Recep, şaban ve ramazan; geleneğimizde üç aylar diye adlandırılır. Bu kutlu gün ve gecelerde yeni bir kemâl iklimine doğru yürürüz. Yapılan duaların dalga dalga Allah’a ulaştığı, dökülen gözyaşlarının günahları silerek temizlediği bu aylar, Ramazan Bayramı’nın ayak sesleridir. Meleki olduğu kadar şeytani özelliklere de meyyal olan insanın, günahlarından arınması ve kendisinden beklenen kullukta kemâl kıvamını yakalaması için çok önemli bir fırsattır üç aylar.
Zamanlar ve mekânlar, kıymet ve kudsiyetini, Kur’an’dan alır. “Her âdetin arkasında mutlaka bir ayet vardır.” anlayışı buradan kaynaklanır. Ayet veya hadislerin, kutsallığını tespit ettiği ve müminlerin yüzyıllardan beri kutladığı bu mübarek aylar, gün ve geceler, senenin içine dağıtılmış birer rehabilitasyon mevsimidir.
Bu aylara değer kazandıran sebepler arasında beş mübarek kandilden dördünün bu aylar içinde olması yanında, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) bu ayları ibadet ve taatle müzeyyen kılarak ümmetine örnek olması gösterilebilir. Allah Resulü’nün: “Allahım! Receb ve şabanı bize mübarek kıl. Bizi ramazana ulaştır.” (Müsned, I, 259) duası da bu ayları önemsemenin en güzel gerekçesidir.
Receb ve şaban aylarının ramazandan hemen önce gelmeleri, ramazan ayına hazırlık dönemi olmaları bakımından son derece önemlidir. Bu ayları; günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimi olarak değerlendirmek, geçmişin muhasebesini yaparak hatalardan kurtulmak, hayatımızın seyrinde yeni bir sayfa açma fırsatı olarak görmek gerekir. Kişide insani özelliklerin olgunlaşmasında ve iradenin kontrol altına alınmasında bu ayların rolü büyüktür. Üç aylar, Yaradan’ımıza, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalıdır. Hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır. Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilafları, şahsi menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmelidir.
Bu aylarda: “Mideni şu ottan ve arpadan vazgeçir. Reyhan ve gül ile beslenmeye başla! Ten midesi insanı samanlığa, gönül midesi reyhanlığa çeker. Ot ve arpa yiyen kurban, Allah nuru ile gıdalanan Kur’an olur.” diyen Mevlana’nın tavsiyesine dikkat kesilmeliyiz. “Allah’ın kulları ile konuşmasının Kur’an’la, kulun Allah’la konuşmasının dua ile olduğu” unutulmamalı, bu güzel günleri Kur’an ve dualarla süslemeliyiz.
“Kem âlât ile kemâlât olmaz.” Kul ile Allah arasına gerilmiş perdeler gökler ve yerler değildir. Şeytani ve şehevi arzular, nefsani düşkünlükler, dünya sevgisine esir olanların kalplerine vurulmuş birer kilittir. Bu aylarda bu kilitleri kırmak ve bizi dünyaya doğru çeken ihtiraslardan kurtulmak gerekir. Ruhun ve ruhani duyguların ardınca gitmekte yücelik, cismin ve vücut şehvetlerinin ardınca sürüklenmekte düşüklük vardır. “Âlemde basamak basamak ta semaya kadar varan gizli merdivenler vardır.” Sen bunlardan birine basarak yüksel.
Bu aylarda zaman uhrevi renklere bürünür. Kutlu günlerde akort olmaya teşne duygularımızı ilk defa uyaran Regâib Kandili, rağbet ve yönelişimizi Allah’a doğru götüren bir ara taksimi gibidir. Sonsuzluk duygusu ve meleki bir haslet bizi kucaklar ve ruhlarımızı semalara doğru cezbeder. Ardından gelen Mirac Kandili, gönülleri dirilten bir meltem esintisiyle gelir. Beraât bu tembihlerle uyarılmış sinelere kurtuluş müjdeleriyle seslenir. Kadir Gecesi bize bin aylık bir çaba ile elde edilebilecek feyiz ve bereketi bir gecede getirir.
Ramazanda vicdanlar teyakkuza geçer, gönüller uyanır, bütün duygular peygamberler ve meleklere doğru seyreden bir yükseliş grafiği çizer. Ramazandaki her seste yeni bir başlangıç vaadi, her solukta bir kurtuluş ümidi vardır. Ramazanda hayat o kadar derin ve anlamlıdır ki konuşulan her söz, duyulan her ses insana, gönlümüzden fışkıran bir besteymiş gibi gelir.
Kadir Gecesi, Kur’an–ı Kerim’in Levh–i Mahfuz’dan dünya semasına toptan indirilmiş olduğu gecedir. Cebrail, Peygamberimiz’e (s.a.s.) ilk vahyi bu gece getirmiştir. Kadir Gecesi, hüküm gecesi demektir. “Takdir–i İlahi”de hükmü verilmiş işlerin ve muhkem emirlerin ayırt edildiği gece anlamına gelir. Takdirden maksad, ezelî hükmün açığa çıkması ve hikmetli işlerin karara bağlanmasıdır. Kadir Gecesi, Efendimiz’in ümmetine yaptığı duanın kabul edilmiş hâlidir.
Şüphesiz insanın bu mübarek zamanlarda, bedenî ve nefsani ağırlıklardan sıyrılıp belli bir ufka yükselebilmesi, belli bir seviyeyi yakalayabilmesi en başta ciddi bir tefekkür ve tezekkürü gerektirir. Ancak bunu yaparken o, kalp ve ruhunu sürekli maneviyata açık tutmalıdır. “Her gecenin kadir, her gelenin Hızır” diye bilindiği bir şuurla değerlendirilmesi gerektiği vurgulanır.
Bu aylarda yapacağımız bütün faaliyetlerde gayemiz, insanları düşünce ve his dünyaları itibarıyla bir adım daha Allah’a yaklaştırmak olmalıdır. Göklerin nura gark olduğu, zeminin semavi sofralarla bezendiği böyle bereketli bir zaman diliminde, biz, insanları kalbî ve ruhi hayatları itibarıyla hep derinleşmeye yönlendirmeli ve yapacağımız her işi mutlaka yüksek hedeflere, engin mülahazalara bağlamalıyız. Öyle ki muhatap olduğumuz insanların gönüllerine her seferinde yeni bir mana, yeni bir ruh aşılamalı ve onlara, maneviyat adına sonsuzluğa doğru yelken açtırmalıyız.
Bunu gerçekleştirmek için ister eskiden beri bilinen ilahiler, naatlar, münacatlar okunsun; isterse yeni beste ve güftelerle bu manalar ifade edilsin bu faaliyetlerimizle insanlarda ebed arzusunu tetiklemeli, gönüllerde sonsuz saadeti kazanma iştiyakını ve kaybetme endişesini harekete geçirmeli, netice itibarıyla muhatap olduğumuz insanları dinin ruhuna yöneltmeye çalışmalıyız.