ENBİYÂ SÛRESİ
79- “...Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvûd’un buyruğu altına soktuk. Bunları yapan bizdik.”
Bir grup müfessir, dağların ve kuşların bizim anlamadığımız bir dil ile Allah’ı zikrettiğini, Hz. Dâvûd güzel sesiyle Zebûr’u okurken kuşların havada durarak onunla birlikte tesbih ettiklerini, dağların da bu tesbihi tekrarladıklarını söylemişlerdir.
Bazı müfessirlere göre ise bu, mecazi anlamda bir tesbihtir; dağlar ve kuşlar Allah’ın varlığına, kudretine ve büyüklüğüne delâlet ettiği için lisân-ı hâl ile Allah’ı tesbih etmektedirler.
48- “Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takvâ sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan'ı verdik.”
Furkan, doğruyu eğriden, hayrı şerden ayıran anlamına gelmektedir. Kur’an’ın bir adı da Furkan’dır.
Furkan, hakla bâtılı ayırma kabiliyetini de ifade eder. Bu anlamda müminler furkan kabiliyetine sahip olma niyazında bulunurlar.
102- “Onlar cehennemin uğultusunu işitmezler, canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar.”
Cenab-ı Hak inananları cehennemin sesini işitemeyecek kadar uzaklaştırır.
103-“En büyük dehşet bile onları tasalandırmaz. Melekler onları, 'İşte bu size vaad edilmiş olan (mutlu) gününüzdür' diyerek karşılar.”
Bu ayette geçen ve ‘en büyük korku, en büyük dehşet’ anlamına gelen ‘el-Fezeu’l-Ekber’ kıyamet gününün dehşetini ifade eder. Bir görüşe göre de en büyük korku kulların cehenneme doğru gitmelerinin emredilmesidir.
Melekler müslümanları kabirlerinden çıktıkları anda rahmetle karşılar. İhlaslı kullar en büyük korkudan uzak olacaktır.
104- “O dehşet günü gökleri yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi düreriz. Yaratmaya başlamadan önceki hale döndürürüz. Sözümüz sözdür; biz bunu mutlaka yaparız.”
Allah’ın, uçsuz bucaksız gökleri kâğıt tomarlarını dürer gibi katlayıp dürmesi O’nun kudretinin büyüklüğünü ifade eder.
Yüce Allah, kıyamet gününde sonsuz kudretiyle kâinatı dürerek önceki haline getirecek, yani yok edecek; sonra da âhiret hayatı başlayacaktır.
HACC SÛRESİ
1-“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır.”
2-“Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın karnındaki çocuğu düşürecektir. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi göreceksin; çünkü Allah’ın azabı (kıyametin dehşeti) çok çetindir.”
Âlimlerin çoğunluğuna göre âyet, dünyanın sonu geldiğinde kıyamet alâmeti olarak görülecek hallerden bahsetmektedir.
Emzikli kadınların akıllarından çocuklarını emzirmeyi dahi çıkaran bir dehşete kapılmaları, hamile kadınların düşük yapmalarına yol açan bir şok yaşamaları, insanların gerçekte sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi davranmaları veya görünmeleri...
Bu örnekler olayın büyüklüğünü açıkça ortaya koymaktadır
5- “...İçinizden kimi erken vefat ettirilirken kimi de önceden bildiklerini bilmez hale gelinceye kadar ömrün en düşkün çağına eriştirilir. Öte yandan yeryüzünü kupkuru ve cansız görürsün; üzerine yağmur indirdiğimizde ise (bir de bakarsın) canlanıp kabarır ve her cinsten güzel bitkiler çıkarır.”
Bilimsel tesbitlere göre arz vaktiyle yanar bir ateş olduğundan, toprak esas itibariyle yanıp sönmüş bir ateşin kül halinde sertleşmiş biçimidir; bu durum hayatın tam zıddıdır. Yeryüzünün önceden cansız olduğunun belirtilme nedeni budur.
Ölü toprağa yağmurla can veren Allah, yaşlanınca güçsüz düşenlere ahirette yeni ve sağlıklı bir beden vermeye kadirdir.
11- “Yine insanlar içinde kimileri vardır ki, Allah’a şartlı olarak kulluk eder; öyle ki kendisine bir iyilik denk gelirse bundan pek memnun olur, ama başına bir imtihan sıkıntısı gelse hemen yüz çevirir. Böyleleri dünyasını da âhiretini de yitirmiştir ve apaçık hüsran işte budur.”
Kimi insanlar, Allah’a kulluğu dünya hayatındaki rahatlık şartına bağlar.
İmanlarına pamuk ipliğiyle bağlı olan bu tür kimseler, işleri rast gittikçe Allah’a kulluk etmekten memnun olur, bir imtihana mâruz kaldıklarında ise hemen kulluk statüsünden sıyrılmak isterler.
Âyette belirtildiği üzere böyle kimseler hem dünyalarını hem âhiretlerini yitirmişlerdir ve apaçık ziyan içindedirler.
18- “Görmez misin göklerde ve yeryüzünde bulunanlar; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu hep O’na secde etmektedir!..”
Kur’an’ın birçok âyetinde olduğu gibi burada da, evrendeki zorunlu itaat yasaları uyarınca Allah’a boyun eğen varlıklara dikkat çekilmektedir.
31- “...Allah’a ortak koşan kişi, gökten düşüp parçalanan ve kuşların kapıştığı yahut rüzgârın ücra bir yere sürüklediği nesnelerden farksızdır.”
Allah’a ortak koşan insan seçkin konumunu yitirip bayağılaşır, yırtıcı kuşların didiklediği, rüzgârın savurduğu cansız vücut parçacıkları gibi olur.
Şirkte ısrarcı davranmanın insanı bocalatması, sonunda helâke sürüklemesi kaçınılmazdır.
35- “Onlar öyle kimselerdir ki, Allah anıldığında kalpleri titrer, başlarına gelen musibetlere sabrederler, namazlarını özenle kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcarlar.”
Yüce Allah, hoşnut olduğu kullarının vasıflarını hatırlatarak inananları iyiliğe, hayra davet etmektedir.
37-“Onların (kurbanlıkların) ne etleri Allah’a ulaşır ne de kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvânızdır...”
Bütün ibadetler kulun Yüce Yaratıcısı'na yaklaşması tarzında üstün amaçlarla yapılmalıdır. İbadetler asıl amaçtan kopmadığı sürece değerini korur, aksi takdirde içi boş birer kalıp haline gelir.
46- “ Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki ibret almış kalplere yahut işitmiş kulaklara sahip olsunlar! Şu bir gerçek ki gözler körleşmez, fakat göğüslerdeki kalpler körleşir.”
Âyetteki hayret ifadesi, insanların seyahat etmemelerine değil, gezip dolaşanların etraflarına ibret gözüyle bakmamaları ve anlatılanları ibret kulağıyla dinlememeleri hususuna işaret etmek için kullanılmıştır.
Asıl kör olan, gerçeklere kapalı olan kalplerdir.
47- “...Bilinmeli ki, Rabbinin katındaki bir gün sizin saymakta olduklarınızın bin yılı gibidir.”
İnsanın “zaman” dan anladığı şeyin Allah’a göre bir anlamı yoktur. Çünkü O, zamandan münezzehtir, zamanın ötesindedir, başlangıcı ve sonu yoktur. Bu nedenle Allah için –insanların hesaplamalarına göre– bir gün ile 1000 yıl aynı şeydir.
65- “...Kendi izni olmadıkça yerkürenin üzerine düşmemesi için göğü tutan da O’dur. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.”
Hak Teâlâ, gökyüzünü çok sağlam ve dengeli bir şekilde yaratmak sûretiyle tutar. Kıyamet günü onun dilemesiyle yıldızlar düşecek ve semalar çatlayacak, parçalanacaktır. (bkz.İnfitar, 82/1-2).
Allah’ın yarattığı hassas sistem olmasaydı yıldızlar birbirleriyle çarpışır, yeryüzü içinde bulunanlarla birlikte helak olurdu.
(Bu metin DİB Kur'an Yolu Tefsiri isimli eserden istifade edilerek hazırlanmıştır.)
17. CÜZ DUA ÂYETİ
ENBİYÂ SÛRESİ
89- “...Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir).”
...رَبِّ لَا تَذَرْنٖي فَرْداً وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثٖينَۚ