Zor zamanlar merhamet sınavının final dönemleridir. Gerçek kişilik ve ahlakın ortaya çıktığı süreçlerdir. Haddizatında İslam’ın ortaya koyduğu merhamet zemininde, kişinin ahlak seviyesi zayıflara ve güçsüzlere karşı tavrıyla ölçülür.
Peygamber efendimiz Sa’d b. Ebi Vakkas üzerinden insanlığa şu hakikati ilan etmektedir. “Size ancak zayıflarınız vesilesiyle yardım ediliyor ve rızık veriliyor” (Buhari, Cihâd, 76) Yani Allah’ın yardımına mazhar olmanın yolu, kimsesiz ve muhtaçları himaye etmektir. İslam medeniyetini insanlığın sığınağı, mazlumların umudu yapan, bir merhamet medeniyeti olmasıdır. Peygamber efendimizin imanın ölçüsü olarak ilan ettiği ahlak; “Kendisi için istediğini herkes için isteyebilmek, kendisine yapıldığında hoşlanmayacağı bir şeyi kimseye reva görmemektir.” (Buharî, İman, 7)
Bir müminin hayatındaki merhametin en büyük tezahürü, imanın parolası ve Müslümanın kimliği mesabesindeki “besmele”dir. Rabbimizin, “Allah” adından sonra zatını ifade eden en büyük kelime olan Rahman ismi, merhamet kökünden türemiştir. Şefkat ve merhamet eden, acıyan, sonsuz rahmetiyle lütuf ve ihsanda bulunan demektir. Dünya hayatında herkesi kapsayan ilahi rahmetin ifadesidir. (DİA, Rahman, c, 34, s, 415) Bütün tutum, tavır ve eylemlerde besmelenin zikredilmesi aynı zamanda hayatın tamamında merhamete bağlı kalma sözü ve çabasını da ifade etmektedir. Çektiği her besmele ile Allah’ı, sonsuz merhameti ifade eden Rahman ve Rahim sıfatlarıyla anan mümin, böylece bütün söz ve davranışlarında şefkat, rahmet ve merhamet ilkelerine bağlı kalacağını ilan etmiş olmaktadır. Dolayısıyla her işe besmele ile başlamak o işi merhametle yapmayı ifade etmektedir.
İnsanın iç huzurunun yegâne teminatı kendisiyle iletişimini merhamet zemininde kurmaktır. Aklını ve kalbini merhametin rehberliğine raptetmeyen insan, kendine ve fıtratına yabancılaşmaya mahkûm olacaktır. Zira yardımlaşma, paylaşma, iyi düşünme ve iyilik yapma her şeyden önce insanın kendi kalbine iyi gelecektir. Kibir, bencillik, haset, kötü duygu ve düşünceler ise en önce insanın kendi kalbine zarar verecektir. Kalbi merhamet ve samimiyetle huzur ve sekinete ayarlanmışken insanın imaj ve ihtiras üzerine bir hayata kendini hapsetmesi kendine yazık etmesidir. İnsanın felaketi kalbinden merhametin silinmesidir.
İnsan muhtaç bir varlıktır. Sevgiye, ilgiye, merhamete, yardımlaşmaya, selamlaşmaya, paylaşmaya muhtaçtır. İnsan, söz konusu değerlerden bağımsız düşünüldüğünde toplumsal kaos kaçınılmaz hale gelmektedir. Dolayısıyla hastalıklar, doğal afetler gibi zorluklar karşısında ihtiyacımız olan en önemli şeylerden birisi de merhamet ve insani değerleri canlı tutmaktır. Bu bağlamda mümin ahlakının zirvesi ise diğerkâmlıktır. Yani ihtiyacı olduğu halde kardeşlerini, komşularını, diğer insanları kendine tercih etmektir. Bu yüksek ahlakın güzel bir örneği olarak Medineli Müslümanlardan Ebu Talha isimli bir sahâbî ve ailesi, zorda kalan bir kimseyi evinde misafir ederken yalnızca ev halkına yetecek kadar olan yiyeceklerini, fedakârlık yaparak misafirlerine ikram etmiş ve geceyi aç geçirmişlerdi. İslam medeniyetinde aynı zamanda îsâr ahlakı olarak öne çıkan bu diğerkâmlık davranışı karşısında Peygamber efendimiz Ebu Talha’ya “Bu gece sizin misafirinize karşı davranışınızdan Allah Teâlâ çok hoşnut oldu. (Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr,10; Müslim, Eşribe, 172) diyerek haklarında “Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları (mümin kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 59/9) ayetinin indirildiğini müjdelemiştir. Bir başka ayette Yüce Allah müminleri kendilerine ve insanlığa tanıtırken “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever. (Âl-i İmrân, 3/134) buyurmaktadır. Dolayısıyla bu ayetlerin mümin gönüllere yerleştirdiği diğerkâmlık duygusu İslam medeniyetinde mal-mülk konusunda yarışan değil, yardımlaşan; sadece nefsini önemseyen değil kendinden önce başkasını düşünen bir ahlakı egemen kılmıştır. Korktuklarından emin olma ve huzuru yaşama arzusunda olanlar için Allah’ın gösterdiği hedef tüm sosyal ilişkileri merhamet ve paylaşma üzerine tesis etmektir. Çünkü şayet servet hırsı, bencillik ve gösteriş tutkusu; merhamet, tanışma ve paylaşma gibi erdemlerin önüne geçerse, insanlar hayata bir vahşi yaşam standardında tutunmaya mahkûm olacaktır.
Son olarak insanlık tabiatla ilişkisini merhamet ve adalet ekseninde kurmak zorundadır. Bu bağlamda, havayı, suyu, toprağı kirleten, ekosistemi tahrip eden her türlü yaklaşım ve eylem zulümden başka bir şey değildir. Zira sadece insanın insanla ilişkisinde değil, insanın tabiatla ilişkisinde de merhamet ve adaletin ihlali açık bir zulümdür. Maalesef modern dönemde doğaya karşı sorumsuz ve umarsız bir yaklaşım öne çıkmıştır. Ve insanlık bugün birey, toplum, ekonomi, teknoloji ve tabiatla ilişkisinde sorumluluk, merhamet ve güzel ahlakı ihmal etmenin bedelini ödemektedir. Dolayısıyla insanın tabiatla ilişkisi merhamet, güzel ahlak ve emanet bilinciyle yeniden inşa edilmez ise yaşanacak çevresel krizlerin, küresel musibetlerin, dünyayı daha büyük kargaşa ve felaketlere sürüklemesi kaçınılmazdır.
İnsanlık merhamet zemini dışında huzurlu bir hayat inşasının mümkün olmadığını idrak etmeye mecburdur ve merhamete dayalı bir dünya inşa edemez ise, ortaya koyduğu hiçbir dijital dünya modeli huzur ve güven getirmeyecektir. Dolayısıyla tasarım ve teknoloji harikası ciplerden önce insan kalbine merhamet adlı cevheri takmaya muhtaçtır. Zira hiçbir nesne, mucize alet ve güvenlik sistemi, insanı merhamet yüklü bir kalbi taşımaktan daha güvenli ve huzurlu kılmayacaktır.
Elbette, kalbine dönüş yolunu bulamayacak kadar merhametten uzaklaşmış, sahip olduğu imkânlar ve teknoloji ile çılgınca hayaller peşine düşmüş kişi ve odakların varlığı da mümkündür. Ancak merhamet, aklıselim ve güzel ahlakı rehber edinenlerin daha güçlü oldukları ve sonunda galip gelecekleri de açık bir hakikattir. Dolayısıyla şimdi tüm insanlığı tehdit eden bir salgından korunmak için bütün fiziki tedbirleri alırken daha güvenli ve güzel bir hayatın ve geleceğin inşası için başta merhamet ve diğerkâmlık olmak üzere bütün insani erdemleri kuşanmak vazgeçilemez bir sorumluluktur.