عَنِ ابْنِ عُمَرَ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “لَعَنَ اللَّهُ الْوَاصِلَةَ وَالْمُسْتَوْصِلَةَ وَالْوَاشِمَةَ وَالْمُسْتَوْشِمَةَ.”
İbn Ömer'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Allah (başkasının saçından kendisine) saç ekleyen ve ekleten, dövme yapan ve yaptıran kadını rahmetinden uzaklaştırmıştır.”
(B5937 Buhârî, Libâs, 83)
***
عَنْ يَعْلَى: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) رَأَى رَجُلاً يَغْتَسِلُ بِالْبَرَازِ، فَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَقَالَ: “إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ حَلِيمٌ حَيِيٌّ سِتِّيرٌ يُحِبُّ الْحَيَاءَ وَالسَّتْرَ، فَإِذَا اغْتَسَلَ أَحَدُكُمْ فَلْيَسْتَتِرْ.”
Ya'lâ (b. Ümeyye) tarafından nakledildiğine göre, Allah'ın Resûlü (sas) açıkta gusleden bir adam gördü. Bunun üzerine minbere çıktı. Allah'a (cc) hamdedip, O'nu övdükten sonra şöyle buyurdu: “Allah (cc) halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Biriniz gusledeceğinde kapalı yerde yıkansın.”
(N406 Nesâî, Gusül, 7)
***
عَنِ الْمِسْوَرِ بْنِ مَخْرَمَةَ قَالَ: أَقْبَلْتُ بِحَجَرٍ أَحْمِلُهُ ثَقِيلٍ وَعَلَيَّ إِزَارٌ خَفِيفٌ –قَالَ– فَانْحَلَّ إِزَارِى وَمَعِيَ الْحَجَرُ لَمْ أَسْتَطِعْ أَنْ أَضَعَهُ حَتَّى بَلَغْتُ بِهِ إِلَى مَوْضِعِهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “اِرْجِعْ إِلَى ثَوْبِكَ فَخُذْهُ وَلاَ تَمْشُوا عُرَاةً.”
Misver b. Mahreme (ra) anlatıyor: “Bir gün ağır bir taş taşıyordum ve üzerimde ince bir peştamal vardı. Taş kucağımdayken peştamalım çözüldü ve onu yerine götürene kadar kucağımdan bırakamadım. Bunun üzerine Resûlullah (sas), "Dön de elbiseni al. Sakın çıplak dolaşmayın!" buyurdu.”
(M773 Müslim, Hayız, 78)
***
عَنْ عَائِشَةَ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) قَالَتْ: يَرْحَمُ اللَّهُ نِسَاءَ الْمُهَاجِرَاتِ الأُوَلَ، لَمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ ﴿وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ﴾ شَقَّقْنَ مُرُوطَهُنَّ فَاخْتَمَرْنَ بِهِ.
Hz. Âişe (ra) anlatıyor: “Allah (cc) ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. Allah (cc), "Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar." (Nûr, 24/31) âyetini indirince, onlar (dışarıda giydikleri uzun) elbiselerinin kenarından kesip (elde ettikleri parça ile) derhâl başlarını örttüler.”
(B4758 Buhârî, Tefsîr, (Nûr) 12)
***
عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، عَنْ أَبِيهِ؛ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “لاَ يَنْظُرُ الرَّجُلُ إِلَى عَوْرَةِ الرَّجُلِ وَلاَ الْمَرْأَةُ إِلَى عَوْرَةِ الْمَرْأَةِ، وَلاَ يُفْضِى الرَّجُلُ إِلَى الرَّجُلِ فِى ثَوْبٍ وَاحِدٍ، وَلاَ تُفْضِى الْمَرْأَةُ إِلَى الْمَرْأَةِ فِى الثَّوْبِ الْوَاحِدِ.”
Abdurrahman b. Ebû Saîd el-Hudrî'nin (ra), babasından naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Erkek erkeğin, kadın da kadının avret yerine bakamaz. Bir örtünün altında erkek erkeğin, kadın da kadının tenine dokunamaz.”
(M768 Müslim, Hayız, 74; D4018 Ebû Dâvûd, Hammâm, 2)
***
Bir gün Allah Resûlü (sas), ashâbıyla sohbet etmekteydi. Can dostları, mutlaka her kelimesini içlerine sindirmek, sonra da ailelerine, komşularına, arkadaşlarına özenle aktarmak için can kulağıyla onu dinliyorlardı. Muâviye b. Hayde de o gün Peygamber’in (sas) yanında olanlardan birisi idi. O da işittiklerini oğlu Hakîm’e anlatmayı severdi. Daha sonra torunu Behz de dedesinin hatıralarını bize nakleden zincirin bir halkası olmuştu. Sevgili Peygamberimizin (sas), soruları cevapsız bırakmadığını bilen Muâviye, aklına takılanı ona sormaya karar verdi. "Ey Allah’ın Resûlü" dedi, "Örtülmesi gereken yerlerimizi kimin yanında örtelim?" Avret mahalli denilen mahrem bölgelerin örtülmesi gerektiğini daha önce İslâm Peygamberi’nden (sas) duymuştu çünkü. Ama bu örtünmenin sınırı ne idi? Hz. Peygamber (sas) şöyle cevapladı: "Hanımından ve cariyenden başka herkese karşı örtülmesi gereken yerlerini ört." Yabancı kadına karşı örtünmek gerektiğini anlayan Muâviye sormaya devam etti: "Peki, bir erkek başka bir erkeğin yanında nerelerini örtmeli?" "Gücün yettiğince avret yerlerini kimseye göstermemeye çalış!" buyurdu Peygamberimiz (sas). O hâlde bedenin, cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesten gizlenmesi gereken özel bir kısmı vardı. Muâviye, "Kişi tek başına olunca ne kadar örtünmesi gerekir?" diye sordu bu sefer. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas), örtünmenin mantığını kavramasına yardım etmek istercesine ona şu cevabı verdi: "Kendisinden hayâ edilip utanılmaya en lâyık olan Allah’tır (cc)."
Resûlullah (sas), böylece Behz b. Hakîm’in dedesine, bedeni örtmenin kendine, hemcinsine ve Allah’a (cc) karşı saygıdan ileri geldiğini öğretmişti. Allah (cc), meleklerine, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Ona biçim verip ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin." demiş ve insan bedenini topraktan var etmişti. İnsan bedeni ruhu, gönlü ve aklı, kısacası Allah’ı (cc) tanıyan, seven ve O’nun emirlerine muhatap olan ‘insanlık özünü’ barındıran ilâhî bir tasarımdı. Yüce Allah (cc), Âdem (as) ve Havva’nın milyarlarca çocuğuna birbirinden ayrı ve kendilerine özel bir beden vermiş, çok benzeseler bile iki insanı tıpkı ve aynı yaratmamıştı. Herkesten kendine düşen bedene razı olmasını istemiş, bu beden üzerinde tasarrufta bulunarak onu yapaylaştırmaya ve metalaştırmaya kalkışanları, Peygamberimizin (sas) diliyle sert bir biçimde uyarmıştı. Allah Resûlü (sas), "Allah (cc) (başkasının saçından kendisine) saç ekleyen ve ekleten, dövme yapan ve yaptıran kadını rahmetinden uzaklaştırmıştır." buyurmuştu.
Yüce Rabbimiz (cc), bedenin ölümsüz olmadığını söylemiştir. "Her canlı ölümü tadacaktır." buyuran Cenâb-ı Hak (cc), insana, gün gelip ölümle tanışacağını, o an bedeninin tekrar aslı olan toprağa döneceğini ama kıyametin kopması ile insanın yeniden dirileceğini anlatmıştır. Her ne kadar bazı insanlara bu dönüşüm anlaşılmaz ve inanılmaz gelse de, her ne kadar ufalanmış kemiklerin, lime lime olmuş ve toprağa karışmış etlerin tekrar bir beden hâline gelmeleri imkânsız görünse de, Yüce Rabbimiz (cc) bu gerçeğe inanmamızı istemektedir. O, bir benzeri daha olmayan parmak uçlarındaki en ince izlere varana kadar her bedeni tekrar varedeceğini Kur’an’da açıkça söylemektedir. İşte ruhların bedenlerle tekrar eşleştirildiği o güne kadar, ruhu gibi bedeni de insana emanettir. Onu iyi davranışlar sergilemede, iyi işler yapmada, iyiye yardım etmede kullanmalı, her bir organını tek tek kötüden ve kötülükten korumalıdır. Sevgili Peygamberimiz (sas), "Bedeninin senin üzerinde hakkı var." buyururken, insana vücudu konusundaki sorumluluğunu hatırlatmaktadır. Gören bir göze, işiten bir kulağa, tutan bir ele, yürüyen bir ayağa, kısacası sağlıklı bir bedene sahip olmak, hayattaki en büyük nimetlerdendir. İnsanoğlu, Rabbinin verdiği her nimet gibi bu ikramın da değerini bilmeli, bedenini nerede kullandığının hesabını vereceğini unutmamalıdır. Zira gün gelecek, ağzı mühürlenecek de elleri konuşup ayakları yaptıklarına şahitlik edecektir.
İnsanın bedenini örtme güdüsünün yaratılıştan geldiği söylenebilir. Cennette yasak ağacın meyvesinden yemelerinden dolayı Hz. Âdem (as) ve eşinin avret yerleri açılınca, ilk refleksleri yapraklar ile örtünmeye çalışmak olmuştur. Bir anlamda cinsellik bilincine erişen insanın tabiî refleksi edep yerlerini kapatmak olmuştur. İlk insanlara ait mağara resimlerinde bile, onların basit kıyafetlerle de olsa bedenlerinin özel kısımlarını saklama ihtiyacı hissettikleri görülmektedir. Bu ihtiyaç, zamanla her toplumun kendi gelenek, görenek ve inançları doğrultusunda bir giyim kültürü geliştirmesini sağlamıştır. Aslında küçük çocukların soyunurken utanıp bir kenara çekilmek istemeleri ya da anneleri onları giydirirken kendilerine bakan yabancı gözlerden rahatsız olup kızmaları, örtünme güdüsünün açık göstergesidir. Peygamber Efendimiz (sas), işte bu hissin kaybolmamasını, aksine küçüklükten itibaren beslenmesini istemektedir.
Bedenin örtülmesi hukukî bir zorunluluğun ya da dinî bir sınırlamanın ötesinde, fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır. Erdemli bireyler yetiştirmenin ve sağlıklı bir toplum inşa etmenin yolu, küçük yaşta verilen ahlâk ve değer eğitiminden geçmektedir. Dolayısıyla çocuğa, bedeninin değerli ve kendisine özel olduğu, çok erken yaştan itibaren öğretilmelidir. Şüphesiz bu konudaki sorumluluk, bulûğ yaşına gelmekle kesinleşmektedir. Ergenliğe kadar çocuk bedeni, yetişkin bedeninin mahremiyeti gibi ciddi bir sınırlama ile karşı karşıya değildir. Zira Allah’ın Resûlü (sas), "Âdet görme çağına gelen kızın namazı ancak başörtüsü ile kabul edilir." derken ve eşlerinin yanında gördüğü genç kızların artık âdet olduklarını öğrenince örtünmelerini isterken, bu çizgiyi net bir biçimde çizmektedir. Ancak çocuğun bu yaşa kadar beden mahremiyeti konusunda dikkatli davranmayı öğrenmesi ihmal edilmemelidir. Küçük zihinlerde, kıymetli gördüğü her türlü varlığını sakınıp sakladığı gibi vücudunu da örtmesi gerektiği fikri belirmelidir. Başkasının bedenine saygılı olması, rahatsız edecek biçimde dokunmaması ve özel kısımlarına bakmaması gerektiğinin bilincine varan çocuk, aynı şeyleri kendi bedeni için de istemeyi öğrenmelidir. Peygamberimiz (sas) çocukların yedi yaşından sonra ayrı yataklarda yatmalarını isterken de bu bilinci pekiştirmeyi amaçlamaktadır.
İnsanın örtünmesi, başkasına duyduğu saygı kadar kendisine duyduğu saygı ile de ilintilidir. Kendisine olan saygısının ve özelini sahiplenmesinin bir göstergesidir. Mahrem yerlerini saklamak, vücuda olan itinanın ve hayâ duygusunun yansımasıdır. Hayâ duygusu ise Peygamberimizin (sas) ifadesi ile imandan kaynaklanır. Sevgili Peygamberimiz (sas), "Allah (cc) halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Biriniz gusledeceğinde kapalı yerde yıkansın." buyurmuştur. O hâlde insan, bedenini yaratan ve kendisine hediye eden Rabbi ile arasındaki bağı düşünmeli, O’nun sevdiği huyları edinmekten şeref duymalıdır. Örtünme, özsaygısıyla alâkalıdır ve insan bedenine, öldükten sonra bile hürmet gösterilmelidir. Cenazenin bir örtü altında yıkanması ve kefenlenerek toprağa verilmesi de beden mahremiyetine gösterilecek son saygının ifadesi değil midir?
Bedenin mahrem oluşu, yani saygın oluşu onu pervasızca sergilememeyi ve teşhir etmemeyi gerektirmektedir. Bu noktada çok da hassas oldukları söylenemeyen câhiliye toplumu insanları, günlük hayatta örtünmeyi önemsemeyen tavırlarını, ibadet amacıyla Kâbe’yi çıplak olarak tavaf edecek kadar ileri götürmüşlerdir. Son dinin Peygamberi (sas), onlara öncelikle hayatın her ânında ellerinden geldiğince bedenlerini sakınmalarını öğretmiş, sonra da bu konudaki hassasiyetlerini ibadet ederken de sürdürmelerini istemiştir. Böylece onlar Peygamberimizin (sas) terbiyesinden geçerek ciddi anlamda davranış değişikliğine gitmişlerdir. Bir gün ağır bir taş taşırken peştamalının çözülüp yere düşmesi sonucu çıplak kaldığını ama taşı bırakıp da peştamalını tekrar kuşanamadığını anlatan Misver b. Mahreme, olayı gören Peygamberimizin (sas) derhâl kendisini uyararak, "Dön de elbiseni al. Sakın çıplak dolaşmayın!" buyurduğunu söylemektedir.
Kişinin banyo yaparken de vücudunun başkası tarafından görülmesine engel olması gerektiğini hatırlatan Peygamberimiz (sas), "... Biriniz gusledeceğinde kapalı yerde yıkansın." buyurmuş, kendisi de buna dikkat ederek ashâbına örnek olmuştur. Yine tuvalet ihtiyacını giderirken iki kişinin yan yana gelip konuşmamalarını ve birbirlerinin avret yerlerine bakmamalarını öğütleyen Hz. Peygamber (sas), kendisi de açık alanda abdest bozarken yere iyice eğilmeden eteklerini kaldırmamayı, dolayısıyla mahremiyetini muhafazayı alışkanlık edinmiştir. İç çamaşırı olmaksızın, peştamal ya da entari gibi bir giysi giyen kimsenin mahrem yerleri görünebileceği için dizlerini dikerek oturmasını yasaklayan Peygamber buyruğu da aynı amaca yöneliktir. Diğer taraftan namaz kılarken bedenini örtecek bir kumaşa bürünen Peygamberimiz (sas), erkeklerin de kadınların da ibadet esnasında örtünmelerini istemiştir.
Edep timsali olan Sevgili Peygamberimiz (sas), ashâbından birinin dizlerinin üst kısmı görülecek şekilde bacaklarını açarak oturduğunu görünce, "Uyluğunu ört. Çünkü uyluk avrettendir." demiştir. Dinimizin erkek için belirlediği avret bölgesi göbek ile diz kapağı arasıdır. Ancak kadın bedeninin daha özel ve çekici olması, erkek bedeninden daha fazla örtülmesini gerekli kılmıştır. Kadın olsun erkek olsun insan toplum içinde bedeni ve cazibesi ile değil, düşünceleri ve davranışları ile ön plana çıkmalı, bilhassa kadınlar, giysileri içinde toplumsal alanda daha rahat hareket etme imkânı bulmalıdır. Allah’ın Resûlü (sas), kadınların eteklerinin, o bölgenin geleneğine göre entari giyen ya da peştamal kuşanan erkeklerin eteklerinden bir karış daha uzun olmasını istemiş, kızı Fâtıma’nın elbisesini de bacaklarını örtecek şekilde ayarlamıştır.
Her konuda olduğu gibi kadın erkek ilişkilerinde de dengesizliğin ve düzensizliğin olduğu bir câhiliye toplumunu ıslah etme ve insanlığa bu konuda da örnek bırakmakla yükümlü olan Peygamberimiz (sas), beden mahremiyetini önemsemedikleri gibi nezaket sınırlarını aşacak derecede aile mahremiyetini ihlâl eden kimselerle muhatap olmuştur. Zeyneb bnt. Cahş (ra) ile evlendiği gün, düğün yemeğinin yenmesinden sonra insanlar dağıldığı hâlde birkaç kişi ısrarla Allah Resûlü’nün (sas) odasında oturup sohbet etmeye devam etmişti. Onu eşiyle yalnız bırakmayı düşünemeyen bu adamlardan sıkılıp kendini dışarı atan Peygamberimize (sas), "Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamberin (sas) evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamberi (sas) rahatsız etmekte fakat o sizden de çekinmektedir. Allah (cc) ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber’in (sas) hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir..." şeklindeki ilk hicab âyetleri nâzil olmuştu. Bu sayede insanlar, bir odaya veya eve girmeden önce izin istemeyi ve hane halkının özeline saygılı olmayı öğrenmişlerdi. Ayrıca Peygamberimizin (sas) örnek davranışını izleyerek evin girişine asılan perdeleri kapalı tutma alışkanlığı edinmişlerdi.
Elbette Peygamberimizin (sas) her biri bir eşine ait olan odalarına gelen giden eksik olmamakta, ziyaretçilerin, danışanların, öğrenenlerin ardı arkası kesilmemekteydi. Ama Hz. Ömer’in (ra) de endişe ile dile getirdiği üzere, pek çok kişiyi ağırlamak zorunda kalan Peygamber hanımları, kadınıyla erkeğiyle, iyisiyle kötüsüyle her tür insanla karşı karşıya geliyorlardı. Geleneğin giyim ölçüsünü yeterli bulmayan Hz. Ömer (ra), onların güzelliklerini sakınmalarını ve daha dikkatli örtünmelerini arzu etmekteydi. Bir süre sonra aslında başörtüsü kullanmaya alışık olan hanımların, boyun ve göğüslerini de kapatacak şekilde daha özenli örtünmelerini emreden âyetler nâzil olmuştu:
"Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerinin farkında olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!" buyurmuştu Yüce Rabbimiz (cc). Böylelikle kadınlardan sadece gövdelerini değil baş ve göğüslerini de örtmelerini istemiş, ayrıca güzelliklerini kimin yanında sakınıp saklamaları gerekmediğini de açıkça sıralamıştı. Rabbimiz (cc), hanımların dışarı çıkarken evde giydikleri elbiselerinin üzerine bir dış giysi almalarını istemişti:"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah (cc) bağışlayandır, esirgeyendir." buyurmuştu.
Bu ilâhî buyruğun ardından giyinme tarzlarını yeniden gözden geçiren mümin hanımlar, şaşırtıcı bir hızla yeni duruma uyum sağlamıştı. Hz. Âişe (ra) yaşananları şöyle anlatıyordu: "Allah (cc), ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. Allah (cc), "Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar." âyetini indirince, onlar (dışarıda giydikleri uzun) elbiselerinin kenarından kesip (elde ettikleri parça ile) derhâl başlarını örttüler." Peygamberimiz (sas) de bir defasında kendisine hediye olarak gelen ipekli bir kumaşın Hz. Ali (ra) tarafından giyilmesi yerine hanımlar tarafından başörtüsü olarak kullanılmasını önermişti. Böylelikle câhiliyenin gelişigüzel olan giyim kuşam alışkanlığı ıslah edilmiş ve yeni bir ölçü getirilmişti.
"Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah (cc), hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." âyeti ile yaşlı hanımlara bu konuda bir ayrıcalık tanınmıştı. Hz. Peygamber (sas) de inanan hanımları bayram namazı için namazgâha davet ederken, üzerine alacak dış kıyafeti olmadığından yakınanlara, arkadaşlarından ödünç örtü almak suretiyle mutlaka namaza katılmalarını söylemişti. Sabah namazını Peygamberimizin (sas) arkasında kılmak için alacakaranlıkta evlerinden çıkarak cemaate katılan kadınlar da aynı şekilde dış örtülerine bürünerek geliyorlardı.
Giyinmenin teşvik edilmesiyle, teşhirciliğe de engel olunmaktadır. Bu bağlamda bedeni örtmek amacıyla giyilen kıyafetlerin çok dar olmamasını isteyen Hz. Peygamber (sas), eğer elbise ince ve şeffaf bir kumaştan yapılmışsa altına astarlık giyilmesini önermiştir. O, aslında giyinmiş olmalarına rağmen uygunsuz kıyafetlerinden dolayı âdeta çıplak gibi görünen ve bedenlerini esirgemeyen kimselerin cennetten mahrum kalacaklarını hatırlatmıştır.
Beden mahremiyeti her ne kadar karşı cins söz konusu olduğunda daha bariz biçimde ele alınmaktaysa da aslında aynı cinsten olan insanların da birbirlerinin yanında bedenlerini sınırsızca açmamamaları gerekmektedir. Yani kadının kadın yanında, erkeğin de erkek yanında vücudunun özel bölgelerini gizlemesi gerekmektedir. Göbek ve diz kapağı arasındaki mahrem kısmın ihtiyaç dışında açılması her hâlükârda hoş karşılanmamış, hemcinsler arasında dahi anlamsız biçimde ten temasında bulunmak yasaklanmıştır. "Erkek erkeğin, kadın da kadının avret yerine bakamaz. Bir örtünün altında erkek erkeğin, kadın da kadının tenine dokunamaz." buyuran Peygamber Efendimiz (sas), iki kadının veya iki erkeğin çıplak iken aynı yatakta yatmalarına da izin vermemiştir. Böyle bir davranışın, bir kadının mahremini gören diğer kadının gelip bunu eşine anlatması gibi kötü sonuçlar doğurabileceğine dikkat çeken Hz. Peygamber (sas), elbette bu yasağın altında cinsel sapkınlıklara giden yolu kapamak gibi bir amaç da gözetmiştir.
Hz. Peygamber (sas), anne gibi candan öte bir canın yanında bile yetişkin bir ferdin bedensel sınırlara dikkat etmesi gerektiğini söylerken de aynı hassasiyeti ve nezaketi korumayı amaçlamaktadır. Bir kişi Peygamberimize (sas), "Ey Allah’ın Resûlü (sas), annemin yanına girmek için izin isteyecek miyim?" diye sorduğunda O, "Evet." buyurmuştur. O kişi, "Ben onunla aynı evde oturuyorum." deyince Hz. Peygamber (sas), "(Yanına gireceğinde) ondan izin iste." diye cevabını tekrarlamıştır. Bu sefer sözünü sürdürüp, "Ona ben hizmet ediyorum." diye üsteleyince Allah’ın Resûlü (sas), "Ondan izin iste, onu çıplak olarak görmek ister misin?" demiştir. Adam doğal olarak, "Hayır," demiş, bunun üzerine Peygamberimiz (sas), "O hâlde, izin almadan annenin yanına girme." buyurmuştur. Anlaşıldığı üzere, anne ve babanın saygınlığı ile doğru orantılı olarak, onların mahremine karşı da özenli davranmak gerekmektedir.
Bedeni değerli hissederek koruma algısı, iki yönlü bir duyarlılığı gerektirmektedir. Kişi kendi bedenine olduğu kadar karşısındaki kimsenin bedenine de saygılı davranmak zorundadır. Bu bağlamda vücudunu izinsiz ve haksız bakışlara karşı örttüğü gibi bir başkasının özeline karşı da saygılı olmalıdır. Rabbimiz, gözlerini haramdan sakınma emrini Kur’an’da iki defa tekrarlamakta ve her iki cinse de ayrı ayrı hitap ederek bu konuda önce erkeklerden, sonra da kadınlardan aynı hassasiyeti göstermelerini istemektedir: "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar... Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar..." Hz. Peygamber (sas), tesadüfen görüvermenin bir günahı olmasa da ikinci defa dikkatle bakarak tedirginlik oluşturmaya kimsenin hakkı olmadığını söylemiş, "Bir bakışa, diğerini ekleme!" demiştir. Bir kadının ya da erkeğin güzelliğini ansızın gören kimsenin, bakışlarını başka yöne çevirmesi Peygamber (sas) ahlâkının gereğidir. Zira Peygamberimiz (sas), genç bir kadının güzelliğinden gözlerini alamayan amcasının oğlu Fadl’ın yüzünü bizzat mübarek eliyle tutup öbür tarafa çevirmiştir. Dolayısıyla halk arasında yaygın olan "Güzele bakmak sevaptır," mantığı, beden mahremiyetini ihlâl ettiği için Peygamberimizin (sas) uygulamaları ile örtüşmemektedir.
Sevgili Peygamberimiz (sas), sara hastalığı sebebiyle nöbet geçiren ve bayıldığı esnada bedenini koruyamayan bir hanımın üstü başı açılmasın diye özel dua buyurmuş, onu yabancı bakışların tedirginliğinden kurtarmıştır. Ayrıca yol kenarında oturarak sohbet etme alışkanlıklarını bırakmak istemeyen ashâbına, o hâlde yoldan gelip geçenlerin rahatsız olmaması için bakışlarına hâkim olmaları gerektiğini söylemiştir. Allah’ın Resûlü (sas), cemaatle namaz kılınırken erkeklerin arkasında saf tutan hanımlara, giydikleri peştamalları kısa olan erkekler doğrulup oturmadıkça başlarını secdeden kaldırmamalarını emretmiş, böylelikle onlara ibadet esnasında da edebe uygun davranmayı öğretmiştir.
"Ey âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik." buyuran Rabbimiz (cc), elbette bu giysileri amacına uygun kullanmamız için yaratmıştır. Bu âyete göre giyinmenin amacı, mahrem yerleri örtmek ve süslenmek olabilir. "(Allah) sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi." âyetinin anlattığı gibi giyinmenin amacı, korunmak ve kendini savunmak da olabilir. Amacı ne olursa olsun bedeni örtmek ve sakınmak, insan olmanın gereğidir, insanî bir üstünlüktür. Şeytan, insanı böylesine değerli bir histen uzaklaştırarak beden mahremiyetini ihlâl eden hatalara sürüklemek için uğraşacaktır. Yüce Yaratıcı (cc), "Ey Âdemoğulları! Şeytan ana ve babanızı kötü yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa sizi de aldatmasın." âyetiyle bu konuda kullarını uyarmaktadır. İffetini ve haysiyetini korumak amacıyla bedenini örtmek, takvanın yani Allah (cc) karşısında hürmetkâr ve sorumluluk sahibi bir duruşun gereğidir. Çünkü O, şöyle buyurmaktadır: "Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır."
Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam