“MÜMİN KİŞİ”

Her türlü güç ve imkâna sahip Firavun ve avenesi, Musa’ya ne yaptılarsa bir tülü başa çıkamadılar. Aciz kaldılar ve mahcup oldular. Ona bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu. Çünkü iktidarının elinden gideceği endişesini taşıyordu.

Firavun bir gün saray erkânına; ‘bırakın, Musa’yı öldüreyim. Rabbine yalvarsın (bakalım Rabbi onu kurtarabilecek mi?) -diye meydan okurken diğer taraftan da- dikkat edin! Ben onun sizin dininizi değiştirmesinden ya da ülkede bozgunculuk çıkarmasından endişe ediyorum.’ der. Bu sözleriyle din gibi hassas bir konu hakkında toplumun dikkatini çekerken diğer taraftan da yapacağı zulmüne meşruiyet arıyor.

“bilgi güçtür” 

Firavun Musa’ya kötülük yapmayı kafasına koyar. Musa’ya verilecek olan zararı gören, sarayda yaşayan, aynı zamanda Musa ile gizli görüşmeler yaptığı sanılan, o ana kadar hiç sesini çıkarmayan, imanını gizleyen “mümin kişi”* bilgeliği, soğukkanlılığı ve güzel üslubuyla Firavuna; Senin fikir özgürlüğü dediğin bu mudur? “Bir adamı, ‘Rabbim Allah’ dediği için mi öldüreceksiniz? Hâlbuki o -tezlerinizi boşa çıkartan- Rabbinden apaçık mucizeler, deliller getiriyor. Eğer yalan söylüyorsa yalanının cezasını (zaten) çeker. Şayet doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği azabın bir kısmı başınıza gelip çatar. (öldürmenize gerek yok. Eğer o yalancıysa) iyi bilin ki, Allah, taşkınlık edenleri ve yalancıları asla emeline ulaştırmaz.’

İmanını gizleyen, o ana kadar bu konuda hiç konuşmayan mümin kişi niçin kendini açık ediyor? Üstelik hayatını tehlikeye atma pahasına. Çünkü bir peygamberin hayatı tehlikedeyse, inanan biri onu kurtarma adına böyle bir riski alması şarttır. Bu yüzden ‘… Rabbim Allah’tır dediği için onu öldürecek misini?’ diyerek kendini açık etmiştir. Hayatı tehlikede olan peygamber için sessiz kalmak caiz değildir. (I)

Yani bununla da iktifa etmeyen mümin kişi, ileri sürdüğü fikirlerle Firavunun aklını deyim yerindeyse allak bullak eder. Konuşmasına devamla; ‘Ey kavmim! Bugün ülkede hükümranlık sizin elinizde, güçlü olan sizsiniz. Şayet (onun söylediği olumsuzluklar) başınıza gelse, Allah’ın azabına karşı, söyleyin size kim yardım edecek?’

Bunun üzerine korkan, korkmakla da kalmayıp alttan alarak kaygısını dile getiren, ‘Firavun dedi ki: ‘Ben size sadece kendi görüşümü söylüyorum ve (bilirsiniz ki) ben sizi doğru yoldan başka bir yola sevk etmem’

İleri sürdüğü tezlerle Firavun ve avenesinin zorda kaldığını fark eden, ‘o mümin kişi, şöyle devam eder: ‘Ey kavmim! Ben daha önceki birçok halkın başına gelen felaket gibi bir felaketin sizin başınıza da gelmesinden korkuyorum.’ diyerek geçmişte felakete uğramış toplumlardan bahseder.

Anlaşılan, o, mümin kişi, kendini iyi yetiştirmiş. Yaşadığı toplumu tanıdığı gibi geçmiş milletleri ve onların başına gelenleri de iyi biliyor. Onlardan da bolca örnekler veriyor. Bildiğini de özgüvenle söyleyebiliyor.

Allah’ın güç ve kuvvetini bahsederken, diğer taraftan da O’nun ne kadar merhametli ve affedici olduğuna dikkat çekerek; ‘Nuh, Ad, Semud ve onlardan sonra gelen kavimlerin başlarına geldiği gibi. Aslında Allah kullarına zulmetmeyi hiç istemez. Ey kavmim! Ben, herkesin feryat figan edeceği kıyamet gününde başınıza geleceklerden korkuyorum. O gün arkanızı dönüp kaçamaya çalışacaksınız. Fakat bilin ki, sizi Allah’ın azabından hiç kimse kurtaramayacak, (azgınlığı sebebiyle) Allah’ın şaşırttığı kişiye de doğru yolu gösterecek kimse olmayacaktır.’ 

Mümin kişinin ortaya sürdüğü deliller karşısında bir hayli sıkışan Firavun, mümin kişinin sözlerine karşı, yaptığı zorbalıklarda her daim yanında olan ve koşulsuz destekleyen vezirine; ‘Bu sözler üzerine Firavun şöyle dedi: ‘Ey Haman! Bana yüksek bir kule yap ki, yollar bulayım. O yollarla göklere çıkıp Musa’nın tanrısıyla görüşeyim. Gerçi ben onun yalancı olduğunu da biliyorum.’

Evet, işte böyle. Firavun’ un küfür ve isyanı kendisine güzel görünmüş ve bu tutumu onu doğru yoldan alıkoymuştu. Firavun ‘un (Musa’yı yalanlamak ve onu öldürmek için kurduğu) tuzakları boşa çıkmıştı.’

Firavun’ un bocaladığını, zorda kaldığını gören ‘o mümin kişi: ‘Ey kavmim! Bana uyun ki ben de size doğru yolu göstereyim. Ey kavmim! Unutmayın, bu dünya hayatı geçici bir metadır, ahiret ise sürekli kalınacak bir yuttur. Kim bir kötülük yapacak olursa cezası sadece yaptığı kötülük kadardır. Fakat erkek olsun, kadın olsun kim mümin olarak iyi ve yararlı işler yaparsa işte onlar, cennete gidecek, orada haddi hesabı olmayan nimetlere kavuşacaktır.’

Firavun ve avenesi, mümin kişinin konuşmalarından rahatsız olmalılar ki, tehdit edip olumsuz sözler söylemeye başlarlar. Onların bu tutumuna karşı o da; ‘Ey Kavmim! Şu hale bakın! Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni cehenneme çağırıyorsunuz!’ (…)

‘Allah (bu sözleri söyleyen) o inanmış kişiyi inkârcıların kurdukları tuzakların şerrinden korumuş, Firavun ve beraberindekileri ise şiddetli bir azapla kuşatıp yok etmiştir.’ (II)

-------0-------

I-Prof. Dr. Abdülkadir Şener, Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu, Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, Yüce Kuran ve Tefsirli Meali, S.469/Ebu Mansur el-Mâtürîdî, Te’vîlatü’l Kur’an Tercümesi, C.13, S.48-49

II-Mümin-Ğâfir/40/26-45

*Mümin kişi: Bu kişinin kim olduğu hakkında çeşitli görüş var. Bu kişi Firavun’ un amcaoğludur. Zayıf bir görüş te olsa Firavundan sonra bir süre krallık yaptığı da söylenmektedir.

Hakikatte Firavunun ailesinden değildi. Firavuna da tabi olmamıştı. ‘Ayetteki’, ‘Firavun’ un hanedanından’ nitelemesi etkili olabilir.

Musa’nın ailesinden ve ona tabi idi. Bu kişi toplumda dini bir anlayış ve tefekkür içinde olan, sâlih ve aklı başında biridir. Kendisi Hz. Musa’dan ve getirdiği dinden haberdar olunca merak etmiş ve Hz. Ebubekir’in Hz. Peygamberi dinler dinlemez iman ettiği gibi o da Hz. Musa’ya iman etmiş, fakat imanını gizlemek zorunda kalmıştır.