Erzincan İl Müftüsü olarak görev yaptığım yıllarda yaşadığım bir hâdise, hiç unutmadığım ve unutamayacağım bir hâtıradır. Genç bir kardeşimiz bir gün müftülüğümüze geldi ve şöyle bir soru yöneltti:
KPSS’ye birkaç kez girdim ve hep 66-67 civarında puanlar aldım. Son girdiğim sınavda, önümde oturan başka bir sınav adayının kâğıdına bakarak ondan yedi sorunun cevabını kopya çektim. Girdiğim sınavdan 73 puan aldım. Yaptığım hesaba göre, o arkadaştan kopya çektiğim yedi sorunun cevabı da doğru çıkmıştı. Yani, ondan almış olduğum kopya ile, “70 puan barajını” geçmiş oldum. Şimdi ise, zabıt kâtipliği sınavı var önümde, ilana çıkıldı ve ben müracaat ettim, ilk on kişinin içerisine girdim, klavye/daktilo kullanımı testini geçmem gerekiyor, on parmak yazabilmem lazım ve ben klavyeyi çok iyi kullanıyorum. Bu testi geçmem garanti gibi gözüküyor. Ancak, mülakata girmezden evvel sınavda arkadaştan çekmiş olduğum kopya, aklımı kurcalamaya başladı:
“Şimdi ben kopya usulü kazandığım sınavla barajı aştım ve bu şekilde kâtiplik alımı mülakatına müracaatta bulundum, böylelikle ilk on’a girdim. Böylece mülakata girer ve kazanırsam ve böylece göreve başlarsam, benim kazancım helal olur mu?”
Soru belki bize garip gelebilir. “Allah Allah, böyle de hassas düşünce olur mu ki?” diyebiliriz. Ama hayır, normal zamanlarda Kur’an’ın prensiplerine göre çok sıradan, rutin ve doğal şekilde olması gereken bir düşünce ve hassasiyet meselesi bu. Çok doğru ve mutlaka sorulması gereken bir soru bu. Ancak, günümüzde helâl-haram düşünce ve sınırları birbirine karıştığı ve karıştırıldığı için, hassasiyetlerimizi kaybettiğimiz ya da zayıflattığımız için, şu anlattığımız hadise bile çok garip karşılanır bir hâle geldi.
Soruyu cevaplandırdım. Elbette, dedim… Sen, kopya usulü kazandığın bir sınavla hakikatte hak etmediğin bir puanı hak edip mülakata girdiğin ve başarılı olduğun için bu şekildeki bir muamele ile diğer hak sahiplerine haksızlık etmiş oluyorsun ve böylelikle elde edeceğin kazanç bütünüyle helâl olmaz.
“Teşekkür ederim hocam” dedi ve ayrıldı. Sonra takip ettim ve öğrendim ki, o kazandığı işe devam etmekten vaz geçmiş. Şimdi hâlâ özel bir şirkette çalışmaya ve helâl kazancının hassasiyetini yaşamaya devam ediyor.
“Kıyamet günü mahşer meydanında hesaba çekilirken kişi; nereden kazanıp nereye ve nasıl harcadığının hesabını vermedikçe bir adım öteye gidemez” denir ya; haksız kazançlarla, iltimas yoluyla, torpilcilerle, kopya ile, adam kayırmacılıkla, adamını bulup görmekle, rüşvet vermekle yapılan yerleştirmeler, verilen sınavlar, sahip olunan makam ve mevkiiler, mal ve mülkler, her nev’i kazançlar elbette bir bir hesaba çekilecek, kişi bunların hesabının yüzünün akıyla vermedikçe felâha ve huzûra kavuşamayacaktır.
“Hiçbir kul, kıyâmet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından hesâba çekilmedikçe bir adım dahî atamaz!” (Tirmizî, Kıyâmet, 1/2417)
Kul hakkı, kamu hakkı, çevre hakkı, Allah hakkı gözetilmemiş, bir şekilde bu haklara tecavüz etmek suretiyle elde edilen kazançlar kursaktan geçen haramlar olması hasebiyle ateşi celbeden davranışlardır ki, böyle hâllere düşmekten Rabbimizin engin merhametine sığınırız.
İş edinme usullerimiz, kazanma yollarımız, niyetlerimiz, gayretlerimiz, harcama yollarımız helâl ve meşru olmalıdır.