Hayat inişleri ve çıkışları ile bir bütündür. Merhum Necip Fazıl’a “ Üstad, Türk futbolu hakkında ne dersiniz” diye sormuşlar.
O da cevaben şöyle demiş: “ Haliç’in neresinden su alırsanız alın hepsi aynıdır”. Fertlerin de toplumların da hayatında hiçbir şey birbirinden bağımsız değildir. Tarih sahnesinde yer alan, uzun süre varlıklarını sürdürentoplumlara baktığımızda durum daha iyi anlaşılır. Bir başarı var ise, bu tek bir konuda değil hayatı kuşatan bütün alanlarda geçerlidir. Herhalde en güzel örneklerinden birisi Osmanlı Devletidir. Osmanlı devletinin kuruluşu, yükselişi, durağanlığı ve çöküş süreçlerine baktığımızda toplumun bütün katmanları bir orkestra uyumu gibi ortak bir dil / yol / yöntem ile çalışmıştır. İlim, sanat, idare, üretim ve diğer konular birbiriile uyumlu bir şekilde yürümüştür. Tersinden çöküş ise sadece bir kurumda veya bir konuda değil, bütün kurumlar olumsuz etkilenerek çöküş devam etmiştir. Şüphesiz ilerleme ve çöküşlerde öncelikle ulemâ ve ümeranın sorumluluğu daha öndedir.
Dindarlık: Hayatı Kuşatır
Dindarlıkta ölçümüz hiç şüphesiz ki Hz. Peygamber (s.a)’dir (Ahzâb,33/21). Dinimiz sadece namaz ve oruç gibi ibadetleri emretmemiş, hayata dair temel kuralları da öğretmiştir. Özellikle farzlar ve haramlara karşı bakışımız bir ve bütündür. Yani farzlar arasında veya haramlar arasında ayrım yapamayız. Beden temizliği (taharet) konusu önemlidir. Ama kalb temizliği önemli değil mi? Hac ibadeti şartları tutan her Müslümana farz, peki anne-babaya hürmet ve komşuya eziyet etmemek dinin emri değil mi?
Parçalı okumalar ve bakışlar dindarlığımızı da zora sokuyor. Dinin emirlerinden hangisi olursa olsun yerine getirmek önemlidir ve güzeldir. Ama aynı zamanda her ibadetin hayata bakan yönü de yok mu? Mesela, namazın insanı kötülüklerden alıkoyacağını bildiren ayetten (Ankebût29/45) anlıyoruz ki, namazın hayata bakan yönü vardır. Namaz kişinin dindarlığı ile alakalıdır. Ama dindarlık seccadeye sıkıştırılan bir konu değil, bilakis seccadeden / namazdan ve diğer ibadetlerden beslenerek hayata bütüncül bakan bir anlayıştır.
Kaynaklara Bütüncül Bakmak
Her Müslüman için Kur'an-ı Kerim ve Sünnet vazgeçilmez iki kaynağımızdır. Kur’an ve sünneti anlamada usul / yöntem çok önemlidir. Usul ilmini ortaya koyan müçtehitler vahiyden hareketle bu ilmi inşa etmişlerdir. Bu itibarla usul çok önemlidir. Özellikle bazen gençler yaptıkları okumalarda gördüğü ilk ayet veya hadis ile kendine göre hüküm çıkarma gibi yanlışa düşüyorlar. Bir diğer husus biz okumalarımızda bütüncül bir çalışma yapmaz isek karşılaştığımız zor olaylarda yerinde ve zamanında tavır geliştiremiyoruz. Mesela, salgın sürecinde baktık ki Efendimiz (s.a) ‘in salgın ve benzeri durumlarda nasıl davranmamız gerektiğine dair beyanları varmış. Bunları elbette biliyorduk. Ama okumalarımızı abdest, gusül, orucu bozan konular ve buna benzer dar çerçeveye sıkıştırınca hayatın kalan kısmını kaçırıyoruz. Bu itibarla Kur’an ve sünnete bütün bakmalı ve okumalarımızı ona göre yeniden gözden geçirmeliyiz.
Seküler bir bakış, özellikle son yirmi-otuz yıldaçevremizde ve dünyada yaşananlar elbette bizi etkiliyor. Namazını kılan, orucunu tutan, hac ve umre konusunda gayretli olan insanımız hayata dair temel konularda aynı hassasiyeti gösteremeyebiliyor. Çok üzücü ve şaşırtıcı bir durum değil mi? İbadetlerin şekli / fıkhi yönü elbette önemlidir. Ölçüsüz ibadet olmaz. Ama her ibadetin hayata dair öğrettikleri / öğretecekleri yok mu? Bu itibarla fıkıh ve ahlak birlikteliğini hayata yansıtmaz isek dindarlığın meyvesini toplayamayız. Kuru bir akademik bilgi yığını halinde kalır. Belki kadim tarihimizde var olan Yunus Emre misali ibadetlerin pratik ahlak haline nasıl geldiğini yaşayarak gösteren rol modelleri esas almalıyız. Eline, beline ve dilinedüsturunu çağlar öncesinden öğreten büyükler dindarlığın sadece ibadetlere sıkıştırılmadığını, pazarda mal alıp-satarken, yolda eziyet veren taşı kaldırırken, komşuluk yaparken, yolda araç kullanırken, darda kalana el uzatırken yani hayatın her alanında iyiliklerin çoğalması ve kötülüklerin azalması için çalışmak olduğunu bize öğretmiştir. Bu konuda hem Kur'an-ı Kerim hem de hadislerde metin olarak kısa, ama anlam olarak hayata dair önemli güzellikleri anlatan âyet ve hadisler var. Bunlardan birisi de Asr (103/1-3) suresinde geçen ayetlerdir: iman, sâlih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye.