"عَنْ قَيْسِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ: "أَمَرَنَا رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) بِصَدَقَةِ الْفِطْرِ قَبْلَ أَنْ تَنْزِلَ الزَّكَاةُ، فَلَمَّا نَزَلَتِ الزَّكَاةُ لَمْ يَأْمُرْنَا وَلَمْ يَنْهَنَا وَنَحْنُ نَفْعَلُهُ
Kays b. Sa’d (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sas) zekât emri indirilmeden önce bize fıtır sadakasını vermemizi emretti. Sonra zekât emri inince bize (fıtır sadakasını) ne emretti ne de bizi (bu sadakayı vermekten) menetti. Biz de fıtır sadakası vermeye devam ediyoruz."
(N2509 Nesâî, Zekât, 35; İM1828 İbn Mâce, Zekât, 21)
***
عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ قَالَ: كُنْتُ مَعَ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فِى سَفَرٍ... ثُمَّ قَالَ: "أَلاَ أَدُلُّكَ عَلَى أَبْوَابِ الْخَيْر:ِ الصَّوْمُ جُنَّةٌ، وَالصَّدَقَةُ تُطْفِئُ الْخَطِيئَةَ كَمَا يُطْفِئُ الْمَاءُ النَّارَ، وَصَلاَةُ الرَّجُلِ مِنْ جَوْفِ اللَّيْلِ’ قَالَ: ثُمَّ تَلاَ ﴿تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ﴾ حَتَّى بَلَغَ ﴿يَعْمَلُونَ
Muâz b. Cebel (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (sas) ile bir yolculuktaydım... Sonra (Allah Resûlü (sas)) şöyle buyurdu: "Sana hayır kapılarını bildireyim mi? Oruç bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve (hayır kapılarından) biri de kişinin gece kalkıp namaz kılmasıdır." Ardından, "Onlar, korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah (cc) için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez." (Secde, 32/16-17) âyetlerini okudu..."
(T2616 Tirmizî, Îmân, 8)
***
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: فَرَضَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) زَكَاةَ الْفِطْرِ طُهْرَةً لِلصَّائِمِ مِنَ اللَّغْوِ وَالرَّفَثِ وَطُعْمَةً لِلْمَسَاكِينِ، مَنْ أَدَّاهَا قَبْلَ الصَّلاَةِ فَهِىَ زَكَاةٌ مَقْبُولَةٌ، وَمَنْ أَدَّاهَا بَعْدَ الصَّلاَةِ فَهِيَ صَدَقَةٌ مِنَ الصَّدَقَاتِ.
İbn Abbâs (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah (sas) hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır."
(D1609 Ebû Dâvûd, Zekât, 18; İM1827 İbn Mâce, Zekât, 21)
***
عنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ: فَرَضَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) زَكَاةَ الْفِطْرِ صَاعًا مِنْ تَمْرٍ، أَوْ صَاعًا مِنْ شَعِيرٍ عَلَى الْعَبْدِ وَالْحُرِّ، وَالذَّكَرِ وَالْأُنْثَى، وَالصَّغِيرِ وَالْكَبِيرِ مِنَ الْمُسْلِمِينَ، وَأَمَرَ بِهَا أَنْ تُؤَدَّى قَبْلَ خُرُوجِ النَّاسِ إِلَى الصَّلاَةِ.
İbn Ömer (ra) şöyle demiştir: "Allah Resûlü (sas) fıtır zekâtını köle-hür, erkek-kadın ve küçük-büyük bütün Müslümanlara bir sa’ hurma yahut bir sa’ arpa miktarı farz kıldı. Ve bunun, insanlar bayram namazına çıkmadan önce verilmesini emretti."
(B1503 Buhârî, Zekât, 70)
***
Kıble’nin Mescid-i Aksâ’dan Kâbe-i Muazzama istikametine çevrilmesinden bir ay sonra, takriben hicretin on sekizinci ayı başlarında Ramazan orucu farz oldu. Hz. Peygamber (sas) o sene Müslümanlara fıtır zekâtı vermelerini emretti. O zaman (aynî/nakdî mallardan alınacak olan) zekât emri henüz gelmemişti. Allah Resûlü’nün (sas) en yakın hizmetkârlarından olan, dehasıyla ve cömertliğiyle meşhur Medineli sahâbî Kays b. Sa’d b. Ubâde (ra), fıtır sadakasının tarihi konusunda bizlere şu bilgiyi aktarmaktadır: "Biz Âşûrâ günü oruç tutar ve fıtır zekâtımızı da verirdik. Nihayet Ramazan ayı (orucu) (ile ilgili âyetler) nâzil oldu ve zekât emri geldi. Ancak fıtır zekâtı konusunda bir emir veya yasak gelmedi. Biz de fitrelerimizi vermeye devam ettik." Yine Kays’ın (ra), "Resûlullah (sas) zekâtı emreden âyetler indirilmeden önce bize fıtır sadakasını vermemizi emretti. Sonra zekâtı emreden âyetler inince bize (fıtır sadakasını) ne emretti ne de bizi (bu sadakayı vermekten) menetti. Biz de fıtır sadakası vermeye devam ediyoruz." dediği nakledilmektedir.
İslâm, insan hayatını düzenleyen birçok esaslar getirmiştir. Bunların en önemlisi insanlar arasında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma kültürünü yerleştirmeye yönelik getirdiği hükümlerdir. Zekât ve sadaka toplumun farklı kesimleri arasında köprü kuran, fertler arası duygusal gerilimi engelleyen, sosyal barış ve huzuru temin eden çok önemli bir dinî yükümlülüktür. Bu bakımdan dilimize ‘fitre’ olarak yerleşen fıtır sadakasının Ramazan Bayramı öncesinde yerine getirilmesi istenen malî bir ibadet olması manidardır.
‘Fıtrat’ kelimesinin, yarmak, ikiye ayırmak, kesmek, yaratmak, icat etmek mânâlarına geldiği dikkate alınırsa ‘fıtır sadakası’ ifadesinde şu iki mânâ ön plana çıkmaktadır. Birincisi; fıtır, ‘oruç bozma’ veya ‘Ramazan’ın sona ermesi’ anlamlarında kullanıldığı için bu sadakaya fıtır sadakası denmektedir. Nitekim Basralı âlim Hasan-ı Basrî’nin (ra) aktardığına göre sahâbeden Abdullah b. Abbâs (ra) Basra’da vali iken Ramazan’ın sonunda yaptığı bir konuşmasında Müslümanlara hitaben, "Orucunuzun zekâtı olan fitrenizi veriniz." demiştir. Diğer yandan; fıtratın, kişinin yaratıldığı tabiatı ve özünü ifade etmesine paralel olarak ‘can veya baş zekâtı/sadakası’ anlamında (sadakatü’n-nüfûs) kullanıldığı için bu isim verilmiştir. Bu bakımdan fıtır sadakası, kişinin, hem kendisinin hem de velâyeti altındakilerin canını bağışladığı için Allah’a bir şükran borcunu ifade etmektedir. Bu sadaka, hadis kaynaklarımızda daha çok ‘fıtır sadakası’ ’fıtır zekâtı’ ’oruç zekâtı’ ve ‘Ramazan sadakası’ şeklinde geçmektedir.
Şüphesiz ki Ramazan’da mânevî bir iklimin oluşmasını sağlayan şey, bu ayda yapılan taat ve ibadetlerin yoğunluğudur. Oruç ve namaz gibi sosyal yardımlaşma ve dayanışma da bu ibadetlerin bir parçasıdır. Bu yüzden Ramazan, müminin sadece bedenen değil malı ile de kul olmasının gereğini yerine getirdiği bir aydır. Abdullah b. Abbâs (ra), Hz. Peygamber’i (sas) insanların en cömerdi olarak nitelerken, onun cömertliğin zirvesinde olduğu zamanın ise Ramazan ayı olduğunu belirtmektedir. Ramazan’ın mânevî atmosferini oluşturan oruç, namaz ve sadaka, bir hadiste ‘hayır kapıları’ olarak ifade edilmiştir. Muâz b. Cebel’in (ra) anlattığına göre, Hz. Peygamber (sas) bir yolculuk esnasında kendisine, "Sana hayır kapılarını bildireyim mi? Oruç bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve (hayır kapılarından) biri de kişinin gece kalkıp namaz kılmasıdır." buyurmuş ve ardından, "Onlar, korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez." âyetlerini okumuştur. Efendimizin (sas) benzer bir nasihati Rıdvan Biati ashâbından Medineli Kâ’b b. Ücre el-Ensârî’ye (ra) de yaptığı rivayet edilmektedir.
Fıtır sadakasının yıllık oluşu, Ramazan ayı gibi insanların ibadete yoğunlaştığı, ruhanî hayata daha da özen gösterdiği bir zamanda ödenmesi son derece anlamlıdır. Fıtır sadakası, gündüzü oruçla, gecesi namazla ihya edilen Ramazan ayının bereketidir. Oruç ile bedenini arındıran Müslüman, fıtır sadakası ile de bayrama erişmenin şükrünü eda eder. İbn Abbâs’tan (ra) rivayet edilen bir hadis, hem fıtır sadakasının hikmeti hem de ne zaman ödeneceği konusunda bizleri aydınlatmaktadır: "Resûlullah (sas) hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır."
Fıtır sadakalarının bayramdan önce verilmesi istenmektedir. Böylece fakir Müslümanların yiyecek ve giyecek gibi bayram ihtiyaçları giderilmiş ve onlara bayram sevinci tattırılmış olacaktır. Fakirler bu sayede bayrama hazırlıklı girecek, bayramda kendilerini yalnız ve garip hissetmeyeceklerdir. Abdullah b. Ömer (ra), Allah Resûlü’nün (sas) ashâbına fıtır sadakasından yedirmedikçe Ramazan Bayramı günü (bayram namazına) çıkmadığını nakletmektedir.
Ramazan ayının son günü güneşin batması Ramazan ayının bitmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla fıtır sadakasının —Peygamberimizin (sas) uygulamasına binaen— bayram namazına gitmeden önce verilmesi müstehaptır. Bununla birlikte bilginler, yine Hz. Peygamber’in (sas) hadislerinde ifade edilen yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesi amacına uygun olarak fitrenin bayramdan bir iki gün önce verilmesini teşvik etmişlerdir. Fitrenin bayramın birinci gününden sonraya bırakılması ise caiz değildir. Ancak zamanında ödenmemiş olmasından dolayı fitre yükümlülüğü sona ermez, her hâlükârda er ya da geç ödenmesi gerekir.
Fıtır sadakasının temel hikmetlerinden birisi, Ramazan ayını idrak eden ve oruç tutan müminin bu ayın mânevî bereketinden azamî derecede istifade etmesini sağlamaktır. Müminin, hac ve umre gibi uzun süren meşakkatli ibadetlerde olduğu gibi Ramazan ayında da, ibadetin kemalini zedeleyecek birtakım davranışlarda bulunması muhtemeldir. Böyle durumlarda malî kefaretler devreye girer ve o hatalar telâfi edilir. Bu şekilde ibadet kusurlardan arınmış olur. İşte bu hadis, fıtır sadakasının bu fonksiyonuna işaret etmektedir. Şayet mümin, Ramazan ayının gecesinde veya gündüzünde bu ayın saygınlığına halel getirecek birtakım kötü söz veya davranışlar sarf etmişse, verdiği fıtır sadakası sayesinde bu hatalardan ve günahlardan arınacaktır. Elbette nihaî olarak fıtır sadakasının teşriînde, özellikle bayram günlerinde fakirlerin ihtiyaçlarını giderme maksadının gözetildiğini unutmamak gerekir. Yani fıtır sadakası bir taraftan veren açısından bir arınma vesilesi olmalı, diğer taraftan alan kişinin maddî bir ihtiyacını gidermelidir.
Fıtır sadakasının hangi mallardan verileceği ilmihal kitaplarında detaylıca anlatılmaktadır. Türkçemizde daha çok ‘fitre’ olarak ifade edilen bu sadakanın Hz. Peygamber (sas) döneminde toplumun en çok kullandığı ihtiyaç ürünlerinden verildiğini görüyoruz. İbn Ömer’den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) fıtır sadakasını köle-hür, erkek-kadın ve küçük-büyük bütün Müslümanlara hurmadan bir sâ’ (sa’, bir hacim ölçüsü birimi olup yaklaşık 2.75 litreye tekabül eder) yahut arpadan bir sâ’ miktarı farz kılmış ve bu sadakanın insanların bayram namazına çıkmasından önce verilmesini emretmiştir.
Temel ihtiyaç maddelerinin zamanla değişkenlik arz edebileceği muhakkaktır. Bu durumda fıtır sadakasını hadiste yer alan hurma ve arpa gibi ürünlerle sınırlamak doğru değildir. Nitekim başka rivayetlere göre sahâbîlerin değişik mahsullerden de fıtır sadakası verdiklerini görmekteyiz. Ebû Saîd el-Hudrî şöyle söylüyor: "Biz fıtır sadakasını; buğday, arpa, hurma, keş/çökelek veya kuru üzümden Hz. Peygamber’in sa’ı (ölçeği) ile bir sa’ verirdik." Bir başka rivayette Ebû Saîd el-Hudrî (ra), "Yediklerimiz de zaten arpa, kuru üzüm, keş ve hurma idi.’ ilâvesinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Efendimiz (sas), ekonomik şartları ve çevresel faktörleri gözeterek fıtır sadakasını, insanların ellerinde bulunan temel yiyecek maddelerinden vermelerini istemiştir.
Fıtır sadakası aynî olarak verilebilir. Daha doğru bir deyişle, Hz. Peygamber (sas) zamanında öyle verilirdi. Ülkemizde de bu böyledir. Cebinde nakit parası olmayan bir çiftçi elbette para veremez. Ama aynı şahıs harmanının başında bir ölçek fındık, kuru fasulye, nohut, buğday, arpa, kuru üzüm gibi mahsullerden daha rahat ve bolca verebilir. Bu noktada herkesin elinde bulunan maldan bu sadakayı vermesi bakımından önemlidir. Bir Müslüman eğer kuru üzüm sergisi başında ise ondan un veya hurma ile fıtır sadakası istemek, ona zorluk çıkarmaktır. Ayrıca fıtır sadakasının nihaî maksadını düşündüğümüzde, günümüzde bu sadakanın sadece hadiste ifade edilen yiyecek maddelerinden verilmesi gerektiği sonucunu çıkarmak yanlıştır. O dönemde bir fakirin bir ölçek hurma veya buğday ile önemli bir ihtiyacını karşıladığı göz önüne alınırsa, buradaki temel maksadın bir kişinin bir günlük yiyeceğini sağlamak olduğu anlaşılacaktır. Bu ihtiyacın nakit para ile karşılanması da mümkündür. Nitekim ülkemizdeki uygulamalar bu yöndedir. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, günlük ihtiyacın tespiti yapılırken fitreyi alanın değil, verenin hayat standardı esas alınmalıdır. Nitekim Kur’an’da yemin kefaretini belirleyen âyette, "Ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hâllisinden on fakire yedirmek." şeklinde bir ölçü ifade edilmektedir. Bu âyet, fakire ikramda bulunurken nasıl bir kıstas tayin edilmesi gerektiği konusunda bizlere ışık tutmaktadır.
Dinimizde insanın yararlanması için, görünüşte sanki dinî ve dünyevî ayrımı yapılabilecek tarzda, vergiler, hayırlar, yardımlar ve mal ile ilgili ’elden tutma’lar öngörülmüştür. İyi düşünülünce hepsine birden ‘dinî ve aynı zamanda dünyevî’ demek mümkündür. Ama hepsinde ortak nokta insanların ondan faydalanması ve Allah’ın hoşnut kılınması hususudur. Dolayısıyla fıtır sadakasında da hedefin, Allah’ın (cc) rızası ve insanların yararı olduğu görülecektir. Bu sadakanın tezkiye yönü de diğer ibadetler gibi, kula yönelik bir yardım ve istifade olsa gerektir.
Fıtır sadakası, günümüzde Müslümanlar arasında titizlikle riayet edilen malî bir ibadettir. Bunda miktarının az olmasının da etkisi olabilir. Bu yüzden fitrenin miktarının çok az olduğu yönündeki birtakım yorumlar ihtiyatla karşılanmalıdır. Dinî otoritelerce her yıl takdir edilen miktar elbette az nüfuslu aileler için düşük bir meblağdır. Ancak fıtır sadakasının miktarı arttırıldığında kalabalık ailelerin bu ibadeti yerine getirmelerinde ciddi sıkıntılar yaşayacakları da unutulmamalıdır. Diğer yandan zengin ülkeler için sünnet ile belirlenen fıtır sadakası miktarı belki maddî olarak çok şey ifade etmeyebilir. Ama dünyanın muhtaç mıntıkalarında böyle bir küçük yardım rahmetin ta kendisi olacaktır.
Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam