Ülkemizde son kırk yılda özellikle Başkanlığımızda ve ilahiyat fakültelerinde görev yapan kadroların yetişmesinde emeği olan hocalarımızın başında Savaş hocamız gelir.
Hocaların hocası ünvanını almaya hak kazanan ve ilk sırayı alacak olan hocalarımızdan birisidir Mehmet Savaş hocamız. Ve hatıratı Başkanlığımızca yayınladı: İlme Adanan Bir Ömür: Mehmet Savaş.
Her hocamızın hatıratı kıymetlidir. Son yıllarda çok sayıda hocamızın hatıratı yayınlandı. Özellikle ilim ehli hocalarımızın hatıraları kendi yaşadıkları döneme ait tarihe not düşmek adına son derece önemlidir. Büyüklerimizin ilim için yaptıkları yolculuk, karşılaştıkları zorluklar, hocaları ve o dönemin duygu ve düşünceleri gelecek kuşaklar açısından önemlidir. Bunun en güzel örneklerinden birisi muhterem Mehmet Savaş hocamızın hatıratıdır.
Oldukça geniş bir şeklide hazırlanan hatırata belki daha birçok bilginin/hatıranın yerleştirilmesi de mümkündür. Ancak ana hatları ile ilk olarak hocamızın memleketi Konya da hafızlığını tamamlaması ve Suriye’ye gidinceye kadar ki dönemi, ikinci olarak uzun yıllar Suriye de eğitimine devam etmesi, orada aynı zamanda bir camide imam hatiplik yapması ve sonra Türkiye’ye dönmesi vardır. Döndükten sonra da bir süre öğretmenlik yapmış ve Başkanlığımıza geçerek Haseki Eğitim merkezinde uzun yıllar hocalık görevini sürdürmüştür.
Suriye günleri, çektiği çileler, karşılaştıkları zorluklar, o dönemin siyasi çalkantıları, ama bütün bunların yanında yaklaşık on beş yıl süren fıkıh okumaları. Suriye günlerinde karşılaştığı birçok engel ve yakalandığı hastalıklar kendisini ilim yolundan alıkoymamıştır. Hocamızın hatırasından ; “Tabii Suriye yıllarında çok acı hatıralar yaşadık. Kurban bayramında odamızı kapatıp kendi başımıza mahzun mahzun oturduğumuz günler oldu; ne para var ne yiyecek... Bazen üzerimize gurbet ve hüzün çöker, gözlerimiz yaşarırdı. Bayramı böyle hüzünlü ve buruk geçirdiğimiz zamanlar oldu. Konya’da bize Arapça okutan hoca Efendinin acı veren bir cümlesi vardı: “Senin köyünün camından ve çamından ne bardak olur ne testi olur.” Hoca Efendiye kızdık ve kendi kendimize “Çamurlu iğretten oluyor da bizim oradan niye olmasın” diyerek ilim tahsili amacıyla gurbete gittik. Altı ayda hoca olur döneriz zannettik; fakat durumun hiç de öyle olmadığını anladık” (İlme Adanan Bir Ömür Mehmet Savaş,254.DIB Yay.)
Ailesinden uzun yıllar ayrı kalması ve eve döndüğünde sesini duyan yaşlı annesi ile olan hatırasını şöyle anlatır: “Mahalledeki bir takım genç kadınlar hemen koştular, geldiler “Sen benim kardeşimsin, gözüne bakayım sen misin?” falan… Mahallenin imamı iken ben onlara camide ders okumuştum. O yüzden onlar beni tanıdılar, rahmetli valideye seslendiler. Geldiğimi duyunca annem evden çıkarken taşların üzerine yüz üstü düştü. Neyse ki aldık içeri götürdük. dedi ki “Bizim çilemiz de, ömrümüz de doldu, oğlum senin çilen daha dolmadı mı? Bak ağlaya ağlaya sağ gözümü kaybettim, on üç, on dört seneden bu yana ömrüm hep ağlamakla geçti” (İlme Adanan Bir Ömür Mehmet Savaş, 265.DİB Yay.)
Mehmet Savaş hocamız özellikle kendi dönemin hocalarından hem okullarda hem de okul dışı ders halkalarında ciddi bir eğitim takip etmiş, hem okumuş hem de okutmuş. Hatıralarında Avusturalya’da bir ramazan ayında bir camide görev yapan Arnavut bir Müslüman kardeşimizin Suriye günlerinden öğrencisi olduğunu öğreniyoruz.(s.422)
Kendisine öğrencilik yapan, derslerine katılan veya sohbetlerine katılan herkes bilir ki hocamızın konuşma üslubu kendine has ve son derece açık ve anlaşılır bir yöntemi vardır. Hocamızın konulara hâkimiyeti, ders anlatışı, bize basit gibi gelen herhangi bir konuyu bile aynı ciddiyetle anlatması, vaaz ve irşat konusunda süre olarak uzun konuşmasına rağmen dinleyenleri sıkmayan üslubu ve talebelerine olan şefkati apayrı bir güzelliktir.
Özellikle meslektaşlarımızın ve ilim yolcularının hocamızın hatıratını okumalarını tavsiye eder, hocamıza ve muhterem eşlerine sağlık ve afiyet dua ederim.