Ebu Musa (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah: “Müminler, birbirine yaslanarak inşa edilmiş bir binanın (duvarları) gibidirler dedi ve (bu dayanışmayı göstermek için) parmaklarını birbirine geçirip kenetledi (Buhari, Mezalim, 5; Müslim, Birr, 65).

Yıkılmaz bir duvarın en açık izahı, birbirine kenetlenmiş tuğla ve benzeri maddelerin bir bütünlük arz etmesinden kaynaklanmaktadır. Arayı bozacak, nem, su, hava ve zararlı maddelere karşı harçla doldurulmuş boşluklar, duvarın ömrünü uzatmak için bir ihtiyaçtır. Örülmüş bir duvarın sıva ile desteklenmesi, dış cephe ile de korunmaya alınması duvarın ömrünü arttıran sonraki işlerdendir. Boya ile de duvarın son hali olan tezyinatı da gerçekleşmiş olmaktadır.

Müminlerin bir duvardaki tuğlalara benzetilmesi tesadüfi bir örnek değildir. Öncelikle birlik ve beraberliklerini pekiştirecek olan Müminlerin vasıflarından başlayabiliriz. Duvardaki tuğlaların her birisi nasıl sağlam ve dayanıklı ise, Müminlerin de birlik olabilmeleri için sağlam bir kişilik ve inançlı bir yaşam, kararlı bir duruş sahibi olmaları gerekmektedir. Çürük, yamuk, tuğlalardan duvar öremeyeceğimiz gibi, inancında kararlı ve istikrarlı olmayanlar ile sağlam bir bina inşa edilemez. Terazi hassasiyeti ile her bir Müminin diğer Mümin ile bütünleşmesi gerekir. İki Müminin arasını sevgi, muhabbet ve saygı ile doldurmak gerekir ki şeytanın vesvese ve desiselerinden korunabilsin bu duvar.

Duvarı ördükten sonra, sıva nasıl ki duvarı koruyorsa, Müminler de haramlardan ve günahlardan korunmak için hayâ elbisesini giyerler. İbadet devamlılığı gibi sağlam bir dış cephe ile duvarın sağlamlığını ve dışarıdan gelecek tehlikeleri bertaraf etmiş olacaklardır. İman hassasiyeti ile örülmüş bir duvar gibi olan Müminler, günahlardan uzak durup, hayâ elbisesi içerisinde ibadetlerine de devam ettikleri sürece, hadisteki gibi birbirine yaslanarak güçlü bir bina oluştururlar. Tezyinatı da kalbin zikir ile süslenmesidir. Rabbin boyası ile boyanmaktır.

Müminler, birbirlerine karşı sevgi, merhamet, şefkat duygularını beslerler. Yeryüzünün herhangi bir yerindeki bir Müminin acısını hisseder ve dert ortağı olurlar. Birbirlerine selam verir, düğün ve cenaze merasimlerine iştirak eder, davete icabet eder ve kendisi için istediğini Mümin kardeşi için de ister. Hassasiyetin zirvesini Hz. Peygamber (a.s.v.) bizlere bir hadiste haber vermektedir: “Yanında ok olduğu halde mescitlerimizde veya çarşı-pazarımızda dolaşan kimse, Müslümanlara zarar vermemek için oklarının demirlerini elleri ile tutsunlar (Buhari, Salat, 66).

Mümin, zararı kimseye dokunmayan kişidir. Okun ucu bile birilerine değer de zarar görür diye önlem almaya çalışan yüce gönüllü bir peygamberin hassasiyetini görmemiz gerekir. Dilimizin ucu ile incittiklerimiz, yüzümüzü buruşturarak dışladıklarımız, sırtımızı dönerek yalnız bıraktıklarımız ve renginden dolayı acısını hissedemediklerimiz ile nasıl sağlam bir duvar inşa edebiliriz?

Müminler, bir vücudun organları, bir binanın duvarları ve aynı inancın şahitleridirler. Birbirlerine yaslanarak güçlü bir inanç pratiğini yakalamış olurlar. İman, haya, ibadetler, helal dairesi ve kalbin zikri ile bu pratiği ileriye taşımak mümkün olur.

İdris Kalay

26.05.2024