İhtilaf
Rahmet Muhammed Hamidullah hocamızla alakalı bir hatıra dinlemiştim. 1970’li yıllarda rü’yet-i hilal konferanslarına gözlemci olarak katılan hocamız program sonunda değerlendirme yaparken şunları söylemiş; sahabe de bu konuyu tartıştı. Ama onlar birbirlerinin boğazına sarılmadı.
Bir meselede ayrı ayrı görüşlerin ortaya çıkması anlamında kullanılan ihtilaf iki veya daha fazla insanın olduğu her yerde ve her konuda olabilir. Özellikle dini meselelerde nassların anlaşılması ve yorumlanmasında ilim tarihimiz zengin bir tecrübeye sahiptir. Ama şurası her Müslümanın ortak kanaatidir ki bütün müçtehitler içtihatlarını Kur’an ve sünnete dayandırmışlardır. Zaten başka türlüsü de olamazdı.
İnternet imkanı ile birlikte bilgiye hızlı ulaşım ve doğru-yanlış demeden hızlı paylaşım çoğaldı. Sosyal medya yoluyla da haberleşme ve insanların birbirlerine yazı üzerinden söz söylemeleri baş döndürücü bir hızla devam ediyor. Konular tartışılırken ehem-mühim konusu ihmal ediliyor. Futbol takımı tutar gibi kendi beyanı veya görüşünün tek doğru olduğunu düşünenler var. Başka birisinin veya birilerinin de haklı olma ihtimali üzerinde yeterince düşünülmüyor. Bir başka durum da dinin tek sahibi ve savunucusu gibi davrananlar var. Eleştiri ile hakaret karıştırılıyor. Kullanılan dil kırıcı, üstten bakan hatta aşağılayan bir hal alıyor. Efendimiz sahabeden yanlış yapanları uyarmak ve hatalarını düzeltmek için "içinizden birilerine ne oluyor ki" diye uyarırlarmış.
İfrat- Tefrit
Yapılan tartışmalarda özellikle sosyal medya paylaşımlarında kullanılan dilde zaman zaman çok yaralayıcı ifadeler görebiliyoruz. Bir başka husus ilim çevrelerinde konuşulacak olan hususlar, detaylar ve öncelikler uluorta tartışılıyor. Bu konuda avamın, yani sıradan her insanın alt yapısı olmadan konulara dahil olması, yorumlar yapması ve özellikle dil ve üslup gözetilmeksizin tartışılması farklı yönlere evriliyor. Kur’an ve sünnet özelinde yapılan tartışmalarda kavramlar, ıstılahlar, tarihçe, usul ve yöntem gözetmeksizin rastgele konuların tartışılması kimseye fayda getirmemektedir.
İlim tarihimizde de bizi üzen tartışmalar olmuştur. Ama müçtehit imamların birbirlerine olan ihtiramları ve saygıları apayrı bir değere sahiptir. Bunlardan birisi ve en güzeli de şudur: İmam-ı Şafii İmam-ı Azam’ın kabrinin bulunduğu camide namaz kılarken kendi içtihadına göre değil de İmam-ı Azam’ın içtihadına göre namazını kılar. Sebebi sorulduğunda kabirde yatan benden büyük bir alimdir, cevabını verir. Bu tevazu elbette ilmin gereğidir. Klasik metinleri okuma, mefhumu anlama ve önemlidir. Ancak doğrunun sadece o kitapta yazılı olan metinde aranması, fetva gibi son derece dinamik ve hassas olan bir mevzuda tek kalıp önerilmesi öncelikle ne kadar ilmidir?
Nassların anlaşılmasında ve yorumlanmasında yöntem/metodoloji konusu çok önemlidir. Bir ayet veya hadisin anlaşılmasında öncelikle yine Kur'an-ı Kerimin ne söylediğini bilmek ve diğer ayetlerle ilişkisini görmek gerekir. Sonrasında ise sünnet, ümmetin ortak kanaati ile itibar edilen müçtehitlerin görüşleri, dil, usul, tarih, uygulama ve sahip olduğumuz diğer imkânlar önemlidir. İçtihada açık olan konularda farklı düşünen bir ilim adamının kanaatlerini ilim cephesiyle cevap vermek veya itiraz etmek yerine kırıcı bir dil ile cevaplamak en hafif tabiri ile acizliktir.
Yarım asrı geçen bir sürede bu topraklarda dini bilgiyi topluma ulaştırmada yaygın olarak Başkanlığımız örgün olarak da imam hatip liseleri ve ilahiyat fakülteleri büyük emek vermektedir. Bu müesseselerin kötülenmesi (eleştirilmesi değil) toptan yanlış ilan edilmesi hangi akılla izah edilebilir ki? Elbette kurumların eksiği olacaktır. Görülen eksiklikler Müslümanlar için ortak değer olan ihtilaf ahlakı gözletilmeden yapılırsa ve toptancı bir dil ile tahkir edilir ise bunu Müslüman ahlakı ile nasıl bağdaştıracağız? Özellikle dini bilgi ve fetva başlığında Başkanlığımız Din İşleri Yüksek Kurulunun fetva, karar ve mütalaaları kurulduğu günden bu tarafa ilim hassasiyetiyle yürütülmüş ve yürütülmektedir. Bu husus ilim erbabı herkes tarafından teslim edilen bir husustur. Elbette ki ilim ehlinin ferdi farklı mütalaaları, görüşleri ve kanaatları olacaktır. İşte bunların ifade edilmesi ihtilaf ahlakına uygun yapılırsa rahmet olacaktır.
Tüketmek
Usul olmadan vusul olmaz sözü ilim ehlince çok iyi bilinir. Parçalı okumalar, zaman zaman da nefsi öne çıkmalar veya başka saiklerle Müslümana yakışmayacak üslup ve ifadelerle konuşma veya yazmalar çok üzücüdür. Şu unutulmamalıdır ki, bu durum öncelikle bunu yapanları tüketmektedir. Bu ciddi ahlaki bir problemdir. Toplum tarafından asla tasvip edilmeyen bu tavırlar, yine toplumda özellikle gençlerde farklı duyguların oluşmasına, daha da üzücü olan din ile aralarına mesafe koymalara sebep olmaktadır. Halbuki ilim tarihimizde gördüğümüz husus şudur ki, alimler eserleri ve çalışmaları ile bir sonraki nesle ışık tutmuşlar. Talebe konumunda olanlar seleflerinin çalışmalarını eleştirirken ilmi bir edep dairesinde yürümüşler. Her zaman tehlikeli olan şöhret günümüzde de her insan için önündeki en büyük tehlikedir. Farklı bir şeyler söylemek, aykırı söylemek veya nefsini öne çıkarmak kişinin gönlüne hoş gelebilir. Ama unutmayalım ki söz emanettir. Özellikle Kur’an ve sünnete dayalı bir söz ise bu durumda iki defa düşünmeliyiz. Yunus Emre ne güzel söylemiş değil mi? Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep, dediler ilim geride, illa edep illa edep!