5. CÜZDEN BAZI MESAJLAR
NİSÂ SÛRESİ
31- "Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız."
Tevbe ertelenmez, ertelenmemelidir. Büyük günah işleyenlerin vakit kaybetmeden tevbe etmeleri gereklidir.
İradelerini kullanarak büyük günahları terk edenler küçük günahlardan tövbe etmiş sayılmaktadır.
Büyük günah işlemeyi alışkanlık haline getirenler ise fâsık sıfatını alırlar.
38- "Onlar Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarf edenlerdir. Bir kimsenin arkadaşı şeytan olursa o ne kötü bir arkadaştır!"
58- "Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder..."
Yüce Allah, sorumluluk isteyen alanlarda yetkiyi liyakatsiz kişilere vermemeleri konusunda kullarını uyarmaktadır.
Hz. Peygamber, (s.a.s), emanete riayet etmeyenleri münafık vasıflı insanlar olarak ifade etmiştir.
Emanetler ehline verildiği ve adalete riayet edildiği müddetçe toplumlarda huzur ve saadet hakim olur.
Hıyanetler ve haksızlıklar ise huzursuzlukların, kavgaların, servet ve neslin helâk olmasının baş sebepleri arasında yer almaktadır.
76- "... Şüphe yok ki şeytanın planı (tuzağı) daima zayıftır."
Müminler şeytanın hile ve düzenleri karşısında korkuya kapılıp dehşete düşmemeleri için uyarılmaktadır. Çünkü şeytanın hilelerinin salih kullar üzerinde güçlü bir etkisi yoktur.
85- "Kim güzel bir işe aracılık ederse ondan kendisi için bir nasip olur; kim de kötü bir işe aracılık ederse onun da buna denk bir payı olur..."
Yararlı ve güzel bir işte yol gösteren, öncülük eden onu yapan gibidir. İyilik ve ecirden ona aracılık eden kimseler de nasip alırlar.
İslâm'a aykırı kötü bir işe aracılık yapan da o kötülüğü yapmış gibidir. Haksız bir talebin, kötü sonucun gerçekleşmesi için yapılan aracılık da yapana sorumluluk getirir; haksıza, zâlime, kötülük edene verilen cezanın benzeri bir ceza ona da verilir.
86- “Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile karşılık verin. Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.”
Mü’min, kendisine verilen selama daha güzeliyle mukabele etmelidir.
Selâmlaşma müslümanlar arasında bir ülfet, kaynaşma, sevgi aracıdır. Bu nedenle selâmlaşma Kur’an’da ve Sünnet’te teşvik edilmiştir.
Selâm verip alanlar birbirlerine Allah’tan “iyilik, esenlik, rahmet, bereket” dilemektedirler.
Bir müslümanın bir veya daha fazla müslümanla karşılaştığı zaman selâm vermesi sünnettir, birisi selam verince diğerlerinin onu alması farzdır.
93- “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”
Birçok âyet ve hadiste küfür/şirk dışındaki günahların tevbe ile ortadan kalkacağı, silineceği ifade edilmektedir.
Şu halde bu âyeti de “tevbe etmediğ, pişman olmadığı takdirde” şeklinde anlamak mümkündür.
94- “...Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek “Sen mümin değilsin” demeyin...”
Kendisini müslüman olarak ilân eden kişinin yalan söyleyip söylemediğini merak ederek araştırmak mümine düşmez.
Kesin olarak emin olmadıkça –şüphe üzerine– insanların küfürlerine veya düşmanlıklarına hükmedilemez.
135- “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın...”
Kişi, en yakını bile olsa, onun suç işlediğine, kanunlara aykırı davrandığına şahit olduysa bunu yetkililere bildirmek zorundadır.
Adaletin gerçekleşmesini engellemek için şahitlikten geri durmak, mahkemeyi oyalayan davranışlar içine girmek de yalancı şahitlik kadar adalete aykırıdır.
Âyet-i kerime, bazı durumları halktan gizlemek mümkün olsa bile Allah’tan gizlemenin imkânsız olduğunu vurgulamıştır.
140- "O, size Kitapta şunu indirmiştir: 'Allah’ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçmedikçe onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz.'"
Dinin alaya alındığı yerde –bunu engellemeye gücü yetmeyen mümin– oturmayacak, o yeri ve o kimseleri terk edecek, onlardan uzaklaşacaktır. Aksi takdirde bunu yapanların cüret ve cesaretleri artabilir. Böyle bir davranış karşısında tepkisiz kalan müminlerin kutsal değerlerine yönelik hassasiyetleri zaafa uğrayabilir.
Nitekim âyette geçen “Aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz” şeklindeki ağır uyarı, dini değerlere yönelik hakaret ve alay ifadelerinin açık veya kapalı bir şekilde devam ettiği yerde müminin tepki göstermesinin önemini vurgulamaktadır.
Böyle ortamlarda müminlerin vazifesi sükût etmemek, buna rızâ göstermemek ve bu davranışı engellemektir.
142- ...Onlar (münafıklar) namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler."
Kendilerini müslüman göstermek durumunda olan münafıklar cemaatle namaza iştirak etmek mecburiyetinde kalmaktadırlar. Bu ise onların zoruna gittiğinden, kendilerine ağır geldiğinden isteksiz davranmaktadırlar.
Namazı cemaatle kılmak samimi bir müminle münafığı ayıran kıstas olarak kabul edilmiştir.
143- "Arada bocalayıp duruyorlar; ne onlara, ne bunlara! Allah’ın şaşırttığı kimseye asla bir yol bulamazsın."
Kendi iradeleriyle yanlış yolu seçen kimseleri Allah zorla imana sevk etmez. Kendileri istemeyince –Allah da cebren imana getirmediğinden– kimsenin onları hidayete kavuşturması mümkün olmaz.
Münafıklar, devamlı bir huzursuzluk, açık vermeme korkusu, iki tarafı memnun etme arzusu içinde yaşamakta, ömürlerini böyle tüketmektedirler.
147- "Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size niçin azap etsin? Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir."
İman eden ve verilen imkânları yerinde kullanan, buna ek olarak diliyle de O'na şükranlarını sunan kula Rabbi niçin azap etsin?
İbadet ve iyilik yerine kötülüğe sapan kimseler, yaptıklarının karşılıklarını gördüklerinde kusuru Allah’ta değil, kendilerinde aramalıdır!
149- "Bir iyiliği açıklar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedicidir; O her şeye kadîrdir."
Kötülük yapandan, hakka tecavüz edenden şikâyetçi olma imkânı mümine verilmektedir.
Fakat taraflar için daha hayırlı olacaksa kötülüğü bağışlamak, üstünü örtmek, onu başkalarının duymasına imkân vermemek ahlâk ve fazilete daha uygun bir davranış olarak tavsiye edilmektedir.
Yüce Allah bağışlayıcıdır, en asi kullarını bile affeder ve onlara rızık verir.
Kişi, Allah’ın Rahman ismini kendi karakterinde yoğurmalı, mümkün mertebe kendisine yapılan kötülükleri affetme yolunu seçmelidir.
5. CÜZ/ DUA ÂYETİ
NİSÂ SÛRESİ
75- “(Rabbimiz)... Bize tarafından bir dost gönder, bize katından bir yardımcı yolla!”
“(Rabbenâ)... Vec’al lenâ mil-ledünke veliyyâ. Vec’al lenâ mil-ledünke nasîrâ
(رَبَّنَا) ...وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصٖيراًؕ
(Bu metin DİB Kur’an Yolu Tefsiri’nden istifade edilerek hazırlanmıştır.)