Dünyada hemen herkesin ittifak ettiği husus; entrika, işgal, ayak oyunu dendi mi akla gelen ilk millet; İngilizlerdir.
Malumdur ki, 19 ve 20. Yüz yıl Osmanlının zor yıllarıydı. Bir taraftan Balkanlar, diğer taraftan Ortadoğu ve Afrika olmak üzere ciddi toprak kaybı yaşıyordu. Ayrıca I. Dünya Savaşını da kaybetti. Kıtalar hakimi Osmanlı, güneşin karşısındaki buz gibi gün be gün eriyordu. ‘Kurt bulanık havayı sever’ misali bu durumu fırsat bilen İtilaf devletleri, İstanbul başta olma üzere Anadolu’yu komple işgal ederek, aralarında paylaşma planı yaptı.
İşgalle de yetinmeyen İngilizler, tarihin her döneminde yaptığı gibi, Yunanları silahla destekleyerek Anadolu’yu işgal etmesini istedi. Çapulcu Yunan askerleri, İzmir’den başlayarak, Uşak, Afyon, Kütahya Eskişehir ve hatta Ankara/Polatlı’ya kadar ilerledi.
Osmanlılar, devlet aklı gereğince önce dönemin güçlü devletlerinden Fransa’yla Ankara, Rusya ile de Kars Antlaşması imzaladı. Bu antlaşmalara göre doğu bölgesindeki Rus askerileriyle Kilikya (Akdeniz) bölgesindeki Fransız askerleri ülkeyi terk etti. Oradaki silahlar savaş bölgesine nakledildi.
Ankara Hükümeti Halil İnalcık’ın deyimiyle "Milli Devlet" Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, bir yılı aşkın süreyle oldukça gizli sürdürülen hazırlığın ardından bir gece ansızın hücuma geçti.
İstanbul Hükümeti ve Milli Devlet’in bir şey yapmadığını zanneden İngilizler, Osmanlıyı, Yunanlılarla anlaşma yapmaya zorluyordu.
Anlaşma yapılması beklenirken Osmanlı, aniden hücuma geçti. Neye uğradığını şaşıran Yunan askeri, Akşehir’den, Afyon’a, Uşak’a derken İzmir’den deniz döküldü.
Böylece Anadolu Yunan tehdidinden kurtuldu.
Bu durum tüm dengeleri altüst etti. Ankara Hükümeti, halk nezdinde ciddi itibar kazandı. Sultan Vahdettin’inin emriyle gittiği Erzurum ve Sivas kongrelerinde gösterdiği performansla birlikte Mustafa Kemal, burada gösterdiği askeri dehasıyla da öne çıkmış oldu.
Esaret yüzü görmeyen Türk milleti, her ne kadar zor durumda olsa da verdikleri destansı bir mücadelenin ardından Yunan askerini denize döktü.
Maalesef topraklarımızda bütün bu olumsuzluklar yaşanırken, kendi içlerinde anlaşamayan hatta çekişme halinde olan bir tarafta İstanbul değer tarafta Ankara olmak üzere iki Hükümet vardı…
Almanya (Hitler) Yahudilere Ne Yaptı?
Ülkemizdeki böylesi parçalı ve zayıf görüntü, düşmana fırsat verdiği muhakkak. Onlar da bu durumu değerlendirmeye çalıştı. Tarihimizdeki önemli, çok önemli bu olayı burada kesip, İngilizlerin entrikalarıyla Müslümanların başına bela ettiği Yahudiler hakkında izahatta bulunmak istiyorum.
İngilizlerin başını çektiği İtilaf Devletleri, Anadolu’da Yunanlılara yaptıramadığını; tarih boyunca bulundukları her yerde huzursuzluk çıkaran, Avrupa’yı bir hayli rahatsız eden Yahudileri Müslümanların başına musallat etti.
İngilizler, 1917’den itibaren peyder pey mandasında bulundurduğu Filistin’e Yahudi göçünü sağladı. 1948’e gelindiğinde ise topraksız bir millete, toprağı bulunan bir milletin, toprağını peşkeş çekti.
Bu konuda ne kadar kitap ne kadar makale ve şiir yazıldığını, belgesel ve filmin çekildiğini saymak bile mümkün değil. Dolayısıyla çok detaya girmeden Türkiye’deki Yahudiler tarafından çıkarılan Şalom Gazetesindeki bir yazıdan da hareketle Filistin/Gazze’deki son olaylara bakmak istiyorum.
Ölüm Kampı
Hitler, muhaliflerini, adi suçluları ve Yahudileri, 1933’den 39’a kadar oluşturduğu kamplarında toplamaya başladı. Zaman içerinde kamlardaki muhalifler ve adi suçlular azaldı. Kamplara Polonya ve Sovyetler Birliğinden getirilen Yahudi esirlerin katılımıyla yaşam daha da fenalaştı. Kamplar ölüm kampına dönüştü.
Yazılanlara ve belgesellere göre Yahudi esirler, bir yandan işkence, gıdasızlık ve hastalıktan ölürken, çalıştırılmak için ayrılan Yahudi erkeklerin dışındakiler, Ziklon kullanılan gaz odalarında öldürülüyor, öldürülenler de yanan fırınlarda yakılıyordu.
Her ne kadar böyle bir olayın olup olmadığı tartışılsa da söylentiler böyledir. Bu arada şu husus iyi bilinmelidir! Böylesi kötü muameleye tabi tutulan Yahudiler, sadece Almanya’dakiler değil, Avrupa’nın hemen her yerindeki Yahudiler için geçerlidir.
Tarihi verilere göre en fazla zulme uğrayan millet Yahudilerdir.
İlk etapta Avrupa’nın dört bir yanından getirilen en az bir milyon kadın, erkek ve çocuk, gaz odalarında öldürüldü.
Bazı paylaşmışlarımda dile getirdiğim gibi; acaba Yahudiler tarihte ne yaptılar ki, bu kadar zulme ve haksızlığa maruz kaldılar diye merak etmedim değil. Ne var ki, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’li Müslümanlara uyguladıkları zulmü görünce anladım ki, Yahudiler her türlü kötülüğü fazlasıyla hak ediyor...
Naziler, önce 1940’tan itibaren Yahudileri, yaşadıkları bölge dışına atmak için gettolarda toplamaya başladı. Bu kitlesel nakil ve katletme işlemine ‘a k t i o n’ adı verildi. Nazilerin bu imha planı, 1945’te kesin yenilmelerine kadar devam etti.
Bu süre içerisinde toplam altı milyon Yahudi’nin kıyıma uğradı sanılmaktadır. Sadece kamplarda ölenlerin sayısı ise üç milyona yakındır. Bu durum gösteriyor ki, kampın dışında da ölüm olayı vuku buldu.
Yukarıda da kısmen ifade ettiğim gibi Yahudiler, bulundukları hemen her yerde her zaman sorun çıkartmışlar. Kendilerini efendi, diğerlerini köle/parya olarak gören Yahudiler, tarih boyunca sersefil hayat sürdüler. Onların bu durumunu bilen iktidar sahipleri, bir yerde fazla Yahudi bulundu mu hemen dağıtmışlar veya öldürmüşler. Çünkü onlar toplu bulundukları hiçbir yerde rahat durmazlar.
Bugün haksız yere topraklarını ve hatta evlerini gasp ettikleri Filistinlileri öldürmeyi, kendi öldürülmelerinden tecrübe ederek uygulamaktalar.
Söz gelimi nasıl Romalılar, yaklaşık beş yüz yıl Kudüs’e girmelerini, ibadet etmelerini yasaklamışsa bugün de kendileri Müslümanların Mescid-i Aksa’da ibadet etmelerine mani oluyorlar.
Yahudilerin Kudüs’e girmelerine ve ibadet etmelerine Hz. Ömer müsaade etmiştir.
Kısa Bir Anekdot
Kudüs’e gittiğimde üç Hristiyan mezhebin (Katolik, Ortodoks, Protestan) birlikte çalıştırdığı, anahtarının bir Müslümanda bulunduğu Kıyamet Kilisesini gezdiren İstanbul Ermeni’sine; "Yahudiler size bir şey yapmıyorlar mı?" diye sordum.
Tebessüm ederek; "Ahmet Bey, şu anda Müslümanlarla uğraştıkları için bizimle uğraşmaya fırsat bulamıyorlar. Bulsalar bize de zulmetmeye başlarlar. Diyelim ki bizimle uğraşmıyorlar, bu defa kendi kuyruklarıyla boğuşurlar. Bunlar böyle rezil bir millet!" dedi.
Sonuç; Yahudiler kurulduğu 1948’den bu tarihe kadar hiçbir zaman böyle kötü ve zor durumda kalmadı, bu kadar çok zayiat vermedi. Bu olay karşısında Yahudilerin nevri döndü. Arsız Siyonistleri yalınız bırakmamak için başta ABD olmak üzere bütün Batılılar sınırsız destek verdiler.
Şöyle bir gerçek var; ABD son yıllarda girdiği veya taraf olduğu bütün savaşları kaybetti. Bu cihat hareketiyle Yahudiler de kaybetti. Amerika’nın kazandığı tek şey, girdikleri her yeri karıştırmış olmalarıdır. Savaş konusunda böyle de ekonomik yönden çok mu avantajlı? Hayır! Bu konuda da liderliği Çin’e karşı kaybetmek üzere.
ABD, 7 Ekim’deki HAMAS Mücahitlerinin Yahudileri perişan ettiği olaydan sonra bütün imkânlarıyla Yahudilerin yanında yer aldı. Gazze’de işlenen soykırım karşısında nasıl ırkçı Siyonistlere karşı tüm dünyada bir nefret oluşmuşsa bu durum aynen ABD için de geçerli…
Bilinen bir gerçek varsa o da ne zulüm payidar olur ne zalim ebedi kalır…