Bir mezarın başında bağırarak ağlayan bir kadının yanından geçen Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allah’tan kork ve sabret” dedi. Kadın şöyle cevap verdi; “Çekil git başımdan! Başıma gelenler senin başına gelmemiştir.” Hz. Peygamber (s.a.v.)’i tanımamıştı. Kendisine uğrayanın peygamber olduğunu haber verdiklerinde Efendimizin evine geldi ve “sizi tanıyamadım dedi”. Hz. Peygamber (s.a.v.) de; “Asıl sabır felaketin ilk anında olanıdır” buyurdular (Buhari, Cenaiz, 31).
Sabır, kelime anlamı olarak; engellemek, hapsetmek ve dirençli olmak gibi anlamlara gelir. Hadisi şeriflerde genellikle; karşılaşılan musibetler karşısında nefsani duygularını kontrol altına alma anlamlarında kullanılır. Az önceki hadiste de, oğlunu kaybetmiş bir annenin, acısına yenik düşmemesi ve verenin de alanın da Allah (c.c.) olduğunu unutmaması gerektiği hatırlatılmaktadır.
Başka bir hadisi şerifte de Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Güçlü kimse, güreşte rakibini yenen değil, öfke halinde kendisine hakim olandır” buyurmaktadır (Müslim, Birr, 107). Güç kavramına farklı bir bakış açısı ile, gücün sadece fiziki kuvvet ile ilgili olmadığını, öfke kontrolü yapabilen kişinin güçlü olduğu vurgulanmaktadır. Burada kast edilen elbette ki mecazi durumdur. Ancak bizlere de bir ufuk vermesi adına sabır kavramını şöyle de yorumlayabiliriz: Sabır, duyguları kontrol altına alıp, sağlıklı ve muhakemeye dayalı davranış biçimini ön plana çıkarma çabasıdır.
Sabır kavramını, bu değerlendirmeler ışığında hayatımızın her alanı ile ilişkilendirebiliriz. Öncelikli olarak kul olma bilinci ile devam ettirdiğimiz hayatımızın ibadetler boyutu konusunda kararlı davranmak da sabırdır. Kıldığımız namazlarımızda, nefsimize yenik düşmeden sürekli ve kararlı bir şekilde devamını sağlamak da sabır kavramı içerisinde değerlendirilebilir. Tuttuğumuz oruçlarda, yaz kış demeden, şeytanın vesvesesine aldırmadan gün batımını beklemekte ısrar etmek de sabırdır.
Günahlardan uzak durmakta kararlı olmak da sabır kavramının kapsamında değerlendirilebilir. Günah işlemenin kolaylaştığı bir ortamda, kişinin helal dairesinin dışına çıkmamakta ısrar etmesi de sabırdır. Nefsin teşvikleri ve yönlendirmeleri karşısında pes etmeden, zihni her türlü kötü düşünceden arındırmak ve davranışlarını bu doğrultuda belirlemek de sabırdır. İyilikte ısrar etmek, fedakarlıkta kararlılık göstermek, ihtiyaç sahiplerine yardımda devamlılık ve başladığı işi devam ettirmek de sabırdır.
İlim tahsilinde karşılaşılan sıkıntılara direnç göstermek, öğrenme zorluğu karşısında daha çok fedakarlık göstermek de sabır olarak değerlendirilebilir. Başladığı bir kitabı bitirme, kursu sonuna kadar devam ettirme, hafızlığını hitama erdirme ve eğitimini tamamlaması da sabırdır.
Doğru sözlü, iyi huylu ve merhametli olma konusunda gösterilen kararlılık da sabırdır. Kişiliğini oluşturan güzel hasletleri korumak ve onları sürdürmek de sabır kavramının içerisinde değerlendirilebilir.
Sabır, sadece karşılaşılan musibet karşısında dirençli durmak değil, ibadetleri sürdürme, günahlardan uzak durma, başlanılan bir işi nihayete erdirme ve kişiliği oluşturan bütün güzel davranışların korunması ve devam ettirilmesidir. Bu konularda gösterilen kararlılık neticesinde sabır, bir ışık olarak önümüzü aydınlatır:
“...Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır” (Müslim, Taharet, 1).