Okumanın önemini bilmem söylemeye gerek var mı? Ayrıca okumanın önemi kadar okuduğumuz kitaplardan hayatımıza yönelik yansımaların olmasıdır. Epeyce önce takdir ettiğim ilim adamı Prof. Dr. Mehmet Sait Hatipoğlu’nun “Hadis Tetkikleri” kitabını okumuştum. Kitapta hemen her Müslümanın/insanın dikkat edeceği, ibret alacağı bir olay anlatıyor. Siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.
Merv şehrinde yaşayan tabiûndan, muhaddis ve mutasavvıf Abdullah İbni Mübarek, maiyetindeki kalabalık bir insan grubuyla hac seferine çıkmış hem de yükler dolusu erzakla… Hizmetkârlardan birisinin beraberinde getirdiği keklik yolda ölmüş ve bir süprüntülüğe atmıştı. Orada bulunan küçük bir kulübede küçük bir kız çocuğunun kafasını uzatıp uzatıp atılan ölü kekliğe baktığını İbni Mübarek atının üstünden görmüş. Belli ki kız kimsenin göremeyeceği bir anı kolluyor. İbni Mübarek böyle bir imkânı sağlayınca kızcağız üzerindeki tek peştamalla gelip o ölü kekliği kaptığı gibi kulübesine girer. O an, Abdullah İbni Mübarek, maiyetindeki bir gence:
“Git, şu çadırdaki kız çocuğunu al getir.” der. Getirilen kızdan alınan bilgi yürek parçalayıcıdır. Meğer kulübede bir değil, iki kız kardeş yaşıyormuş. Varlıklı sayılan babaları ölmüş, zalim herifler gelip ellerinde ne varsa alıp götürmüşler, tek peştamalla kalakalmışlar. Öyle ki ölü eti yemenin kendilerine helal sayılacağı bir çaresizliğe düşmüşler.
Çocukları dinleyen İbni Mübarek kızcağıza sorar:
“Size bakacak kimse yok mu?”
“Yok!” cevabını alınca çok üzülür. Yanındaki gence:
“Yanımızdaki malları bu kızlara ver.” der.
Vekilharcına da dönerek:
“Kaç paramız var?” diye sorar. Paranın miktarını öğrendikten sonra, bu koca âlim o anda hiç tereddüt etmeden şu kararı verir:
“Merv’e dönüşümüz için yirmi dinar herhâlde yeter. Onu ayır, gerisini şu kızın peştamalına doldur.” Üstadın emri yerine getirilir.
Oradakiler, efendim: “Niçin hacdan vazgeçtiniz?” dediklerinde:
“Bu yaptığımız iş, bu seneki haccımızdan daha sevaptır.”
Ayrıca Hatipoğlu: “Günümüzden bin iki yüz sene evvel yaşanmış bu ibret dolu hâdisenin başkahramanını rahmetle anıyor ve bu davranışı İslam dünyasında, hâlen semt pazarı artıklarından evine azık derleyenlerin az olmadığı bilinip dururken alay-ı vâlâ içerisindeki zengin büyüklerimizin (!) takdirlerine arz ediyorum.” der.
Bizler de etrafımızda yemeye ölmüş keklik eti bile bulamayan insanların varlığına dikkat ediyor muyuz?
Yediğimizin önümüzde, yemediğimizin arkamızda olduğu günümüzde ihtiyaç sahiplerinden ne kadar haberdarız?
“Vakıf medeniyeti” geçmişi olan bir neslin devamı olarak bize düşen hemen her alanda dayanışma içinde olmamız, birbirimizin derdiyle dertlenmemizdir.
Müslümanlar için istisna günler olan ramazan ayında ölmüş keklik eti yiyecek durumda olanları görmeye çalışalım. Var olanları samimi dostlarımızla paylaşalım.