Kelime-i Şehadet: Allah’ın Birliğine Şahit Olmak
Rabbimiz ruhları yaratıp “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda ruhlar: “Elbette öyledir, şahitlik ederiz!” cevabını vermişlerdi. (A’râf, 7/172) Henüz dünyaya gelmeden insanoğlunu muhatap alan Yüce Yaratıcı, onu Rabliğine şahit tuttu. Bu fıtrat üzerine dünyaya gönderilen insan, kâinattaki muazzam düzeni ve sayısız nimetleri gözüyle gördü. Ancak Yaratan, akıl ve kalp ile donattığı kulundan varlık nimetine seyirci kalmamasını, şahit olmasını talep etti. Gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin insanlığa öğrettiği “Lâ ilâhe illallah” lafzı, varlığın yegâne sahibinin Allah olduğunu kulun vicdanında fark etmesi, bu gerçeği açıkça ilan ve itiraf etmesi, bu talebin bir ifadesiydi. Bir mümin: “Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.” derken ruhlar âleminde Rabbine verdiği sözü hatırlamakta, O’nun verdiği her türlü nimetin farkında olduğunu itiraf etmekte ve Elçisi vasıtasıyla gönderdiği vahyi tasdik etmektedir.
Dârü’l-Fünûn eğitim hayatına başladı. (1863)