İbn Abbâs’tan (r.a.) rivayet edilen bir hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman”  (Buhari, Rikak, 1). Hayatın başarı formülü gibi duran bu iki maddenin birlikte zikredilmesi önemlerinden kaynaklanmaktadır.
 
Sahip olduğumuz her türlü imkan ve durum, sürdürdüğümüz hayatımız için bir sermaye niteliğindedir. Fiziki gücümüz, konuşma kabiliyetimiz, el becerilerimiz ve yeteneklerimizi bu sıralama içerisinde düşünebiliriz. Hadiste zikredilen iki başlık ise, sahip olduğumuz ama elimizden her an kayıp giden nimetlerdir. Alınan her nefesin, göz açıp kapatmanın ve kalbin her atışının, sahip olunan sermayeyi erittiği bir nimetten bahsediyoruz. Şu satırları yazarken bile her bir kelime bir sonrakine göre tüketilmiş bir nimetin eseridir.
 
Yukarıdaki paragrafta saydığımız bazı nimetlere insan sonradan da sahip olabilir. Çalışarak, kabiliyet ve becerilerini veya fiziki kondisyonunu ilerletebilir. Dil öğrenebilir, bilimde ve ilimde ilerleyebilir. Sonradan da bu güzelliklere sahip olma ihtimali her daim vardır. Fakat sağlık ve boş vakit her zaman sahip olabileceği güzelliklerden değillerdir. Hayatın ilerleyen yıllarında, istediğimiz halde tekrar sağlığımıza kavuşamayabiliriz. Hayatın yoğunluğu içerisinde kendimize ve Rabbimize ayıracağımız boş vakti de bulamayabiliriz.
 
Zaman, kış aylarında her yeri kaplayan beyaz örtü gibidir. Güneşin kendisini hissettirmesi ile hafiften erimeye başlayan kara benzer. Erimesine engel olamadığın kar. Yazın sıcağında biraz serinlik sağlamak için satılan buz gibidir zaman. Elinde tuttuğun dondurma gibidir. Her saniyesi her dakikası aleyhine işler durur. Buzu zamanında kullanırsan serinlik sunar. Dondurmanı soğukken yersen lezzet verir. Zaman geçince serinlik ve lezzet geri gelemeyecek bir değişime uğrarlar.
 
Bu acı gerçeğin farkına varan insanın sahip olduğu bu iki nimetin elinden kayıp gitmesine seyirci kalmaması gerekir. Sağlığı yerindeyken ve henüz zamanı varken kendisinden istenilen sorumlulukların bilincinde olup onları yerine getirmeye çalışmalıdır. Geç ve güç olmadan, bir program dahilinde hayatını yeniden koordine etmelidir. “Keşke” ile başlayacak cümlelerin daha fazla kullanılmamasının yolu zamanın her anını değerlendirecek kontrollü bir yaşam biçimidir.  
 
Kontrollü ve planlı bir takvime göre hareket edildiğinde aldanma ihtimali azalır. Rabbimizin bizler için hazırlamış olduğu günlük plana bakıldığında her anı dolu dolu yaşanılacak bir gün. Gece ve gündüz olarak ikiye ayrılan 24 saatin bir kısmı gece olarak dinlenme amacıyla planlanmış. Gündüz ise, aile geçimini sağlayacak bir işte çalışmak veya ailede çocukların eğitimi ile ilgilenmek şeklinde hazırlanmış. Fakat bu işlerimizin arasında günde beş vakit namaz kılarak, Allah ile olan bağlarımızın zedelenmesine fırsat vermemiş oluyoruz.
 
Farkına varamadığımız ve elimizden kayan güzelliklerin kıymetini bilelim. Allah Resulü nasihat ettiği bir sahabe efendimize şöyle buyuruyor: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin; ihtiyarlığından önce gençliğinin, hastalığından önce sağlığının, yokluğundan önce varlığının, meşguliyetinden önce boş vaktinin ve ölümünden önce hayatının” (Hakim, Müstedrek, IV, 341).
 
Müslüman planlı ve programlı bir hayatı kendisine prensip haline getirerek, Rabbin verdiği nimetleri en iyi şekilde değerlendirir. Rabbim, kıymetini bildiğimiz bir hayatı yaşamayı nasip etsin inşaallah...