Kavramlar düşüncenin meşaleleri gibidir. Kavramlarını kaybedenler kimliklerini ve geleceklerini de kaybederler.
Esasında malumata ulaşmanın alabildiğine kolaylaştığı zamanımızda, hakikate ulaşmanın çok zor hale gelmesinin bir sebebi de kavramların yerinin ve yönünün ters yüz edilmesidir. Bu bağlamda İslam düşünce ve ahlakının önemli kavramlarından birisi de “fetih” kavramıdır.
Fetih en yalın ifadesiyle açmak demektir. Allah’ın bir ismi de “el-Fettah”tır. Mazluma yardım elini uzatan, kullarının her türlü güçlük ve sıkıntılarını kolaylaştıran, Hakka yönelenlerin kalbini hakikate açan, kudretiyle kullarına fetihler nasip eden demektir. Dolayısıyla büyük bir idealin ve yüce bir ahlakın ifadesi olarak fetih; yüreklerin Yaratanla ve merhametle buluşmasıdır. İnsanlığı izzetle, hikmetle ve güzel ahlak ile buluşturmak, yeryüzünde insanın iradesine, onuruna ve özgürlüğüne halel getiren tüm unsurları bertaraf etmek için gayret etmektir.
Fetih, kendinden başkasını düşünmeyen, güçsüzlerin kanı, gözyaşı ve serveti üzerine egemenlik kuran müstekbirlere karşı, “bütün insanlık için adalet” mücadelesinin adıdır. İnsanı insana, nefsine, eşyaya kul eden bütün batıl tasavvurlardan kurtarma gayretidir.
Fetih, sadece çıkılan bir seferin sonucu değil; ideallerle yücelen bir hayat tarzının ifadesidir. İnsan olmanın, halife kılınmanın ve kulluk sözü vermenin gereğidir. Ancak önemle ifade etmek gerekir ki; ister insanı hakikatle buluşturan gönüllerin fethi olsun ister yeryüzünde zulüm ve fitnenin bertaraf edilmesi olsun, mücadele ve fedakârlık olmadan fetih olmayacaktır.
Elbette fetih ve işgal arasında gece ile gündüz kadar fark vardır. İşgal; sömürmek, talan etmek, köleleştirmek, tahakküm etmek, zenginlik kaynaklarına hâkim olmak için yapılır. Fethin gayesi ise; imar etmek, zulmün önüne geçmek, zayıfların mallarını ve haklarını himaye etmektir. İnsanları kendi inançlarını ve hayatlarını belirleme noktasında özgür iradeleriyle baş başa bırakmaktır. İnsanı kazanma, hayat verme mücadelesidir. Bu hakikati Fatih şu dizesiyle çok güzel ifade etmiştir;
“Hüner bir şehr bünyad eylemekdür,
Reâya kalbin âbâd eylemekdür”
İslam tarihinin hiçbir olayını doğru anlayamamış, kafası bâtılın paradigmaları arasına sıkışmış ve üstelik entelektüel etiketini kullanan bazı kimselerin İslam medeniyetinin fetihlerini; hâkimiyet arzusu ve emperyal bir gayeye bağlamaları, karmaşık ve yüzeysel bir zihnin varlığını göstermenin yanında trajik bir paradoksa da işaret etmektedir.
Fetihle işgal arasındaki farkı görmek için bugün Doğu Türkistan’dan Afrika’ya, Balkanlardan Ortadoğu’ya emperyalistlerin yaptıklarına ve sonra da İslam medeniyetinin güçlü olduğu dönemlerdeki uygulamalara bakmak yeterli olacaktır.
Diğer yandan İstanbul’un fethinin 567. yıldönümü fetih sorumluluğunu tefekkür etmeye vesile olursa asıl manasını icra edecektir. Bu manada öncelikle idrak edilmesi gerekir ki; Peygamber Efendimiz zamanından beri Müslümanların, İstanbul’a olan muhabbetlerinin sebebi, adeta tarihin ve yeryüzünün merkezi olan bu kadim şehri, tevhid, hukuk, merhamet ve güzel ahlak ile tanıştırma iştiyakidir. Bu manada fethi anlamak için, hayatının son demlerinde yollara düşen Ebu Eyyüb el-Ensarî’yi anlamak gerekir. Çünkü o, İslam’ın fetih ve yeryüzü ufkunun sembolü şahsiyetlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed’i anlamak gerekir. Zira o, inanç, ideal, bilgi, çalışkanlık, zerafet, özgüven ve kararlılıkla dünyayı değiştirecek bir lider örneğidir. Akşemseddin’i anlamak gerekir. Çünkü o ilmi, feraseti, vakarı, asaleti ile peygamber varisi bir alimin numune-imtisalidir. Ulubatlı Hasan’ı anlamak gerekir. Zira o, şuur, cesaret ve heyecanıyla ne güzel bir askerdir.
İstanbul’un Fethi; Müslümanlara ilim ve sanatta ileri oldukları, adalet ve merhamete sadık kaldıkları, Hakk’ın yolunda mücadele ettikleri sürece mağlup olamayacaklarını anlatır. Allah’a dayanıp ahlaka bağlı kaldıkları sürece zelil olmayacaklarını müjdeler. En büyük imkânın iman, en büyük gücün mücadele ve azim olduğunu haykırır. Fetih ve cihadın merkezinde şefkat ve merhamet olduğunu anlatır. Yeryüzüne bir emanet bilinci ve hassasiyetiyle yaklaşma sorumluluğunu hatırlatır.
Öyleyse bugün yapmamız gereken; kendi ölçeğimizde; insana, tabiata, tüm mahlukata, zalime ve mazluma karşı tavrımızda, evimiz ve aile hayatımızda, vahyin yerini işgal eden her ne varsa temizleyerek önce kendi dünyamızda fethi gerçekleştirmek, sonra bütün imkânlarımızı bir kalbin ve tüm yeryüzünün fethine vesile kılmaya çalışmaktır.
Dolayısıyla fetih, kulluk bilinciyle gönülleri kazanmak, sanat zerafetiyle şehirleri imar etmek, adalet duygusuyla hukuku egemen kılmak, sorumluluk bilinciyle yeryüzünü ıslah için gayret etmektir.