“Genellikle ağır hastalar için söylenilen ‘iyileşebilir’ anlamında kullanılan söze”, Allah’tan ümit kesilmez, deriz. Bu atasözünü, Yüce Allah’ın “kendisine inanan” kullarını zor durumda bırakmayacağını belirtmek için kullanırız.

Dünyada dertsiz kul yoktur. Kimi zenginliği ile imtihan olurken kiminin imtihanı da fakirlikten, borçtan, evlattan veya hastalıktan yanadır. Hele bu dünyanın bir ötesi olduğunu bilmeyen veya ahireti inkâr eden kimseler için amansız bir hastalığa yakalanmak ya da ölümü hatırlamak en büyük yıkım sebebidir. Ölüm demişken, bununla ilgili tanık olduğumuz bir olayı paylaşmanın tam sırasıdır diye düşünüyoruz.

Şöyle ki yaşını başını almış ve iyi de nam salmış bir kişi, katıldığı bir televizyon programında keyifle konuşuyordu. Hatta akranlarının bastonsuz yürüyemediğinden dem vurarak, kendince genç kalmanın sırlarını veriyordu. Derken sunucu ölüm bahsini açıp konuğuna “Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu. “Ölüm” kelimesini duyunca irkilen o kişi, yüzünü ekşiterek şöyle dedi:

“Bana ölümden bahsetmeyin, yok olmayı kabullenemiyorum. Kapatalım bu konuyu, hemen kapatalım!”

Hayır, efendim kapatmayalım.

“Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile…” Çok şükür ki biz bu hakikati dilimizle söylüyoruz ve kalbimizle de tasdik ediyoruz. Evet, ölüm son değildir, aksine yeni bir dirilişin habercisidir. Tıpkı bunun gibi hastalık hâlleri de böyledir. Bir Müslüman hastalandığında attığı her adımın, içtiği her suyun ve alıp verdiği her nefesin kıymetini daha iyi bilir. Bu da bir nevi diriliş sayılır. Böyle bir dirilişle hayata dokunan kimse ümitsizliğe kapılmaz. Kırılıp da dağılmaz yani. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) naif ifadesiyle söylemek gerekirse:

“Mümin, taze bir ekin gibidir. Olgunlaşıncaya kadar rüzgâr onu eğip büker; bazen yere yatırır, bazen de doğrultur (ama o kırılmaz)…”

Unutmayalım ki bizi kırılmaktan koruyan şeylerden biri de duamızdır.

İçtenlikle Allah’a dua eden bir kimse, güneşin karanlığın en koyu noktasından doğduğunu bilir ve hastalıkların da geçici olduğunu görür. Gerçekten de biraz bekleyip görmek lazımdır.

Elbette inançlı bir gönülde “darlık” kendine yer bulamaz. Ne zaman ki insan bu ruh hâlinden uzaklaşırsa işte o vakit gönül dünyası bol iken dar olur, umudu eksilmeye ya da kesilmeye başlar.

Oysa “…İnkâr edenlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez!”

Ümidiniz taze, hastalığınız dirilişinize vesile olsun.