Asıl olan ahiret saadetidir.
Dünya nasıl olursa olsun diyemeyiz elbette!
“Gündüzün bir bölümü” kadar hayat.(Ahkaf,35)
Böyle olunca dünyada yaşadıklarımız; sevinçlerimiz, üzüntülerimiz , kızgınlıklarımız, kırgınlıklarımız…ikinci planda kalıyor.
Ahiret hayatı dünyanın devamıdır.
Her yaptığımızın ebedi hayatta mutlaka olumlu ya da olumsuz bir karşılığı olacaktır.
Konuşurken, yiyip içerken, alıp verirken velhasıl bütün davranışlarımızı ahirete yansımaları bakımından değerlendirmek gerekir.
Kur’an ve Sünnet kaynaklı olmayan işlerimizin; inanç, kanaat ya da davranışlarımızın ahirette hesabını vermek, izahını yapmak mümkün değildir.
Ölümle başlayacak olan sonsuzluk yolculuğunda davranışlarımızın değerlendirileceği kıstas Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (sav) bize bıraktığı mirastır.
Bize imtihan için verilen cüz’i irade ve elimizdeki imkanlarla Allah’a rağmen ve O’na karşı olan hallerimiz ebedi hayatımızın ebediyyen hüsran olmasıyla sonuçlanacaktır.
İman ettiğimiz Kur’an-ı Kerîm bu hususu vurgulayan ayetlerle doludur.
“Azgın olanlar ateştedir; orada onların (öyle feci) bir nefes alıp vermeleri vardır ki! Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça orada [ebedî] kalacaklardır. Şüphesiz ki Rabbin istediğini yapandır. Mutlu kılınanlara gelince, onlar da cennettedir. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça bitmez bir lütuf olarak onlar da orada [ebedî] kalacaklardır.” (Hud,106-108)