Allah’ın Rasulü : “Merhamet edene Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.”[1] uyarısı ile merhametin varlık âleminin bekası için bir emniyet kaynağı olduğunu ifade etmiştir. Hadiste merhamet ettiğimizde neye mazhar olacağımız ve merhametsizlik ettiğimizde ne ile imtihan olacağımızın belirtilmemesi tüm kainatın huzur ve mutluluğunun insanın eylemlerinin özü olan merhamette gizli olduğuna dikkatimizi çeker. Dolayısıyla merhamet rahmete, merhametsizlik ise vahşet ve şiddete çağrıdır. Tüm bu yönleri ile Rahmani bir lütuf olan merhamet ferdi, içtimai ve kevni düzenin devamını tesis ve tahkim eden ilahi bir yasadır. Acıların, savaşların ve trajedilerin yaşandığı bir dünyada ulvi bir değer, mutluluğun konforda arandığı bir dünyada yitirilmemesi gereken ahlaki bir ziynettir. Rahmetten neşet eden merhamet Allah’a muhabbetin, mahluka şefkatin bir alametidir. Fıtrat ve hikmet hali olan merhamet tüm yaratılana gönül gözü ile bakabilmektir. Zihin dünyamızda kelime olmaktan öte ruh dünyamızda bir duyuş ve derinlik halidir.
Doğumdan ölüme, yağmurdan onun sebebi ile yeşeren nimete, rahmet yüklü kitaptan merhamet timsali peygambere varıncaya değin her şey “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.”[2] buyuran Allah’ın eseridir. İşte bu sebeple Rahmet Peygamberi varlığa merhamet nazarı ile muamelede bulunmanın her işimizde Rahman’a sığınmaktan geçtiğini besmele ile dikkatlerimize sunar. Nitekim Peygamberimiz, “besmelesiz yani Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlanmayan her işin değersiz olduğunu”[3] bildirmiştir. Rahmetin tecelli etmediği bir yürekte merhametin de yeşermeyeceğini ve müminin tüm amelini tezyin etmesi gereken merhametin kalplere hapsedilemeyecek kadar engin bir rikkat hali olduğunu ifade etmiştir.
Tüm hayatını merhamet üzere yaşamış olan Allah’ın Rasulü,“ Allah’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz.” buyurur. Sahabilerin “Ya Rasûlallah! Hepimiz merhametliyiz.” cevabını vermeleri üzerine Peygamberimiz (sav) : “Benim kastettiğim merhamet, sizin anladığınız anlamda yalnızca birbirinize olan merhametiniz değil, bilâkis bütün yaratılanlara şâmil olan merhamettir.”[4] buyurur. Bu hadis merhametin sadece yakınımızda olanı duymak ve görmek olmadığını bundan daha yüce bir değer olduğunu dikkatlerimize sunar. Yine bir başka hadislerinde “Size ancak zayıflarınız sebebi ile yardım ediliyor ve rızık veriliyor.” [5]İfadesiyle güçlünün neden zayıfların farkında olmaları gerektiğine işaret eder. Dolayısıyla merhamet ve şefkat kendini mahrumun ve muhtacın yerine koyabilmek, ona kendimiz gibi bakmak hatta onda kendimizi görebilmektir. Ümmetinin gönlünde tüm mahluka dair merhamet tohumu ekmeyi amaç edinmiş Allah’ın Rasulü karşılaştığı her bir olumsuz davranışta ashabını uyarmak sureti ile insanlığa örnek olacak bir merhamet medeniyeti inşa etmiştir. Örneğin hayvanların zevk için dövüştürülmesi ve öldürülmesini, onların hedef yapılmasını ve dağlanmasını, onlara gücünün üzerinde yük yüklenmesini yasaklamıştır. Hatta çölde susuz köpeğe su verenin Allah’ın mağfiretine mazhar olduğunu, kedisini aç bırakmak sureti ile ölüme terk eden kadının cehenneme götüren bir amel işlediğini haber vermiştir. Yoksul, kimsesiz ve yetimlerin sıkıntılarını onları incitmeden ve rencide etmeden gideren Allah’ın Rasulü, sıkıntılarını giderememesi durumunda güzel sözle teskin ederek ümmetine örnek olmuştur. Kadınların ve çocukların hakları hususunda sürekli uyarılarda bulunmuştur. Uhut’ta dişi kırıldığında ve birçok ashabı şehit edildiğinde kavmim bilmiyor affet diye dua etmesi, güçlü olduğu halde Mekke’ye tevazu ile girip af yolunu seçmesi nasıl bir şefkat ve merhamete sahip olduğunu gösterir. Ashabını ağaç dikmeye teşvik etmesi, çevrenin temiz tutulmasını ve su kaynaklarının kirletilmemesini emretmesi içinde yaşadığı dünyaya emanet bilinci içerisinde merhamet ile yaklaştığını gösteren tarihi hakikatlerdir.
Bugün insanlık sahip olmakla iftihar ettiği hiçbir şeyin kaybettiği şefkat ve merhametin yerini alamayacağını idrak etmek zorundadır. Haz, hız ve hırs üçgeninde kibir ve ben merkezci duruşuyla merhamet ve şefkati yitirerek nasıl krizler yaşadığını yeniden düşünmelidir. Şefkatten yoksun yüreklerin kin, öfke, nefret ve intikam ile neyi amaçladıklarını tezekkür etmelidir. Barış dururken neden savaşın körüklendiğini, yaşatmak asıl iken öldürmenin neden öncelendiğini, sağlık dururken neden silaha yatırımların zirvede olduğunu tefekkür etmelidir. Merhametten yoksun teknolojinin kurbanı olarak kirlettiği havanın, tükettiği suyun, yok ettiği ormanların ve bozduğu dengenin nasıl bir kaosa sebep olduğunu tahayyül etmelidir. En çok şefkat göstermesi gerekenlere en büyük merhametsizliği nasıl yapabildiğini, “Allah’ın doyurmadığını biz mi doyuracağız?”[6] diyen vicdanları yeniden iman ve insanlık eleğinden geçirmelidir. Dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti ve kültürü gibi sebeplerle yargılanan, dışlanan, ötekileştirilen ve hatta ölüme sürüklenen hıçkırıklarını duymadığı çocukların, haykırışlarını duymadığı kadınların, kendisinden uzaklaştırdığı yaşlıların, kimsesiz, yetim ve muhtaçların nasıl bir çaresizlik yaşadıklarını yüreklerinde hissetmelidir. Kısacası insanlık, istikbali için mana dünyasını yeniden derin ve çok yönlü bir muhasebeye tabi tutmalıdır.
Bugün insanlığın muhtaç olduğu merhamet Allah Rasulü’nün şu hadisinde gizlidir. “Bir gün bir adam Hz. Peygamber (sav)’in huzuruna gelerek kalbinin katılığından şikayet eder. Peygamber Efendimiz ona şu tavsiyede bulunur: Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakiri doyur, yetimin başını okşa! “Şüphesiz acıma, merhamet duygusu Rahman’dan bir cüzdür.”[7] Bugün tokluktan ölenlerin açlıktan ölenlerden daha çok olduğu bir çağda yaşıyoruz. Böyle bir dünyada merhameti egemen kılmanın yolu Allah ve âlem ile olan bağımızı yeniden tesis etmek ve hesap verme bilincini sürekli canlı tutmakla mümkündür. Tarihin her döneminde olduğu gibi bu asırda da yerin altından ve üstünden gelecek tüm musibetlerden emniyette olabilmek, yerin üzerindekilerinin şefkat ve merhametine emanettir. “Merhameti kendisine ilke edindiğini”[8] bildiren Rabbimiz kullarından “Allah’ın rahmetinden ümit kesmemeleri gerektiğini”[9] hatırlatır. Bu ilahi vaad mümine gerek kendisi gerekse de tüm varlık için umut olma sorumluluğu yükler. Nitekim Allah’ın Rasulü “Merhamet ancak kalbi katılaşmış inançsız bedbahtların kalbinden kaldırılmıştır.”[10] buyurarak bir müminin merhamet ve şefkat yoksunu olamayacağını söyler. Ve “Müminleri birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.”[11] diyerek nasıl bir hassasiyete sahip olmamız gerektiğini söyler. Rahmet ayı Ramazanın merhamet ve şefkatimizi çoğaltmaya vesile olması duasıyla...
[1] Tirmizi, Birr, 16; Ebu Davud, Edep, 58
[2] Araf Süresi, 7/156
[3] İbn Hanbel, II, 360
[4] Hâkim, Müstedrek, 4,185/7310
[5] Buhari, Cihad, 76
[6] Yasin Süresi, 36/47
[7] Buhari, Cenaiz,32; Müslim, Cenaiz, 11
[8] Enam Süresi, 6/12-54
[9] Zümer Süresi, 39/53
[10] Tirmizi, Birr, 16; Ebu Davud, Edep, 58; Hakim, Müstedrek, Tevbe ve İnabe, 7632
[11] Buhari, Edep, 27; Müslim, Birr, 66