Cenabıhak Teala Hazretleri insanı yarattı, bir takım sorumluluklarla vazifelendirdi. İnsanın bu vazifeleri yerine getirirken dünya imtihanını kazanmak için en mühim hususun kalbe sahip çıkmak yani zikreden bir dil ile şükreden, iman ile mutmain ve Rabbine teslim olmuş bir kalbe sahip olmak gerektiğini ifade buyurdu. Hatırlayın ayet-i kerimeyi: "O gün ne mal, ne evlat fayda verir. Ancak teslim olmuş bir kalple gelen müstesna." (Şuara, 88-89)
Sadece selim, samimi ve teslim olmuş bir kalple gelen bu kalbinin, kalbindeki imanın, kalbindeki teslimiyetin karşılığını ve faydasını görecektir. Cennetle görecektir, Cemalullahla görecektir. Kalbe sirayet eden hastalıklardan kalbi arındırmaya çalışmak, her Müslümanın en önemli vazifelerinden biridir. Namaz kılarken, abdestin nasıl alınacağını, namazın farzlarını; niyet etmeden, kıyamda durmadan, kıbleye yönelmeden, Kur’an okumadan, rukusuz ve secdesiz bir namazın olmayacağını öğrendiğimiz gibi; namazı bozan şeylerin neler olduğunu öğrenmemiz gerektiği gibi; namazda huşûyu nasıl yakalarız, kendimizi Rabbimize nasıl veririz diye gayret etmek, bunu da öğrenmek namazın farzlarını, abdestin farzlarını öğrenmek gibi gereklidir. Çünkü huşusuz kılınan namaz Rabbimizin istediği namaz değildir.
Allah korusun! Namaz kılarken yanımızdaki kişi beğensin diye, "ne güzel namaz kılıyor, ne muttaki adam, öyle güzel secdesi var, öyle güzel kıyamı var, öyle güzel duaları var ki" desinler diye namazımızı kılsak bu namazın bize Allah katında bir faydası olmaz. Bazen başladığımız namazda “Allahu Ekber” dediğimizi hatırlar, bir de selam verirken namazdan çıktığımızı fark eder arada kaç rekât kıldığımızı bile unutuveririz. Aklımız hesaba gider, ev işlerine gider, öfkelendiğimiz kişinin peşinden gider; namazda olduğumuzu unuturuz. Böyle bir namaz ister mi Allah (cc)? Hayır! "Yazıklar olsun namaz kılanlara, kıldıkları namazdan gafildirler." (Maun, 4-5)
Allah (cc) münafıkları anlatırken Nisa Suresinde: "Namaza kalktıkları zaman, tembel tembel, üşene üşene kalkarlar" buyuruyor. (Nisa, 142)
Üşene üşene, ne istediğimizi bilmeden, ne söylediğimizin farkında olmadan, Rabbimizin huzurunda durup da el açıp ettiğimiz duaları Allah kabul eder mi? Bilemiyoruz, Cenab-ı Hakk’ın rahmetine sığınıyoruz. Ama bizden öyle olmamasını istiyor Allah (cc). İhlas istiyor, huşû istiyor. Ramazan ayındayız. Orucu bozan şeyleri biliyoruz; küçük bir lokma bile yutsak, mesela su içersek orucumuz bozulur. Bunları öğrendiğimiz gibi dilim gıybete bulaşırsa orucuma zarar verir mi, ağzımdan hakaret, lanet çıkarsa orucumun sevabını alabilir miyim sorularının cevabını öğrenmek de farz mıdır? Evet. Yoksa aç dururuz, susuz dururuz ama ecir alamayız. Efendimiz (as)’ın; "Öyle oruç tutanlar var ki, tuttukları oruçtan kendilerine sadece açlık kalır" uyarısına muhatap oluruz.
Demek ki ihlas ve huşûyu temin için tedbir alıp gayret etmek en az farz ve vacipleri öğrenmek kadar önemli ve gereklidir.