Toplumların kültürü vardır. Aynı zamanda ailenin de kültürü vardır. Kültür, bir toplumun tarihinde oluşturduğu maddi ve manevi bütün değerleridir. Bir millete mensup olan her fert, o milletin kültürün, dilini, dinini, zevkini, inançlarını, gelenek ve göreneklerini beraberinde taşır. (R.Yazıcıoğlu, Dil-Kültür İlişkisi).
Toplumun en küçük yapısı olan aile esasında canlı bir organizmadır. Ailelerde oluşacak sağlam kültür zemini toplumu derinden etkiler.
Sosyolojik değerlendirmelerde tarım toplumu, sanayi devrimi, modernite gibi kavramlar çok konuşulur ve tartışılır. Bu tarihi süreçler toplumu ve tabii olarak aile kurumunu da derinden etkilemiştir. Bunların alt başlıkları da çok sayıda tartışma konularını oluşturur. Kadınların çalışma hayatına yoğun bir şekilde girmesi, aile bütünlüğü, çocukların eğitimi, kreşler vb. birçok başlık artık gündemimizdedir. Bir de günümüzde sosyal medya ile hem tartışma konuları çoğalmış hem de üslup konusunda rahatsız edici manzaralar artmaya başlamıştır.
Her türlü etkiye açık bir şekilde özgürlük (!) gibi sihirli bazı kavramların arkasına sığınarak toplumun sosyal gen yapısı değişmeye başladı.
Aile, kurum olarak bizim için bir kaledir ve sığınaktır.
Aile, sadece dört duvardan oluşan mekanik bir yapı değildir. Özellikle bazı programlarda aile mahremiyetini hiçe sayan, eşler arasında kalması gereken olayların uluorta ekranlarda konuşulması aile kavramı adına acı bir olaydır.
Bir yemek programında nimete veya kutsallara hakaret edilebiliyor. Yaşlıları namus konusunda olumsuz gösteren evlilik programları, bir kadının kendi kocası veya yakınlarına hakaret etmesi için zemin hazırlanabiliyor. Kendi kocasını çekiştiren veya mahremiyeti hiçe sayan paylaşımlar yapılabiliyor. Her türlü kutsal veya kutsala ait hususlar hırpalanıyor. İnsan merkezli bir bakış yerine ötekileştiren anlayışlar teşvik ediliyor. Mesela, yalnız ve özgür kadın vurgusu yapılarak ayrıştırıcı bir dil teşvik ediliyor. Ve aile kurumu örseleniyor.
Bir aile kurulurken ortaya konan tavırlar esasında kültür haritasını da örmeye başlar. Eski Türk filmlerinde de yer alan “ Allah’ın emri, peygamberin kavli ile geldik “ seremonisi ile başlayan ve büyüklerin ellerini öpün diye devam eden davranışlar aile kültürünü oluşturan temel taşlardır. Devamında söz, kına ve düğün alayı gibi belki her bölge ve şehre göre doku farkları olsa bile özünde bu mutlu olayı paylaşma ve güzelleştirme gayreti vardır.
Aile bireylerinin kendi aralarındaki konuşmalarında veya yazışmalarında kullandıkları dil son derece önemlidir. Kuş alayıyla uçar diyen atalarımız aile içindeki birliği vurgu yapmışlardır.
Dört atanın hakkı birdir diyen büyüklerimiz aile içinde büyük aileye vurgu yapmışlardır. Aile içindeki rollerine göre hitapları saygı ifade eden, ses tonundaki dikkat ailenin geliştirdiği bir kültürdür.
Eşlerin birbirlerine hitabı, yapılan bir hizmet karşılığında teşekkür ifade edilmesi; aynı şekilde yemek hazırlama, yemeğe birlikte oturma, hatta oturma şekli bile bir kültürdür. Bayramlar gibi özel zamanlarda evlerimizdeki mütevazı hazırlıklar, yapılan ziyaretler ve oradaki ikramlardan yapılan konuşmalara varıncaya kadar oluşturulan kültür bizim kendi değerlerimizdir.
Aile içindeki ibadet sorumluluğumuz etrafında oluşan değerler, okumalar, seccade, hac veya umre ziyareti yapıldı ise oralara ait objelerin başköşede bulundurulması, ihtiyaç sahibi komşu ve ailelere karşı özenli bir şekilde yapılan yardımlar bizim kültür meşalemizdir. Son yıllarda daha çok evlerimiz yerine dışarda bir mekânda da olsa aile merkezli iftar sofralarında buluşmalar bize ait ibadet kaynaklı kültür değerlerimizdir. Komşularla paylaşmadaki nezaket, gelen tabağın komşuya gönderilirken boş göndermeme telaşı ihmal edilmeyecek bir aile kültürüdür. Paylaşırken ve yardımlaşırken bile nezaket gösterme ciddi bir Müslüman aile kültürüdür. Şu tavrı hangi kültür de bulabiliriz ki? Bir anne kızına komşularından tuz istemesini söyler. Kızı da evde tuz olduğunu söyler. Annesi de der ki: “sevgili kızım evde tuz olduğunu biliyorum, komşular zaman zaman bizden ihtiyaç duydukları şeyleri istiyor, biz de isteyelim ki ihtiyaç duyduklarında çekinmeden kapımıza gelsinler “.
İbadetler ortak sorumluluklarımızdır. İbadetler etrafında oluşan kültür değerlerimiz vardır. Bu durum elbette aile içinde de önemlidir. Yemek saatleri imkânlar ölçüsünde namaz vakitlerine göre ayarlanırsa, mübarek geceler, ramazan ayı ve bayramlar gibi özel zaman dilimlerinde evdeki hazırlık, imkânlara göre hazırlanacak olan yiyecekler genç nesillerde değerleri ile tanışma imkânı sağlayacaktır. Aynı zamanda aidiyet kültürünü güçlendirecektir. Özellikle bayramlarda hala devam eden büyüklerin küçüklere verdiği bayram hediyeleri veya harçlıklar bize ait değerlerin aynı zamanda bir aile kültürü haline getirilmiş güzel örnekleridir.
Zor zamanlarda ortaya konan davranışlar aile kavramını besleyen temel kültür nefesleridir. Bir yakınımız vefat ettiğinde kaynağını sünnetten aldığımız yemek getirme hususu, salgın sürecinde yaşadığımız aile içi ve komşularla ilgilenme güzelliği ve bizi buna yönelten davranışlar aile merkezli kazandığımız kültür değerlerimizdir.