Afrika kıtasının tam ortasında yer alan, keşfedilmemiş bir ülke Çad Cumhuriyeti. Hakkında çok şey söylense de gelip görülmeden asla anlaşılamayacak ülkelerden birisi. İnsanı önce çarpan, sonrasında alışmaya zorlayan ve nihayetinde kişiye kendini oralı gibi hissettiren bir yer. İlk izlenim açısından burası, insanlığın bireyselleştiği, çoğu şeyin dünyaya taşındığı, akılların yorulup gönüllerin solduğu ve böylece insanların sebepli sebepsiz mutsuzluklar yaşadığı bir zamanda, kişiyi dinginleştirip kendiyle buluşturan ve onda daha önce hiç açılmamış sezgisel pencereler açan mütevazı bir ülke. Hatıraların duyu organları üzerindeki etkisinden olsa gerek, bu gizemli topraklara ayak basar basmaz teneffüs edilen havanın; insanı sevginin, kardeşliğin, rahmetin, bereketin ve huzurun yurdu Hicaz’a götürdüğünü söylemek mümkün. Bu öznel deneyim birçok yerde yaşanmakla birlikte, özellikle cuma namazlarında en yüksek seviyede hissediliyor.
Çad’ta yaşayan insanları, bilhassa Müslümanları okumak ilk başta kolay gibi gözükse de içine girildiğinde kişiyi gizemli, girift, anlamlı, ibretamiz, devasa bir dünya karşılıyor. Öncelikle Çadlı Müslümanların yaşayışında dikkat çeken en önemli detayların başında, ülke halkının deneyimleyip kanıksadığı dünyevi imkânsızlıklara rağmen inancından neşet eden ilke, prensip ve değerlerden asla taviz vermemeleri geliyor. Din eğitimi ve hizmetine ulaşma noktasında bazı sorunların yaşandığı ve özellikle gençlerin birtakım kötü niyetli girişim ve akımlarla karşı karşıya oldukları gözlemlenen Çad’ta, iman salabetinden dolayı her türlü zararlı teklif ve telkinin akamete uğradığını ifade etmek mümkün. Müslüman Çad halkının Yaratan ile kurduğu bu sağlam ve sarsılmaz bağın en önemli yansıması ise onların Hz. Peygamber’e (s.a.s.) duydukları muhabbet ve ihtiramda kendini gösteriyor. Tabiri caizse “Allah Resulü” denince akan suların durduğu Çad’ta Hz. Peygamber’in doğum günü, her yıl düzenlenen çeşitli etkinliklerle bir ay boyunca büyük bir coşku ile kutlanıyor. Okul ve resmi kurumların tatil edildiği Mevlid-i Nebi gününün sene-i devriyesinde, Çad’ın bazı büyük camilerinde Kur’an’lar okunuyor; Hz. Peygamber’i öven şiir ve ilahiler söylenip tesbihat çekiliyor.
Namazları vaktinde kılmaya son derece önem verilen Çad’ta, özellikle namazın cemaatle kılınması konusunda aşırı özen gösteriliyor. Bu sebeple yolda, çarşıda, pazarda veya herhangi bir yerde insanların hemen toplanıp cemaatle namaz kıldıklarını görebilmek mümkün. Kulaklara temas eden cılız bir ezan sesinin ardından adeta hayatın durduğu Çad’taki tüm Müslümanları, yaptığı işi bırakıp ibriklere doldurulmuş az miktardaki su ile abdest alarak hızlı adımlarla namaza yöneldikleri tatlı bir telaş içerisinde görmek, hayatın olağan akışı içerisinde rastlanabilecek fotoğraflardan biri. İşte burada küçük, kısa minareli, tek katlı, basamaklı minberi olmayan, vaaz kürsüsü ve mahfili bulunmayan gösterişten uzak mescitlerden taşan cemaat, toprak yollara yayılan kilimler üzerinde ağaçların gölgesinde namazlarını huşu ile eda ediyor. İnsanı çok farklı bir ruh hâline bürüyen, anlatılmaz yaşanır bir boyuta taşıyan bu namaz, aslında kişiye Afrika’nın ilk dersini veriyor: “Huzur, konforla elde edilmez!” Taşın, toprağın, suyun; hâsılı her türlü nimetin değerini bilen ve onlarla kurduğu bağ ile doğrudan Mevla ile buluşan bu toprağın insanlarındaki iman, onları başta namazda ve dahası hayatın tüm şubelerinde mutlu ve huzurlu kılıyor. Haddizatında modern insanın Yaratıcısından uzaklaşıp mutsuzluk denizinde vurgun yemesinin temel sebebi de tabiatla arasına koyduğu mesafe değil midir?
Müslümanların dünya ve ahirete dair yol haritasını tanzim eden Kur’an-ı Kerim’i okumaya, ezberlemeye ve hayata aksettirmeye yönelik Çad halkının büyük bir teveccüh ve iştiyakının olduğunu söylemek gerekir. Bu samimi gayretin vücut bulduğu en önemli mekânların başında ise sayıları ülke genelinde binleri aşan “halve” adı verilen hafızlık ve temel İslami eğitim kurumları geliyor. Buralarda verilen Kur’an eğitimi, öğrenciye “loh” denilen ince bir tahta üzerine, sondan başlamak suretiyle Kur’an’ı sayfa sayfa kömür ile yazdırıp ezberletme tekniği ile özdeşleşmiş durumda. Öğrenci, bir sayfayı ezberlemesinin ardından “levh-i mahfuz”u hatırlattığı ifade edilen bu tahtayı yıkıyor; sonra yeni sayfayı yazıp onu ezberlemeye devam ediyor.
Ülke geleneğinde yer alan ve büyük değer atfedilen önemli din eğitimi kurumlarından olan halvelerdeki eğitim faaliyetleri, bina ve iaşe açısından maalesef ideal olmayan şartlarda sürdürülüyor. Buna rağmen, etrafı çevrilmiş bir barakada veya bir mescidin yanındaki üstü kapalı, içinde hiçbir eşya bulunmayan mekânlarda öğrenim gören öğrencilerin yaşama sevinci gözlerinden; şükür cümleleri ise dudaklarından okunuyor. Onların böylesi imkânsız şartlar altında sürdürdükleri Kur’an yolculuğundaki hiç kaybetmedikleri sevinç, neşe ve heyecanlarına aziz milletimiz de yaptıkları devamlı yardımlarla katkıda bulunuyor ve bu vesileyle Çad’a gelenler, her defasında buradan yeni deneyimlerle ayrılıyorlar. Bu çerçevede unutulmayan enstantanelerden biri de başkent Encemine’nin dışında bulunan bir halvede, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından organize edilen “Hediyem Kur’an Olsun” kampanyası kapsamındaki bir ziyarette gerçekleşmişti. Kursta öğrencilere hediye dağıtılırken küçük bir öğrencinin, kendisine verilen balonu daha önce hiç görmediği için heyecan ve telaş içinde ne yapacağını bilememesi karşısında tüm heyet hıçkırıklara boğulmuştu.
Çad, potansiyelindeki keşfedilmemiş gücüyle insanı değiştirip dönüştüren özelliğe sahip bir ülke. Hayatın türlü zorluklarıyla kişiyi olgunlaştıran, onu zaaf, tamah ve ihtiraslarından arındırıp dinginleştiren bu ülke, bireysel değişim ve dönüşümün yanında toplumsal farkındalık ve dayanışma noktasında bireyin tıkalı tüm manevi menfezlerini açacak büyük bir potansiyeli de bünyesinde barındırıyor. “Gökte tevhit, yerde vahdet” anlayışının gerçek manada tüm yönleriyle hissedilip yaşandığı Çad’ta, birlik, beraberlik ve kardeşliğin kitapların arasından hayata döküldüğünü söylemek isabet dışı bir tespit olmasa gerek. Bu da Afrika’nın insana verdiği ikinci dersi, yaşamın asıl ritminden kopup örselenen kulaklara şöyle fısıldıyor: “Hayat ancak yaşandığında hayattır.” Normal şartlarda insanoğlunun hayatta karşılaştığı zorluk ve imkânsızlıkların psikolojik bütünlüğü bozarak karamsarlık, eylemsizlik ve son tahlilde bunalımla neticeleneceği düşünülürken, burada söz konusu durum tam tersine insanlar arasında “biz şuuru” ile perçinleniyor.
Ülke halkının kendi içindeki birlik ve beraberlik örnekleri sarsılmaz bir resim verirken, onlara yardım elini uzatan başta Türkiye Diyanet Vakfı olmak üzere, ülkemizden buraya gelen sivil toplum kuruluşlarının maddi-manevi yardımları bu kardeşlik hâlesini her geçen gün büyütüp besliyor. Bunun en önemli örneklerinden biri, başkent Encemine’ye yaklaşık 1000 kilometre uzaklıkta bulunan Abeşe şehrinde göze çarpıyor. 1850’li yıllarda Osmanlı subaylarının Mısır ve Sudan üzerinden Abeşe’ye gelip yerleştikleri; burada evlenip ticaret ile meşgul oldukları ve sonrasında farklı ülkelere göç ettikleri biliniyor. Bugün sekiz Osmanlı subayının kabrinin ve “Türk bahçesi” adıyla bilinen bir bölgenin bulunduğu Osmanlı bakiyesi ve emaneti Abeşe’de, milletimiz tarihin bize yüklediği sorumluluğu yerine getirme ve oradaki kardeşlerimizle arasındaki kadim bağı sağlamlaştırma fırsatı olarak, başta su kuyusu ve mescit olmak üzere diğer tüm yardım faaliyetleriyle onların yanında olduklarını her daim hissettiriyor.
Aziz milletimizin dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Çad’a gösterdiği bu teveccühün, yalnızca Müslümanın yeryüzünü imar ve ihya sorumluluğunun ve her daim kardeşinin yardımında olma şuurunun neticesi olduğu bu coğrafyada net bir şekilde müşahede ediliyor. Milletimizin Allah rızası dışında başka hiçbir karşılık beklemeksizin ülke halkına gösterdiği bu candan ilgi ve alakanın neticesinde Çad’ta, Hristiyanlık’tan İslam’a geçiş ile noktalanan birçok bireysel ve toplu ihtida örneklerine rastlamak mümkün. Bu da başta insanlık, sonrasında tarihi kardeşlik bağımızın bulunduğu bu topraklarda, Afrika’nın ortasına sıkışıp unutulduğunu zanneden kardeşlerine, unutulmadığını hasbi gayretleriyle ortaya koyan vatandaşlarımıza yönelik tarifsiz bir muhabbet beslendiğinin kuşkusuz en önemli göstergesi.
Tüm bunlar, her defasında mutluluk gözyaşlarıyla süslenen kardeşlik tablosunu, insan fıtratına en uygun din olan İslam’dan başka hiçbir nizamın gerçekleştiremeyeceğini açıkça ortaya koyuyor. Bu yönüyle Çad özelinde Afrika kişiye; bireyin, kendisine tüm renklerini veren vatanından başka bir coğrafyadaki insanlarla enteresan bir şekilde aynı duygu, düşünce, tutum, tavır, yaklaşım ve eylemlerde paydaş olmakla yüce dinimizin önemini, etki alanını ve eşsizliğini fark edebilme adına önemli bir fırsat sunuyor. Bu da gösteriyor ki Afrika, üçüncü ve son dersini bizlere çok uzaklardan seslenerek veriyor: “Kardeşlik İslam’da; o da en güzel Afrika’da yaşanır.”