Dr. Bayram KÖSEOĞLU

DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ

“Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 3/139.)

İslam tarihinde meydana gelen Uhud savaşı, Müslümanlar açısından pek çok tecrübeye vesile olmuştur. Bedir Savaş’ında elde edilen zafere karşılık Uhud Savaşı’nda yaşanan birtakım olumsuzluklar, Müslümanlara birçok mesaj da vermiştir aynı zamanda. Yüce Allah’ın, “O günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz ki Allah gerçek müminleri ortaya çıkarsın...” (Âl-i İmran, 3/140.) buyurduğu üzere hayat, iniş ve çıkışlarıyla, acısı ve tatlısıyla, olumlu ve olumsuz yönleriyle her an bir imtihan vesilesidir.

Uhud Savaşı bağlamında, başlarına gelenlerden dolayı üzülmemelerini, ümitsizliğe kapılmamalarını Müslümanlara tavsiye eden yukarıdaki ayet-i kerime, güçlü bir imana sahip olmanın verdiği azim ve kararlılık sayesinde nice zaferlere ulaşmanın mümkün olacağını müjdelemek suretiyle onları teselli etmektedir. Aynı zamanda, karşılaştıkları olumsuzluklardan dolayı sorumluluklarını terk etmemeleri gerektiğini de hatırlatmaktadır. (Nesefi, Medariku’t-Tenzil, 1/295; Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c.1 s.678.) Zira “güvende olmak, korkmamak, emniyette olmak” gibi anlamları bulunan “emn” kökünden gelen iman kelimesi (İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, “emn” md.) Allah’a inanmakla birlikte O’na güvenmeyi, iman sayesinde güvende olmayı da ifade etmektedir.

İslam tarihinde yaşanan bu tecrübe bağlamında nazil olan yukarıdaki ayetler elbette ki bizler için de önemli mesajlar içermektedir. Hayatın her anını bir imtihan olarak değerlendiren bilinçli bir mümin, sahip olduklarıyla övünmeyecek, kibirlenmeyecek, “ben yaptım” demeyecektir. Tıpkı kaybettikleri karşısında sabredeceği gibi, sızlanmayacağı gibi, isyan etmeyeceği gibi... Zira çalışan, gayret eden, gerekli tedbirleri alan başarıya ulaşacaktır. Çalışmayan ve sorumluluğunu yerine getirmeyen için ise başarısızlık kaçınılmaz olacaktır.

Bir mümin, Allah’ın rahmetinden ümit kesemeyeceği gibi (Zümer, 39/53.) Allah’ın rahmetine güvenerek tembellik de etmeyecek, sorumluluktan kaçmayacaktır. (Fatır, 35/5.) Hayatın her alanında olduğu gibi bu hususta da dengeyi gözetecektir. Allah’ın müminleri, müttakileri, salihleri, sabredenleri, şükredenleri, ihaslı olanları... sevdiğini ve onlarla beraber olduğunu bilen, idrak eden bir mümin öncelikle bu vasıflara sahip olmaya gayret edecektir. Sonrasında ise Yüce Allah’ın bu özelliklere sahip olan mümin kullarına karşılığını vereceğine inanarak sorumluluk bilinciyle hareket edecektir. Zira sahih bir iman, güçlü bir kalbi, Allah’a ve O’nun müminlere olan vadine güvenmeyi gerektirir. (Beyzavi, Envaru’t-Tenzil, 2/39; Nesefi, Medariku’t-Tenzil, 1/295.) Kur’an’ın, insanın çalışıp çabalamasının karşılığını alacağı (Necm, 53/39.) yönündeki beyanlarının insanın sorumluluğuna işaret eden ayetlerden olduğunu da hatırlamakta fayda vardır.

Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed, 47/7.) buyrulduğu üzere, Allah’a gereğince inanan, O’na karşı gelmekten sakınan, O’nun dinine ve peygamberine yardım edenleri Allah yardımsız bırakmayacaktır. Bu ayet aynı zamanda ilahi bir kanuna da işaret etmektedir. Buna göre imtihan için yaratılan dünya hayatında Allah’ın yardımı da kulun üzerine düşeni yerine getirmiş olmasına, sözlü dua yanında amel ve çabalarıyla fiilî duasını da yapmış olmasına bağlıdır. Kul sorumluluklarını yerine getirirse Allah (c.c.) bunu karşılıksız bırakmayacaktır. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c.5 s.49.) Nitekim Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarına baktığımızda, inkârcı toplumları cezalandıran Yüce Allah’ın, kendisine ve peygamberlerine iman eden kullarını yardımsız bırakmadığını, onları inkârcılar arasından çekip kurtardığını görmekteyiz. Buna mukabil, inkârcıların sonu ise felaket olmuş, yaptıkları ameller de boşa gitmiştir. (Muhammed, 47/8.)

Güçlü bir iman, sağlam bir teslimiyet ve doğru bir tevekkül aslında hayata bakış açımızı, hayatı nasıl anlamlandırdığımızı belirleyen temel değerlerdir. Allah’a inanan/güvenen, O’nun kanunlarına teslim olan ve bu doğrultuda hayatını yönlendiren bir mümin kazandıklarının da kaybettiklerinin de iman, teslimiyet ve tevekkül sınırları içerisinde meydana geldiğini idrak edecektir. İstediği sonuca ulaşmışsa şükredecek ve bu, onun imanını daha büyük da güçlendirecektir. Başarısız olmuşsa bundan ders çıkaracak, eksiklerini giderecek, daha bir gayretle o işe sarılacaktır. Yılmayacak, yıkılmayacak, her hâl ve şartta ayakta kalmayı başaracaktır. Hz. Peygamber’in buyurduğu üzere, mümin taze ekin gibidir; rüzgâr her taraftan eser ve onu eğer ama o yıkılmaz, tekrar kalkar ve doğrulur. (Buhari, Tevhid, 31.)

Allah’a gereğince iman eden bir mümin, imanın kendisini yücelteceğini, imanı sayesinde üstün olacağını bilmelidir. Öyle ki Allah’a gereğince inanan bir mümin, salih amelleri ve sahip olduğu güzel ahlakı sayesinde insanlar arasında saygın bir konuma ulaşacaktır. İnananların inanmayanlara ahiretteki üstünlüğü ise Kur’an’ın her vesileyle vurguladığı ve çarpıcı örneklerle ortaya koyduğu bir hakikattir.

Müslümanların içinde bulundukları olumsuz durumlardan hareketle iman ve İslam gibi değerlerimize yönelik günümüzde karşılaştığımız sorgulamalarda, iman ve İslam üzere yaşama konusundaki eksikliğimizin payı olduğu bir gerçektir. İmanımızın sözde değil özde olduğu, Müslümanlığımızın dilde kalmayıp hayata yansıdığı güçlü bir iman bizi de güçlü kılacaktır aynı zamanda. Her şeyden önce Rabbimize ve kendimize olan inanç ve güvenimiz, hayatın olumsuzluklarını daha kolay göğüslememizi sağlayacaktır. İbadet, salih amel ve güzel ahlakla süslenmiş bir iman dünyada da ahirette de sahibini koruyacak, güçlü kılacak ve kurtuluşa ulaştıracaktır. Rabbimizin buyurduğu üzere, ümitsizliğe kapılmaya, gevşeklik göstermeye, zaafa düşmeye fırsat verilmemelidir. Zira Allah’a iman gibi güçlü bir silahımız vardır. Yeter ki bunun idrakinde olalım ve gereğince yaşayalım. İşte o zaman başarı da başarısızlık da gerçek anlamını bulacaktır hayatımızda. Müslüman, Allah’a olan imanıyla güçlü olacak, diri kalacaktır. Dünyada mutluluk, ahirette kurtuluş vesilesi olan sağlam bir Allah inancı hayatımızın merkezinde olduğu sürece Allah’ın yardımı da bizimle olacaktır.

Yunus Emre’nin şu dizeleri aslında konunun bir özetidir:

Ne varlığa sevinirim,

Ne yokluğa yerinirim,

Aşkın ile avunurum,

Bana seni gerek, seni!