كَانَ سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ يُحَدِّثُ؛ أَنَّ مَعْمَرًا قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “مَنِ احْتَكَرَ فَهُوَ خَاطِئٌ.”

Saîd b. Müseyyeb'in, Ma'mer (b. Abdullah) aracılığıyla naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:

“Karaborsacılık yapan kimse günahkâr olur.”

(M4122 Müslim, Müsâkât, 129)

***

ثَقُلَ مَعْقِلُ بْنُ يَسَارٍ فَدَخَلَ إِلَيْهِ عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ زِيَادٍ يَعُودُهُ... قَالَ: اسْمَعْ يَا عُبَيْدَ اللَّهِ، حَتَّى أُحَدِّثَكَ شَيْئًا لَمْ أَسْمَعْهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) مَرَّةً وَلَا مَرَّتَيْنِ، سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) يَقُولُ: “مَنْ دَخَلَ فِي شَيْءٍ مِنْ أَسْعَارِ الْمُسْلِمِينَ لِيُغْلِيَهُ عَلَيْهِمْ، فَإِنَّ حَقًّا عَلَى اللَّهِ، تَبَارَكَ وَتَعَالَى، أَنْ يُقْعِدَهُ بِعُظْمٍ مِنْ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.”

Ma'kil b. Yesâr'ın hastalığı ağırlaştığında Ubeydullah b. Ziyâd onu ziyaret etmişti... (Ma'kil) dedi ki: “Dinle, ey Ubeydullah! Sana Resûlullah'tan (sas) sadece bir ya da iki kere işitmediğim (daha fazla duyduğum) bir söz söyleyeceğim. Resûlullah'ı (sas) şöyle derken işittim:

"Fiyatları artırmak için Müslümanların fiyatlarına (piyasalarına) müdahale eden kişiyi, Allah Teâlâ'nın (cc) kıyamet gününde büyük bir ateşe oturtması haktır." ”

(HM20579 İbn Hanbel, V, 28)

***

عَنِ ابْنِ عُمَرَ، عَنْ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “مَنْ احْتَكَرَ طَعَامًا أَرْبَعِينَ لَيْلَةً فَقَدْ بَرِئَ مِنْ اللَّهِ تَعَالَى، وَبَرِئَ اللَّهُ تَعَالَى مِنْهُ، وَأَيُّمَا أَهْلُ عَرْصَةٍ أَصْبَحَ فِيهِمْ امْرُؤٌ جَائِعٌ، فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُمْ ذِمَّةُ اللَّهِ تَعَالَى.”

İbn Ömer'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

Kim bir yiyecek maddesini kırk gün saklarsa, o kişi Allah Teâlâ'dan (cc) uzaklaştığı gibi, Allah Teâlâ (cc) da ondan uzaklaşır. Bir bölgenin insanları, aralarında aç bir kimse varken sabahlar iseler, Allah Teâlâ'nın (cc) himayesi onlardan uzak olur. ”

(HM4880 İbn Hanbel, II, 32)

***

عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “الْجَالِبُ مَرْزُوقٌ وَالْمُحْتَكِرُ مَلْعُونٌ.”

Ömer b. Hattâb'ın (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:

İnsanlara satmak üzere mal getiren rızıklandırılır, malını stoklayıp karaborsaya düşüren ise lânetlenir. ”

(İM2153 İbn Mâce, Ticâret, 6)

***

Halife Hz. Ömer (ra) bir gün mescide gitmek üzere dışarı çıkmıştı. Yürürken yol kenarına yayılmış duran bol miktarda yiyecek maddesi gördü. “Bunlar nedir?” diye çevresindeki insanlara sordu. Onlar da satılmak üzere dışarıdan getirildiğini söylediler. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), “Allah (cc) bu yiyeceklere ve bunları getirenlere bereket ihsan etsin.” diye dua etti. Orada bulunanlar, “Ey müminlerin emîri, (sen bunlara dua ediyorsun ama) sahipleri bu malları karaborsaya düşürdüler.” diyerek Hz. Ömer'e (ra) şikayette bulundular. Hz. Ömer (ra), “Bunları karaborsaya düşürenler kim?” diye sordu. “Osman'ın azatlı kölesi Ferruh ile senin azatlı kölen falanca kişi.” cevabını verdiler. Bunun üzerine Halife Ömer (ra) haber gönderip ikisini de çağırttı ve onlara Müslümanların yiyeceklerini stok etmelerinin sebebini sordu. “Ey müminlerin emîri, kendi mallarımızı alıp satıyoruz.” cevabını alınca Hz. Ömer (ra), “Hz. Peygamber'in (sas), "Müslümanların yiyeceğini stoklayıp karaborsaya düşürenleri Allah (cc) ya iflasla ya da cüzzamla cezalandırır." dediğini işittim.” diyerek yaptıklarının yanlış olduğu söyleyip bu konuda onları uyardı.

Halife Hz. Ömer'in (ra) uyarısı Hz. Osman'ın (ra) azatlısı Ferruh'u etkilemişti. Hatasını anlayan Ferruh, “Ey müminlerin emîri, Allah'a (cc) ve sana söz veriyorum, bundan sonra asla yiyecek konusunda böyle bir şey yapmayacağım.” diyerek tevbe etti. Hz. Ömer'in (ra) azatlısı ise, “Kendi mallarımızı alıp satıyoruz!” diyerek itirazını sürdürdü. Dolayısıyla sahip olduğu yiyecekleri karaborsada satma düşüncesinden vazgeçmedi. Hadisin râvilerinden Ebû Yahyâ, bu şahsı daha sonra cüzzamlı bir hâlde gördüğünü kaydetmiştir.

İnsanların ihtiyacı olan ticaret mallarını toplayıp stoklayarak pahalanmasını beklemek ve bu gayeyle piyasaya arzını geciktirmek anlamına gelen karaborsacılık, dinin genel ahlâkî ilkelerine ters düşen bir davranıştır. Zorunlu ihtiyaç maddelerini belli bir süre elinde tutarak veya piyasadan çekerek fiyatı iyice yükseltip daha sonra istediği fiyattan satmak suretiyle insanların sırtından kolay ve yüksek kazanç elde etmek, onlara bir nevi zulmetmektir. Ticarî ve ahlâkî yapının bozulmasına neden olabilecek bu bencilce ve zalimce davranış, insanların mallarını kendi aralarında haksız ve bâtıl yollarla yemelerini yasaklayan Yüce Allah'ın (cc) katında kesinlikle makbul değildir. Bu anlamda Sevgili Peygamberimizin (sas), “Karaborsacılık yapan kimse günahkâr olur.” hadisi, insanlara zulmederek onların sırtından haksız kazanç elde eden kimselere yönelik ciddi bir uyarıdır.

Karaborsacılık yaparak insanları mağdur etmenin ne denli kötü olduğunu doğrudan Allah Resûlü'nden (sas) öğrenen sahâbîlerden biri de hicretin altıncı yılında Hudeybiye'de Rıdvan Biati'ne katılmış olan Ma'kil b. Yesâr idi. Rahatsızlığı iyice artınca kendisini ziyarete gelen Ubeydullah b. Ziyâd'a şöyle demişti: “Dinle, ey Ubeydullah! Sana Resûlullah'tan (sas) sadece bir ya da iki kere işitmediğim (daha fazla duyduğum) bir söz söyleyeceğim. Resûlullah'ı şöyle derken işittim: "Fiyatları artırmak için Müslümanların fiyatlarına (piyasalarına) müdahale eden kişiyi Allah Teâlâ'nın (cc) kıyamet gününde büyük bir ateşe oturtması haktır." ”

Allah Resûlü'nün (sas) genel tavrı piyasalara müdahale edilmemesi yönünde idi. Bir gün bazı sahâbîlerin kendisine gelerek, “Fiyatlar çok arttı, ücretleri bizim için siz belirleseniz.” demeleri üzerine, fiyatların Allah'ın (cc) takdiri doğrultusunda şekillendiğini, vermeyip kısanın da çok verenin de rızıklandıranın da Allah Teâlâ (cc) olduğunu belirtmişti. Ardından da “Ben, hiçbirinizin kendisine yaptığım bir haksızlıktan dolayı kan veya mal konusunda benden alacaklı olmayacağı bir hâlde Allah'a (cc) kavuşmayı dilerim.” buyurarak piyasaya müdahale edilmemesi gerektiğini ve fiyatların piyasa şartlarına göre belirlenmesi gerektiğini tavsiye etmişti. Bu noktada Peygamberimizin (sas) karaborsacılık yaparak fiyatları şişiren ve insanların malını haksız yere gasp etmek isteyenler için şöyle buyurduğunu hatırlamak gerekir: “Kim bir yiyecek maddesini kırk gün saklarsa, o kimse Allah Teâlâ'dan (cc) uzaklaştığı gibi, Allah Teâlâ (cc) da ondan uzaklaşır. Bir bölgenin insanları, aralarında aç bir kimse varken sabahlar iseler Allah Teâlâ'nın (cc) himayesi onlardan uzak olur.” Hadiste halkın ihtiyacı olan gıda maddesinin kırk gün süreyle stoklanıp piyasaya sürülmesi karaborsacılık olarak değerlendirilmektedir. Ancak İslâm bilginleri karaborsacılığın sadece gıda maddeleriyle sınırlı olup olmadığı ve stok süresi hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İhtilâflar bir tarafa bırakılacak olursa, herhangi bir ticarî malı stoklayıp daha sonra satmanın karaborsacılık olarak değerlendirilmesi için söz konusu malın toplumun zorunlu bir ihtiyacı olması ve piyasaya arz edilmediği takdirde toplum hayatını olumsuz etkilemesi gerekir. Bu çerçevede hadiste geçtiği gibi stoklamanın “kırk gün” ile kayıtlanması insanlara zarar verecek kadar bir süreyi ifade etmektedir. Dolayısıyla burada esas olan, insanların sıkıntıya sokulmasıdır ve bu zaman kırk gün olabileceği gibi, kırk saat hatta daha kısa bir süre de olabilir.

Bir üreticinin kendi ürününü bekletip piyasaya hemen sürmemesi yahut bir ithalatçının arz fazlası bir malı gelecekteki talepleri karşılamak için depolaması ise karaborsacılık olarak nitelendirilmez. Yine bolluk ve ucuzluk zamanlarında mal stoklamanın herhangi bir sakıncası yoktur. Dolayısıyla bir malın karaborsacılık yoluyla satılıp satılmadığını belirlemede toplumsal şartları dikkate alarak o malın zorunlu ihtiyaç olup olmadığını tespit etmek büyük önem taşır.

Ticaretle uğraşan kişi, servet kazanmanın yanı sıra toplumsal bir görev de ifa etmektedir. Zira tüccar, insanlara ihtiyacı olan maddeleri temin etmektedir. Bu sebeple yaptığı iş kendisine servet kazandırdığı gibi sevap da kazandırmaktadır. Sevgili Peygamberimizin (sas) zorunlu bir ihtiyaca insanların ulaşmasını kolaylaştırmayı, ihtiyaç sahiplerine o malın tamamını sadaka olarak vermekle eşdeğer görmesi, ticaret yapanların aynı zamanda sadaka sevabı kazandıklarını haber veren hoş bir müjdedir. Yine Allah Elçisi'nin (sas), “İnsanlara satmak üzere mal getiren rızıklandırılır, malını stoklayıp karaborsaya düşüren ise lânetlenir.” buyruğu bu önemli görevi yerine getirenlerin hem maddî hem de mânevî açıdan kazançlı olacaklarını, aksi davranış sergileyenlerin ise maddî açıdan kazançlı çıkmış gibi görünseler de mânevî açıdan ziyana uğrayacaklarını haber vermektedir.

Aslında ticaretle uğraşan kişinin sürekli kâr sağlamak için çalışması da normal bir davranış olarak görülmelidir. Ancak çok kazanmayı tek hedef hâline getirmek ve kârına kâr katabilmek için haksız kazanç yollarına başvurmak topluma zarar vereceği için normal bir insanî tavır olarak görülemez. Zira karaborsadan para kazanmayı amaçlayan insanlar, toplumda hile ve nefretin yaygınlaşmasına yol açarlar. Hâlbuki toplumun dirliği ve düzeni bireylerin karşılıklı ilişkilerindeki sıcaklığa ve dürüstlüğe bağlıdır. Toplumun en temel ihtiyaçlarını piyasaya sunarken sadece kendi çıkarı açısından en uygun zaman ve fiyatı kollayan, insanların zorunluluklarını istismar ederek fazla kazanmayı amaçlayan kimselerin topluma hiçbir faydasının olmayacağı açıktır. İnsanları bu tür ahlâk dışı davranışlara sevk eden en temel faktör, onlardaki durmak ve doymak bilmeyen, ölçü ve sınır tanımayan kazanma hırsıdır. Bu hırs dizginlenmediği müddetçe kişinin ahlâkî zafiyetlerin pençesinden kurtulması ve her işinde olduğu gibi ticaret yaparken de karaborsacılık gibi gayri meşru yollardan uzak kalması mümkün değildir.

Medine'de yeni bir toplum ve ticaret piyasası inşa eden Allah Elçisi (sas), karaborsacılığa karşı çok kararlı bir tutum sergilemiş, bu konuda tüccarları uyarmış, piyasanın dengelerini bozan her türlü usulsüzlük ve yolsuzluğa karşı kontrolü elden bırakmamıştır. Karaborsacılığı engellemek için çeşitli tedbirler de almıştır. Resûlullah'ın (sas) atadığı bazı kimseler bir anlamda zabıta görevi görerek piyasanın dengelerini bozan ticarî faaliyetleri engellemeye çalışmışlardır. Bu bağlamda başka şehirlerden gelen kervanların ya da köyünde ürettiği malı şehirde pazarlamaya gelen köylünün, tüccarlar tarafından yolda karşılanmak suretiyle getirdikleri malların toptan ucuza kapatılması ve piyasa darlığı yaratılarak daha sonra yüksek fiyatlarla piyasaya sürülmesinin Peygamber Efendimiz (sas) tarafından yasaklandığı görülmektedir. Teslim alınmayan malın satışa sunulmasının yasaklanması da bu konuda alınan bir diğer önlemdir. Resûl-i Ekrem'in (sas) yolundan giden dört halife de aynı şekilde karaborsacılığa karşı çeşitli önlemler alarak piyasaları zararlı etkenlerden korumuşlardır. Hz. Ömer'in (ra), “Bizim pazarlarımızda asla karaborsacılık yapılamaz. Ellerinde fazla mal bulunan birtakım insanlar, sermayelerini bizim bölgemizde Allah (cc) katından inmiş olan bir rızka yatırıp sonra da onu bizden saklayarak karaborsacılık yapmaya yeltenmesinler. Ancak kim, yaz kış demeden zahmetlere katlanarak mal getirmiş ise o, Ömer'in (ra) misafiridir. Allah'ın (cc) istediği şekilde malını satsın, istediği şekilde de saklasın.” sözünden onun karaborsacılığa karşı tüccarları uyardığı anlaşılmaktadır.

Tüm bunlar neticesinde stoklanmak suretiyle belli bir süre sonra piyasaya sürülerek karaborsacılık yapılan malların sadece gıda maddeleriyle sınırlı olmadığı söylenebilir. Kıtlık zamanında buğday, ekmek, şeker gibi gıda maddelerini stoklamak karaborsacılık olduğu gibi, şiddetli soğuklarda giyecek yahut yakıt maddelerini stoklamak, toplum içinde yaygın sağlık sorunları yaşandığı bir dönemde piyasaya ilaç sürmemek, savaş zamanında elde bulunan silahları satışa sunmamak gibi hususlar da karaborsacılık olarak değerlendirilir.

Günümüzde diğer sektörlerin yanı sıra özellikle gıda, sağlık, inşaat, ulaşım, haberleşme, bilişim ve enerji sektörlerinde de karaborsacılıkla karşılaşıldığı görülmektedir. Bu alanlardaki karaborsacılığın geniş halk kitlelerine büyük zararlar verdiği bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında karaborsacılığı sadece gıda maddeleriyle sınırlı tutmayıp, yasak kapsamını genişleterek topluma zararı dokunan her türlü fırsatçılığı karaborsa kapsamında değerlendirmenin toplum yararını koruma ve zararı önleme açısından dinin genel amaçlarına daha uygun olduğu görülür.

Bütün uyarı ve denetlemelere rağmen karaborsacılık yapmaya devam eden kimselerin cezalandırılması toplum düzeninin ve hukukun bir gereğidir. Zira herhangi bir yaptırım olmadan bu tür gayri meşru işlerin önüne geçmek mümkün değildir. Hırsına kapılarak sırf daha fazla kazanabilmek için Allah'ın (cc) razı olmayacağı bir yol seçen karaborsacının, işlediği günah sebebiyle âhirette de Allah'ın (cc) yüz çevirdiği bir insan durumuna düşmesi ne acı bir cezadır!

Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam