Peygamberimizin Üstün Ahlakı
“Allah’ım beni ahlâkın en güzeline yönelt. Kötü ahlâktan uzaklaştır”437. Rasûlüllah (s.a.s.)Efendimiz, simâca insanların en güzeli, ahlâk yönünden de insanların en üstünüydü438. “Sizin en hayırlınız, ahlâken en üstün olanınızdır.”439 “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim”.440 buyurmuştu. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Aziz Peygamberim, şüphesiz sen en üstün bir ahlak üzeresin”, buyurulmuştur.441 Rasûlüllah (s.a.s.)’in yaşayışı, Kur’an-ı Kerim’in sanki canlı bir tablosuydu. Eşi Hz. Âişe’den Rasûlüllah (s.a.s.)’in ahlâkı sorulunca:
- “Siz Kur’an-ı Kerim okumuyor musunuz? O’nun ahlâk’ı Kur’an’dan ibâretti” diye cevâp vermişti.442 Çünkü O’nun yaşayışı ve bütün davranışları Kur’an-ı Kerim’in insanlara gösterdiği hidâyet yolunun uygulanmasıydı. Nitekim, sâdece sözleriyle değil, yaşayışı, fiil ve davranışlarıyla da uyulması gereken en güzel örnek olduğunu Yüce Kitâbımız Kur’an-ı Kerim beyân etmektedir: “Sizin için Allah Rasûlünde en güzel örnek vardır”.443
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) güler yüzlü, nâzik tabîatlı, ince ve hassas rûhlu idi. Katı yürekli, sert ve kırıcı değildi. Ağzından sert ve kaba hiç bir söz çıkmazdı. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda: “Allah’ın rahmeti eseri olarak, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.”444 buyrulmaktadır.
Rasûlüllah (s.a.s.) başkalarını tenkit etmez, kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı.445 Yanlış ve hoşlanmadığı bir davranış görürse, “içinizden bazı kimseler, şöyle şöyle yapıyorlar...” şeklinde, bu davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden ve hiç kimseyi kırmadan yanlış ve hataları düzeltirdi.446 Kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinlerdi. Tartışmayı sevmez, sözü gereğinden çok uzatmazdı. Kendini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaz; kimsenin gizli hâllerini araştırmazdı. Allah’a hürmetsizlik olmadıkça, şahsına yapılan kötülükleri, ne kadar büyük olursa olsun, bağışlar, eline imkân geçince öc almayı düşünmezdi. Ancak Allah’ın yasaklarını çiğneyenlere hak ettikleri cezâyı verirdi.447 Nitekim, Mekke’nin fethedildiği gün, daha önce kendisine her türlü kötülüğü ve hakareti reva gören Mekke müşriklerine:
“Bugün size geçmişten dolayı azarlama yok”, (Yûsuf Sûresi, 92) serbestsiniz diyerek hepsini affetmişti.448 İffet ve hayâ yönünden, köşesinde oturan bâkire kızdan daha utangaçtı.449 “Hayâ imandandır”.450 “Hayâ ancak hayır getirir”451 buyurmuştur. Bir şeyden hoşlanmadığı zaman açıkça söylemez, bu durum yüzünden anlaşılırdı.452 Hiç bir yemeği beğenmezlik etmez, arzu etmezse yemezdi453. Elini yıkamadan ve “Besmele” çekmeden yemeye başlamaz. Allah’a hamdetmeden de sofradan kalkmazdı.
Bütün insanları eşit tutar, zengin-fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Mekke’nin fethi esnâsında Fâtıma adlı bir kadın hırsızlık yapmış, soylu bir âileden olduğu için bu kadına cezâ verilmemesi istenmişti. Bu olayla ilgili hutbesinde Rasûl-i Ekrem:
“Sizden önceki ümmetlerin helâk edilmeleri ancak şu sebepledir: Onlar, içlerinden zengin ve soylu bir kimse hırsızlık yaptığı zaman onu bırakırlar fakir ve zayıf bir kimse çaldığında ise ona cezâ verirlerdi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed (s.a.s.)’in kızı Fâtıma da çalmış olsaydı, muhakkak elini keser, cezâsız bırakmazdım”454 buyurdu.
Her bakımdan kendisine güvenilirdi. Verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Dürüslükten ayrıldığı, şaka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu yüzden O’na henüz Peygamber olmadan “Muhammedü’l-emîn” denilmişti. Nitekim Peygamberliğini ilan ettiği zaman, iman etmeyenler bile O’na “yalancı, yalan söylüyor”, diyememiştir.455 En yakın hısımlarını Safâ tepesine toplayıp onları İslam’a davet için, “Size şu dağın arkasında düşman atlılarının bulunduğunu söylersem, bana inanır mısınız?” dediği zaman: “Hepimiz inanırız çünkü Sen yalan söylemezsin” diye cevâp vermişlerdi.456 Kendisi böyle olduğu gibi, herkesin dürüst olmasını isterdi. “Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk, iyilik ve hayra götürür, İyilik ve hayır da, kişiyi Cennet’e ulaştırır. Kişi doğru söyleyip doğruluğu aradıkça, Allah katında sıddîkler zümresi’ne yazılır. Yalan sözden ve yalancılıktan sakınınız. Çünkü yalan insanı kötülüğe sevkeder. Kötülük de kişiyi Cehennem’e götürür, İnsan yalan söylemeğe ve yalanı aramağa devâm ede ede, Allah katında nihayet yalancı yazılır”457, buyurmuştur.
Rasûlüllah (s.a.s.) insanların en cömerdi ve en kerîmiydi.458 Eline geçen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi.459 “Ben ancak dağıtıcıyım, veren Allah’tır”, der460 ihtiyâcından fazla bir şeyin kendinde veya evinde bulunmasını istemezdi. “Uhut Dağı altına çevrilip de benim olsa, borcum için ayıracaklarım müstesna, ondan tek bir dînârın bile üç geceden çok yanımda kalmasını istemezdim”461 buyurmuştur.
Son derece mütevâzi ve alçak gönüllü idi. Bir topluluğa geldiğinde, kendisi için ayağa kalkılmasını istemez, nereyi boş bulursa, oraya otururdu. Arkadaşları arasında otururken ayaklarını uzatmazdı. Arkadaşları her işini yapmayı kendileri için şeref ve cana minnet saydıkları hâlde, bütün işlerini kendi görür, ev işlerinde hanımlarına yardım ederdi.462 Methedilmesini ve aşırı hürmet gösterilmesini istemez, “Hristiyanların Meryem oğlu İsâ’ya yaptıkları gibi yapmayınız. Ben sâdece Allah’ın elçisi ve kuluyum”463 derdi. Fakîr kimselerle düşüp-kalkmaktan, yoksulların, dulların, kimsesizlerin işlerini görmekten zevk alırdı. Bulduğunu yer, bulduğunu giyer, hiç bir şeyi beğenmezlik etmezdi.464 Yiyecek bir şey bulamayıp aç yattığı bile olurdu.
Bütün işlerini tam bir düzen ve nizâm içinde yapardı. Namaz ve ibâdet vakitleri, uyku ve istirahat için ayırdığı saatler, misâfir ve ziyâretçilerini kabûl edeceği vakitler hep belirliydi. Vaktini boş geçirmez, her ânını faydalı bir işle değerlendirirdi. “İnsanların çoğu iki nimetin kıymetini takdirde aldanmışlardır: Sıhhat ve boş vakit”, buyurmuştur465
Ahlâklı ve faziletli sanılan nice kimseler, yakından tanındığı zaman, pek çok kusurlarının bulunduğu görülür. İnsanı en yakından tanıyan, onun iç yüzünü ve bütün gizli hâllerini en iyi bilen, şüphe yok ki eşidir. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) ilk vahiy’den sonra gördüklerini anlattığı zaman eşi Hz. Hatice:
“Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hak hiç bir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, işini görmekten âciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakîre verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misâfiri ağırlarsın, Hak yolunda herkese yardım edersin...” diyerek466 O’nun Peygamberliğini hemen kabûl etmiş, en küçük tereddüt göstermemiştir.
Çocukluğundan itibâren 10 yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes:
Rasûlüllah (s.a.s.)’e 10 yıl hizmet ettim. Bir kere bile canı sıkılıp, öf, niçin bunu böyle yaptın, neden şunu şöyle yapmadın, diye beni azarlamadı”, demiştir.467
Kâinâtın Efendisi, Rabbimizin Yüce Elçisi Sevgili Peygamberimizin büyüklüğünü, üstün ahlâkını ve örnek yaşayışını gerektiği şekilde bu satırlar içinde anlatmak şüphesiz mümkün değil. O’nun büyüklüğünü ve ahlâkının yüceliğini bir parça sezdirebilmişsem, kendimi bahtiyâr sayarım.
“Dünya neye sâhipse, O’nun vergisidir hep;
Medyûn O’na cem’iyyeti, medyûn O’na ferdi.
Medyûndur o Masûm’a bütün bir beşeriyyet;
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret”468.
Salât ve selâm O’na, âline, ashâbına ve yolunda olanlara.
435 Tecrid Tercemesi, 8/274.
436 Bkz. el-Buhârî, 4/42-43, 5/23-25; Tecrid Tercemesi, 8/498 ve 10/177 (Hadis No: 1288 ve 1577).
437 Müslim, 1/535 (Hadis No: 771).
438 El-Buhârî, 4/1819 (Hadis No, 2337); Tecrid Tercemesi, 9/311 (Hadis No: 1449).
439 El-Buhârî, 4/166; Müslim 4/1810 (Hadis No 2321); Tecrid Tercemesi 9/318 (Hadis No:1456).
440 Mâlik, el-Muvatta, 2/904 (neşr, M. Fuad Abdülbaki) Kahire, 1370/1951.
441 Nûn Sûresi, 4.442 Müslim, 1/514 (Hadis No: 746).
443 El-Ahzâb Sûresi, 21.
444 Âl-i İmrân Sûresi, 159.
445 El-Buhârî, 4/167; Tecrid Tercemesi, 9/321 (Hadis No: 1460).
446 Ebû Dâvûd, 2/550.
447 El-Buhârî, 4/166; Müslim, 4/1813 (Hadis No: 2327); Ebû Dâvûd, 1/550; Tecrid Tercemesi, 9/319 (Hadis No: 1457).
448 İbn Hişâm 4/54; İbnü-l Esîr, a.g.e., 2/252; Zâdü’l-Meâd, 2/394; Tecrid Tercemesi, 10/340-341.
449 El-Buhârî, 4/167; Müslim 4/1809 (Hadis No: 2320); Tecrid Tercemesi, 9/320 (Hadis No: 1459).
450 El-Buhârî, 1/11; Tecrid Tercemesi, 1/32 (Hadis No: 23).
451 El-Buhârî 7/100; Tecrid Tercemesi, 12/163 (Hadis No: 2001).
452 El-Buhârî 4/167; Tecrid Tercemesi, 9/321 (Hadis No: 1460).
453 El-Buhârî 4/167; Tecrid Tercemesi, 9/321 (Hadis No: 1461).
454 El-Buhârî, 5/97 ve 8/16.
455 El-Enâm Sûresi, 33.
456 Tecrid Tercemesi, 9/285.
457 El-Buhârî, 7/95; Müslim, 4/2013 (Hadis No. 2607); Ebû Davûd, 2/593; Tirmizi 4/347 (Hadis No: 1971).
458 El-Buhârî, 4/167; Müslim, 4/1802 (Hadis No: 2307).
459 Müslim, 4/1805 (Hadis No: 2311).
460 El-Buhârî, 1/26; Müslim, 2/719 (Hadis No: 1037).
461 El-Buhârî, 3/82; Tecrid Tercemesi, 7/376 (Hadis No: 1075); Riyâzü’s-Sâlihîn, 1/501-503 (Hadis No: 467-468).
462 El-Buhârî, 1/64, 1/193; Tirmizi, 4/654 (Hadis No: 2489).
463 El-Buhârî, 4/142; Tecrid Tercemesi, 9/213 (Hadis No: 1405).
464 El-Buhârî, 4/167.
465 El-Buhârî, 5/170; Tirmizi, 4/550 (Hadis No: 2304).
466 El-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3-10 (Hadis No: 3).
467 El-Buhârî, 7/82; Müslim, 4/1084 (Hadis No: 2309); Tecrid Tercemesi, 12/148 (Hadis No: 1987).
468 Mehmet Akif, Safahat, VII. Kitap (Gölgeler), “Bir Gece” başlıklı şiirden.