin bir insana ne kattığını anlamak için öncelikli olarak ticaretin ne olduğunu bilmek gerekir. Ticaretin ana unsurlarından birisi arz edilecek ürün ise, ondan daha önemlisi imal edilen ürünü tüketici ile buluşturabilmek yani arz edebilmektir. Bir ürün ne kadar çok pazara ve bu yolla ne kadar çok tüketiciye ulaştırılabilirse ticaretin hacmi ve tabi ki kârı da artacaktır.
Ticarette bunu sağlayacak olan da yol emniyetidir. Orta çağda ticaret kervanlarının güvenli bir şekilde seyahat edebilmeleri, farklı coğrafyalarda üretilen ürünlerin yer değiştirmelerinde önemli bir rol oynamıştır. Ne kadar geniş bir coğrafyada sınırlar birleştirilir, gümrük vergileri kaldırılırsa ticaret o kadar kolaylaşır ki günümüzde bir kıtayı, bir birliğe dönüştüren mantığın temelinde de bu vardır.
Mekkeliler, ipek yolu üzerinde taşınan ürünleri Suriye’den alıp Yemen’e, Hindistan ve Afrika’dan gelen ürünleri de Yemen’den alıp Suriye’ye götürerek Yarımadanın ticaretini kontrol ediyorlardı.
Haşim’in inşa ettiği bu ticaret güzergahının merkez noktası Mekke’ydi. Mekke’de de Kâbe. Arap yarımadasındaki bütün kabilelere putlarını Mekke’ye getirip Kâbe ve civarına koyma hakkının verilmesiyle kutsiyeti Arap Yarımadasına genelleştirilen, her kabilenin putunun konulmasıyla bir dini merkez ve din üzerinden bir ticaret merkezi haline gelen Kâbe.
İşte Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe’nin fillerle güçlendirdiği ordusuyla Kâbe’yi hedef alma sebebi de budur.
Ebrehe, Kabe’nin Arapların nezdindeki yerini öğrenip, yarımadadaki ticari sistemin merkezinde inancı sembolize eden bir yapının olduğunu anlayınca Sana’da, büyük bir mabed inşa ettirdi. İnşaatın tamamlanmasının ardından, mâbedi ziyaret etmeleri için Arapları buraya çağırdı. Ancak onun bu çağrısı karşılık bulmadı. İlaveten Ebrehe’nin girişimini kutsallarına bir saygısızlık olarak gören bir kişinin mabedin kutsiyetine saygı göstermemesi üzerine sinirlenen Ebrehe, fillerle desteklediği ordusu ile Kâbe’yi yıkmak için yola çıktı.
Ebrehe’nin zihninde Kâbe’yi yıkarak Kureyş’in sahip olduğu ticarete hâkim olmak ve Mekke yerine Sana’yı yarımadanın yeni dinî, ticarî ve siyasî merkezi haline getirmek vardı.
Burada önemli olan husus, Ebrehe’nin niyetidir. O, Kabe’yi yıkıp, onun sahip olduğu kutsiyeti kendi yaptığı mekâna yüklemeyi düşünmekteydi. Aslında bu düşüncesini Abdulmuttalib ile olan diyaloğundan anlamaktayız. Bu diyalogda orduyu niçin kurduğu, Mekke’ye niçin geldiği, hedefinin ne olduğunu açık bir şekilde belirtiyor. Ebrehe, Mekke’ye geldiğinde onlarla bir derdi olmadığını, Mekke’ye ve Mekkelilere zarar vermeyeceğini, onlarla ilgilenmediğini, amacının sadece Kabe’yi yıkmak olduğunu eğer engel olmaya kalkışmazlarsa kendilerine dokunmayacağını açıkça ifade ediyor. Ancak Ebrehe’nin ordusunun ilahi yardımla mağlup olmasıyla birlikte Kâbe’nin saygınlığı iyice arttı.
--------------------------
Doç .Dr. Nurullah Yazar
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi