11. CÜZDEN BAZI MESAJLAR/1

TEVBE SÛRESİ

103- "Onları arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka al!.."

Zekât, fakirin hakkıdır, onu vermek kişinin maddî ve manevi varlığını temizlemeyi ve arıtmayı sağlar; zengini cimrilik hastalığından, aşırı mal hırsından kurtarır. Kardeşlik duygularını güçlendirir.

111- "Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır..."

Ayette müminler için kâr, kazanç, başarı kavramlarının dünya ile sınırlı olamayacağına, mutluluk anlayışının dünyevi hazlar içine hapsedilemeyeceğine işaret edilmektedir.

Ayetin sonunda, canını Allah yolunda feda etmek, 'kârlı bir alışveriş' olarak anlatılmıştır.

Bu ayet nazil olduğunda Müslümanlar tarafından büyük bir sevinçle karşılanmış ve ensardan bir kişi ayeti duyunca “Doğrusu bu karlı bir alışveriş! Artık ne vazgeçer ne vazgeçilmesine razı oluruz” karşılığını vermiştir.

113- "Müşriklerin cehennemlik oldukları müminler nezdinde açıklık kazandıktan sonra, akraba bile olsalar peygamber de müminler de onların bağışlanmalarını dileyemezler."

Allah’a şirk koşmakta ısrar ettiği ve o hal üzere öldüğü bilinen kişilerin bağışlanması için duada bulunmak Allah katında tasvip edilen bir davranış değildir.

Müşrikler için istiğfarda bulunma yasağı, onların şirk üzere öldüklerinin bilinmesi haliyle sınırlıdır.

Bir kimse hayatta iken onun kâfir olarak öleceği bilinemeyeceğine göre,  henüz sağ olan inançsız bir kişinin hidayete ermesi ve bağışlanması için dua etmeye bir engel yoktur.

114- "İbrâhim’in, babasının bağışlanması için yaptığı dua ise sırf ona verdiği bir sözden ötürüydü. Ama onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca ondan uzaklaştı. İbrâhim gerçekten çok duyarlı, yumuşak huylu biriydi.

Hz. İbrâhim’in, babası için duadan vazgeçmesi, babasının müşrik olarak öldüğünden emin olması üzerine istiğfarı bırakması şeklinde açıklanmıştır.

 119- “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.”

Ayette takva kavramı “sadıklar” ifadesiyle birlikte kullanılmıştır. Bu da gösteriyor ki, takvaya erişebilmek ancak doğrulukla  gerçekleşir.

Mümin, her konuda olduğu gibi karar verme ve kararında durma konusunda da dürüstlük göstermelidir. Özellikle kötü alışkanlıklardan tövbe edip  bir daha bunlara dönmeme kararı aldığında bu kararını uygulamaktan vazgeçmemelidir.

"Doğrularla beraber olun" buyruğu ile özü sözü bir olan ve dürüst davranan kişilerle bir arada bulunmak tavsiye edilmektedir.

128- “Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.”

Peygamberimiz (sas), Allah Teâlâ’nın iki güzel ismi, "raûf ve rahîm" ile nitelenmiştir. Raûf “çok şefkatli”, rahîm “çok merhametli” demektir.

Yüce Allah’ın hiçbir peygamberini kendi isimlerinden ikisiyle birlikte anmamış olduğu dikkate alınırsa Efendimiz’in Rabbimiz katındaki derecesinin yüksekliği, ondan yüz çevirenlerin ne büyük ziyanda oldukları daha iyi anlaşılır.

 129- “Buna rağmen yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur, ben yalnız O’na güvenip dayanırım; O, büyük arşın sahibidir.”

Tevbe Suresi, büyük arşın sahibinin yegâne ilah olan Allah olduğu vurgulanarak sona ermektedir.

Surenin Rabbimiz’i yücelten, Peygamberimizi öven bu son iki ayetinin ezberlenmesi ve okunması yaratana tevekkülü, elçisine gönülden bağlılığı ifade etme anlamında istifadeli olacaktır.

YÛNUS SÛRESİ

10- “Orada (cennetliklerin) duaları, 'Subhanekallahümme - Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allah'ım!’; karşılıklı iyi dilekleri ‘selam’ şeklinde olacaktır. Duaları da, ‘Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun’ diyerek son bulur.”

Müminlerin, cennette de Allah’ı zikretmenin mutluluğundan ve huzurundan  vazgeçmeyecekleri görülmektedir.

12- “İnsanın başına zararlı bir şey geldiğinde yan üstü yatarken veya otururken ya da ayakta iken hemen bize dua etmeye koyulur; onu zararlı durumundan kurtardığımızda ise -sanki başına gelen zararı gidermeye bizi çağırıp yalvarmamış gibi- inkârcılığa dönüp yoluna devam eder.”

İman nuruna ermemiş insanlar, sıkıştıkları zaman Allah’ı hatırlar,  O’na sığınırlar, yük ve musibetleri kaldırması için şuurlarının derinliklerinden  Allah’a yakarırlar, sıkıntı geçer geçmez tekrar günahkâr hallerine dönerler.

42- “İçlerinde seni dinleyenler de var; ama sağırlara -üstelik akıllarını da işletmiyorlarsa- gerçeği sen mi duyuracaksın?”

43- “Onların arasında sana bakanlar da var; ama eğer görmüyorlarsa körlere doğru yolu sen nasıl göstereceksin?”

İnsan için asıl büyük kayıp görme ve işitme duyularından mahrum kalmak değil, akıl ve basiretini kullanmamaktır; nitekim gözleri görmediği veya kulakları işitmediği halde akılları ve basiretleri sayesinde inanç, düşünce ve davranış olarak doğru yolu bulmuş nice insan vardır.

İnsanların bizzat kendilerinde iyi niyet, irade ve gayret olmayınca yalnızca Peygamber’in çabası da onların hidayete kavuşmaları için yeterli olmamıştır. Allah hidayeti dileyenin hidayetini diler.

45- “Allah onları mahşerde topladığı vakit, sanki (dünyada) sadece günün bir saatinde, aralarında tanışacak kadar kısa bir süre kaldıklarını sanacaklardır...”

Mahşerde toplanan insanlar, kıyametin dehşetini anladıklarında dünyadaki hayatlarının “sadece günün bir saati kadar” kısa sürmüş bir hayat olduğunu düşüneceklerdir.

54- “Haksızlık yapmış olan her insan, dünyadaki her şey kendisinin olsa (o gün) kurtulmak için onu feda ederdi. Onlar azabı gördükleri vakit pişmanlıklarını içlerinde saklayacaklar...”

 Ahireti inkar edenler öbür dünyada kaçınılmaz akıbetleriyle yüz yüze geldiklerinde hayret, dehşet ve korku duygularıyla sarsılacaklar, bu yüzden âdeta dilleri tutulacak, pişmanlıklarını ifade etmeye bile mecal bulamayacaklardır.

 57- “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.”

Kuran, her bir insanın gönül dünyasına hitap ederek manevi ve ahlaki bozuklukları tedaviye yöneltir; insanın iç dünyasını arındıran, doğru inanç ve güzel hasletler kazanmayı, Allah’ın merhametine ermeyi sağlayan hükümler içerir.

59- “De ki: ‘Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını helâl bir kısmını haram saymanıza ne demeli?’ De ki: ‘Buna Allah mı izin verdi yoksa Allah adına hüküm mü uyduruyorsunuz?’”

Allah’ın verdiği rızıkların hepsi o yasaklamadığı sürece helaldir.

Haram hükmünü koyma yetkisi Allah’a aittir. Eğer Allah, bir hususun haram sayılmasına izin vermediyse onun haram olduğunu söylemek ayette, “Allah adına hüküm uydurmak” şeklinde değerlendirilmiştir.

(Bu metin DİB Kur’an Yolu Tefsiri isşmli eserden istifade edilerek hazırlanmıştır.)

11. CÜZDEN BİR ZİKİR ÖRNEĞİ

TEVBE SÛRESİ

129- “...Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur, ben yalnız O’na güvenip dayanırım; O, büyük arşın sahibidir.”

...حَسْبِيَ اللّٰهُؗ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظٖيمِ