“Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir. ” (Yâsin 36:12)
Salih bir kulun semaya yükselen sesinden hoş bir seda bırakılır mı bu gök kubbede? Ömür dediğin bir yol! Uzanıyor önümüzde! Bu yolda yalnız olduğunu düşünme! Üstelik Kur’an-ı Kerim rehberlik ediyor cümlemize! Hz. Peygamber’in (sas) Sünnetiyle Hadisleri de var heybemizde! Aklın, kalbin, vicdanın varsa bir de! İnşallah güzel hatırlananlardan olacaksın bu dünya üzerinde!
Ardında bıraktığı güzide eserlerle hatırlanmak isteyen Babür İmparatoru Evrengzib Şah, 17. Yüzyılda yaptırdı Padişah Camii’ni! Uzun bir müddet dünyanın en büyük camisi olma unvanını elinde tuttu bu eşsiz mabet. Yüzyıllardır, Pakistan’ın, kadim Lahor Şehri’nden dünyayı selamlıyor! Kırmızı bir inci gibi yeryüzünü aydınlatıyor! Bir gören bir daha bakıp, unutamıyor! Padişah Cami, İslam medeniyetinin müstesna eserlerinden biri olarak içerisindeki kutsal emanetler bölümüyle müminlerin gönlünde taht kuruyor adeta!
Dilimize Padişah Cami adıyla yerleşen bu cami, Pakistan’da Badşâhî olarak anılıyor. Devasa avlusuna adım attığınız andan itibaren ise, sizi etkilemeyi başarıyor! 100 binden fazla müminin bir arada ibadet edebilmesine imkan veren Padişah Cami; ince kırmızı mermerleriyle göz dolduruyor! 4’ü dış avluyu çevreleyen duvarların köşelerinde, 4’ü ana ibadet bölümünün üzerinde olmak üzere 8 minareye sahip bu cami, Asya’nın ve elbette dünyanın en büyük camilerinden biri!
Padişah Camii, mimarisiyle Hindistan’daki Cuma Mescidi ile benzerlik gösteriyor. Caminin ana ibadet bölümüne girildiğinde, insanın içini saran manevî duyguları tahmin etmek zor değil! Gözün gördükleri ise şükür içinde gururlandırıyor bizi! İnce mermer işçiliği ve zarif işlemelere hayran oluyoruz. Geleneksel İslami motiflerle bezenen duvarlara, üzerimizde yükselen muhteşem kubbeye baktıkça, bize bugünleri gösteren Rabbimize şükrediyoruz!
Zira, bugünlere pek kolay gelmedi Padişah Camii! Babür İmparatorluğu’nun ardından Lahor’u ele geçiren Sihler, camiye ağır hasarlar verdi. Üstelik, burayı bir ibadethane değil de askeri bir üs gibi kullanmaya başlayıp, minarelerine silahlar yerleştirdiler. Caminin düştüğü hali görüp, üzüntüden perişan olan Müslümanların sabrını ise; Sihlerin ardından bölgeye egemen olan İngilizler taşırdı! Onlar da camiyi askeri hizmetler için kullanmaya kalkınca, buna bir son vermek isteyen Pakistan’ın Müslüman halkından çekinen İngilizler, derhal camiyi boşalttılar. Ardından, Müslümanların büyük gayretleriyle restorasyonu tamamlanan Padişah Cami, Pakistan’ın kuruluşuyla beraber rahat bir nefes aldı.
Şimdilerde, yılın her günü ibadet etmek isteyenler, Yaradan’a el açıp dua etmeyi arzu edenler ve Kutsal Emanetler Bölümünü ziyaret edenlerce, cami avlusunda uzun kuyruklar oluşturuyor. Camideki kutsal emanetler içinde, İki Cihan Serveri Peygamber Efendimizin (sas) sarık, asa, çarık ve cübbesi gibi mübarek eşyaları da yer alıyor. Ayrıca Hz. Ali’ye (ra) ait olduğu söylenen sarık ile Hz. Hüseyin’in (ra) kullandığı sanılan cübbe de burada sergilenenler arasında! Buradaki Kutsal Emanetlerin, daha iyi koşullarda korunup, sergilenmesi için Diyanet, TİKA ve Pakistan’ın Diyanet İşleri arasında kurulan bir organik bağ olması; hepimizi ayrıca mutlu ediyor.
Ne de olsa Pakistan, geçmişten bugüne Türkiye’yi, gönlünde ayrı bir yere koyuyor ve aynı muhabbetle karşılık buluyor. Padişah Cami’nde yer alan ve ülkenin önemli ziyaretgahlarından biri de bağımsız Pakistan’ın fikir babası, Türkiye aşığı milli şairi Muhammed İkbal’in kabri!
Padişah Cami öyle bir değer ki, bünyesinde barındırdığı her zerre ile müminlerin kalbine işliyor! Allah, Yeryüzü İncilerinin her birinde edilen duaları, kılınan namazları kabul etsin, bizlere de bu güzellikleri gidip görmeyi nasip etsin inşallah!