Diyanet İşleri Başkanlığımız bu seneki Mevlid-i Nebi haftasının ana konusunu “Hz. Peygamber ve Aile” olarak belirledi. Böylece hafta boyunca yapılacak vaaz, konferans, panel vb. etkinliklerde bu konu üzerinde yoğun bir şekilde durulacaktır. Bu vesileyle biz de bu yazımızda aile konusunu ele alacağız.
Toplumu oluşturan en temel kurum olan ailenin sağlamlığı toplumun sağlamlığını, bozulmasıysa toplumun bozuluşunu yansıttığı için bu konunun ele alınması önem arz etmektedir. Zira son dönemde çeşitli sebeplerden dolayı aile kurumu hızla çözülmeye yüz tutmuş ve toplum bunun olumsuzluklarını derinden hissetmeye başlamıştır.
Konuya yıllar önce katıldığım bir toplantıdaki dikkat çekici bir anekdotla başlamak istiyorum. Dünyanın çeşitli bölgelerinden ilim adamlarının bulunduğu ve ana konusu “Suriye” olan bu toplantıda birkaç alimin konuşmasından sonra sıra Suriyeli alimin konuşmasına gelmişti. Açıkçası ben de diğer bütün konuklar gibi bu şahsın Suriye savaşı hakkında konuşacağından emindim. Sadece konuşmasının hangi dozda olacağını merak ediyordum. Ancak konuşma başladığında Suriye hakkında tek kelime duymamıştık. Bir savaştan söz ediyordu ama bu, kendi ülkesinde olan ve içinde silah, bomba, uçak ve tank geçen bir savaş değildi. Bu savaş bütün müslümanların, hatta bütün dünyanın verdiği ve artık kaybetmek üzere olduğumuz bir savaştı. Bu savaşın adı “aile”ydi.
Bu ifade belki abartılı bulunacaktır. Ancak toplumumuzun/toplumların bugün geldiği nokta budur. Boşanma oranları, ailede şiddet vakaları vb. bazı olayların istatistiklerine bakıldığında ne yazık ki bu iddianın haklı olduğu görülecektir. Önlem alınmadığı takdirde bu sorunun daha çok büyüyeceği muhakkaktır. Bir an önce problemlerin ana kaynağını tespit etmeli ve buna uygun çözüm yollarını uygulamaya başlamalıyız. Aksi takdirde her gün görmeye alıştığımız aile içi şiddet haberlerini daha fazla duymaya ve ortaya çıkardığı sorunları daha derinden hissetmeye başlayacağız.
İnsana mahlukat içinde en şerefli olma özelliğini bahşeden Yüce Allah, insan neslinin devam etmesi için iki ana cinsiyet (erkek ve kadın) yaratmış ve bu cinsiyetlerin bir arada yaşayabilmesi için nikah akdini gerekli kılmıştır. Yaratıcı, nikahsız birlikteliklere izin vermemiş ve geçmişte yaşanan livata vb. sapkınlıklara dikkat çekerek fıtrata aykırı olan yolları yasaklamıştır.
Kadın ve erkeğin ailedeki rolleri Kur’an ve sünnet tarafından genel ilkeler halinde belirtilmiştir. Buna göre, ailenin ilk bireyleri olan anne babanın önce birbirlerine, daha sonra da çocuklarına karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Sorumluluk alanları sadece dünya hayatıyla sınırlı olmayıp ebedi olan ahiret hayatına yönelik olanları da bulunmaktadır.
İnsanoğlunun en saygın varlık olması, bu varlığın devamına vesile olan aile kurumunun da saygın olmasını gerektirmektedir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu kurum karşılıklı bir sözleşmeyle kurulmakta, ayrıca şahitler vesilesiyle topluma ilan edilmektedir. Kur’an ve sünnetin koyduğu temel ilkelere göre kadın ve erkeğin aileleri bu yuvanın kuruluş anından itibaren faal olmalı (Nur, 24/32) ve bir sorun anında hakemlik yoluyla devreye girmelidirler (Nisa, 4/35). Ailelerin aktif bir şekilde olayların içinde olması sebebiyle problemler daha fazla büyümeden çözülebilecektir. Bunun da çözüm olmaması halinde boşanma yolu açıktır ancak bu, Yaratıcının hoşuna gitmeyen bir çözüm yoludur (Ebu Davud, Talak 3). Maddi ve manevi açıdan kendilerini baskı altında hisseden müslümanlar yuvalarının dağılmaması için gereken gayreti gösterirler.
Bu genel girişten sonra bazı problemlere ve çözüm yollarına değinmeye çalışacağız. Kanaatimizce bu alandaki temel problemler aile kurumuna karşı oluşan ilgisizlik, ciddiyetsizlik ile kurumu yıpratan ve zayıflatan bazı hususlardır. Bunların detaylarına inildiğinde birçok sebep zikredilebilir. Ancak biz belli başlı olanlarını ifade edeceğiz.
Başkanlığımıza yöneltilen sorulara bakıldığında büyük bir oranının aileyle ilgili olduğu görülmektedir. Bu soruların içeriklerine bakıldığında karşımıza çıkan tablo pek iç açıcı değildir. Zira birçok vatandaşımızın, evlilik hukukuyla (nikah, talak vb.) alakalı asgari bilgilere bile sahip olmadığı gözlemlenmektedir. Sahip olunan bilgilerin bir kısmınınsa çevreden veya internetten edinilen kulaktan dolma bilgiler olduğu görülmektedir. Bu sebeple özellikle evliliğe ilk adımı atacak/atmış genç çiftler için kısa süreli eğitimlerin düzenlenmesi gerekir. Bu noktada belediyeler ve müftülüklerimiz işbirliği yapabilirler. Bazı müftülüklerimiz tarafından düzenlenen “Evliliğe İlk Adım Seminerleri” ve başkanlığımız tarafından yeni başlatılan “Baba Okulu” isimli eğitim programlarıı bu alandaki çalışmalar için birer örnek olarak zikredilebilir.
Aile içindeki problemleri çözmek için Kur’an’da “hakemlik” kurumunun önerildiği yukarıda ifade edilmişti. Hakemlik kurumunda karı kocanın aileleri önemli iseler de günümüzde bu alanda uzmanlaşan kurumlar da bulunmaktadır. Adı ne olursa olsun günümüzde bu kurumun canlandırılması ve anlaşmazlık durumlarında devreye girmesi, boşanmaları ve aile içi şiddet vakalarını azaltacaktır.
Aile kurumunu zayıflatan hususların başında bazı TV programları, diziler ve internet gelmektedir. Aslında TV ve internet insanlık için çok faydalı teknolojik buluşlardır. Ancak ne yazık ki bizler daha çok olumsuz yönlerini ön plana çıkarıyoruz. Bu programlar ve diziler sebebiyle evlilik kurumuna yönelik endişeler yükselmekte ve gençlerimiz evliliğe gittikçe soğuk bakmaktadırlar. Bu konuda bizim de önemli bir sorumluluğumuz bulunmaktadır. Zira olumlu programlar, diziler ve içerikler yapma konusunda alanı oldukça boş bırakmaktayız. Bu sebeple bir an önce bu alandaki boşlukları kapatmaya çalışmalıyız. Ancak bu süre içerisinde ilgili devlet kurumlarının gerekli önemleri alması ve toplumun temel kodlarıyla uyuşmayan programları ve dizileri kontrol altında tutması gerekir.
Aileyi zayıflatan bir diğer önemli husus ise evliliği zorlaştıran bazı yaklaşımlardır. Eğitim, kariyer vb. gerekçelerle evlilik yaşının gün geçtikçe yükselmesi, evlilik için israf düzeyinde uzun ve gereksiz listeler hazırlanarak ağır borçların altına girilmesi, aile içi şiddetin gün geçtikçe yükselmesi sebebiyle oluşan güvensizlik, olası bir boşanma neticesinde süresiz nafaka gibi uygulamalar bunların en önemlileri olarak zikredilebilir. Bu problemler Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin sünnetinin ortaya koyduğu genel ilkeler çerçevesinde çözülebilecek düzeydedir. Ancak bunun için toplumun aynı amaçla ortak hareket etmesi elzemdir. Sorunları doğru tespit etmediğimiz ve çözümü başka yerlerde aradığımız sürece aile kurumunu kaybetmeye devam edeceğiz.