Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Nisan 2022
Ramazan ayı, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de değerine dikkat çekilen müstesna bir zaman dilimidir. Bizi Rabbimize, kitabımıza, kendimize ve tüm varlığa yakınlaştıran, aynı heyecan ve davranışta buluşturan bereketli bir mevsimdir. İbadet, ilim, ahlak ve kardeşlik iklimidir. Gelişini özlemle beklediğimiz on bir ayın sultanı ramazan bize sorumluluklarımızı hatırlatan, geçmiş ve geleceğimizi, düşünce ve davranışlarımızı gözden geçirdiğimiz bir muhasebe zamanıdır. İçerisinde bir ömre bedel Kadir Gecesi’ni barındıran ve insanlığın kadim ibadeti oruç ile kıymeti artırılan sabır ve şükür ayıdır. Bu ayın müminler için önemini Peygamber Efendimiz şu hadis-i şerifiyle ifade etmektedir. “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman, 28.) Tüm bu yönleri ile ramazan ayı müminlere istikamet belirleyen, hayır, iyilik ve infak yolundaki gayretlerini artıran büyük bir irfan mektebidir.
Yüce dinimiz İslam, doğruluğun insani bir meziyet ve müminde bulunması gereken en büyük haslet olduğunu açıkça beyan etmektedir. Gerek Rabbimizin gerekse Peygamberimizin bu konuya dair uyarıları, doğruluğun aynı zamanda insanlığın huzuru için büyük bir değere sahip olduğunu göstermektedir. Çünkü doğruluk, adalet ve hakkaniyetin gözetilmesinde, saygı ve samimiyetin tesisinde, fedakârlık ve yardımlaşmanın devamında, şefkat ve merhametin hayatla buluşturulmasında ve güven toplumunun inşasında vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de, doğruluk ve sadakatin nebilerin en büyük vasıflarından biri olarak bildirilmesi ve iman edenlerden doğruluk üzere bir hayat yaşamalarının istenmesi, onun yüce bir ahlaki nitelik olduğunu ortaya koymaktadır. Rabbimiz (c.c.) Bakara suresinin 177. ayetinde, doğru olanların ve takvayı kuşanan erdemli kişilerin iman, ibadet ve ahlak ilkelerine sadakat gösterenler olduğunu haber vermektedir. Dolayısıyla doğruluk, kâmil imanın, güzel ahlakın ve temiz bir vicdanın hayata yansıyan yüzüdür. Aynı şekilde ihanetin, ifsadın, yalanın, her türlü kötülüğün de ilacıdır.
Doğruluk, erdemli birey ve faziletli toplum inşa eder. Mümini cennete ulaştıran, onun Allah katındaki itibarını artıran bir değerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz: “Şüphesiz, doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında ‘doğru/sıddık’ olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında ‘yalancı/kezzab’ olarak tescillenir.” (Buhari, Edeb, 69.) buyurmuştur. Dolayısıyla mümine düşen, her durumda doğruluk üzere olmaktır. Çünkü doğruluk kalpteki imanın ve Allah’a sadakatin bir tezahürüdür. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın kendilerine nimet verdiğini bildirdiği dört grup insandan birisi de “sıddıklar” yani dosdoğru olanlardır. Sevgili Peygamberimiz; “Ey Allah’ın Resulü, bana İslam ile ilgili, hakkında başka kimseye soru sormama gerek kalmayacak bir şey söyle.” diyen Süfyan b. Abdullah’a “Allah’a iman ettim de, sonra dosdoğru ol.” (Müslim, İman, 62.) diye cevap vermiştir. Bu ise iman ile doğruluk arasındaki sıkı bağı göstermekte; doğruluğun, imana dayalı bir hayatın ana karakteri olduğunu ortaya koymaktadır.
Ramazan ayı ve oruç ibadeti, mümince bir bilinç inşa ederek Rabbimize ve yaratılmışlara karşı sorumluluklarımızı hatırlatır. Rabbimize sadakatin bir gereği olarak yapacağımız tüm ibadet ve iyiliklerin sırf Allah için yapılması şuurunu aşılar. Diğer taraftan iman ve kulluk sözüne sadakatin bir gereği olan sevgi, saygı, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma, fedakârlık gibi insani ve ahlaki erdemlerin güçlenmesini sağlar. Oruç ibadetiyle kişi, güzel ahlaka zarar veren ihanet, haset, kin, nefret, düşmanlık, yalan gibi kötü huylardan uzaklaşır.
Diğer yandan Sevgili Peygamberimiz; “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mace, Sıyam, 21.) hadisiyle bizleri ciddi şekilde ikaz etmektedir. Buna göre ahlaka dönüşmeyen, hayata değer katmayan, kişiyi kötülüklerden alıkoymayan ibadetlerin sahibine faydası olmayacaktır.
Yüce Rabbimiz doğruluğun müminler için önemini Allah Resulü’nün şahsında; “Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol...” (Hud, 11/112.) emri ile müminlerin doğruluk üzere bir hayat yaşamalarının gerekliliğini belirtmiştir. Tevbe suresinin 119. ayetinde de “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” buyrulmuştur. Bu ayet, doğruluğun toplumsal bir bilinç ve duyarlılığa dönüşebilmesi için mutlaka doğrularla birlikte hareket edilmesi zaruretini ortaya koyar. Aynı şekilde insanlara karşı doğru ve dürüst olmanın Allah’a karşı sadakatin gereği olduğunu ifade eder.
Bugün dünyada yaşanan bireysel ve toplumsal, ekonomik ve siyasal birçok kriz ve bunalımların arkasında sadakat bilincinin yitirilmiş olması yatmaktadır. Allah rızasını gözetmeyen, ahiret hesabı gerçeğine sırt çevirmiş, ahdine vefa göstermeyen insanların tutum ve davranışları hayatı yaşanmaz hâle getirmektedir. Şüphesiz sadakatin ve doğruluğun ötelendiği bir vasatta tüm insani ve ahlaki ilkeler zedelenecektir. Dolayısıyla tüm bu yaşananlar karşısında vahdet ve rahmet ayı ramazan, başta sadakat ve doğruluk olmak üzere yıpranan tüm değerleri onarmak için büyük bir imkân ve fırsat sunmaktadır. Bu bilinçle ramazan ayının ve oruç ibadetinin kalplerimize ve tüm yeryüzüne huzur ve iyilik getirmesini Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.