En güzel surette yaratılan insan, fizik dünyaya ve fizikötesi âleme yönelik boyutları olan bir varlıktır. Bu açıdan, insanın yaşadığı dünyayı ve nihai hakikat ahireti anlamlandırmadaki en önemli kazanımı, sağlam bir inancı benimsemesidir. Zira kişiyi istikamet üzere kılıp ebedi mutluluğa ulaştıracak yegâne hazine, onun kendisini, dış dünyayı ve son raddede Yaratıcıyı mutlak manada tanıyıp anlamlandırmasıyla taçlanan muhkem bir inanıştır. Söz konusu boyutun karar ve istikrar mekânı da hiç şüphesiz kalptir. Nitekim ilahi vahyin tebliğcisi, nebevi silsilenin son temsilcisi Hz. Peygamber (s.a.s.); “…Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi, doğru ve düzgün olursa bütün vücut iyi, doğru ve düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir” (Buhari, İman, 39) buyurarak bu hususa dikkat çekmiştir.
Zihin ve gönül dünyamızı aydınlatan Kur’an-ı Kerim’e göre, kişi ile anlamın nirengi noktası kalp arasında bizleri zevalden kemale eriştiren Rabbimiz yer almaktadır. Bu hakikat yüce kitabımızda; “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer…” (Enfâl, 8/24) ayetiyle tescil edilmiştir. Hal böyleyken, yeryüzünün öznesi ve şerefli varlığı insanın hayat rotasını, şeytanın ve nefsani arzularının çizmesi durumunda, kul ile Rabbi arasında rıza ve muhabbet yerine “hizlan” adı verilen bir ayrılık meydana gelmekte ve nihayetinde kalp süfli emellerin ve düşüncelerin işgaline maruz kalmaktadır.
Yeryüzü serüveninde, kendisini dünyada salaha ahirette felaha ulaştıracak yol işaretlerini gör(e)meyip kaçıran ve bunun sonucunda da bunalımlara maruz kalan insanoğlu için hayatı anlamlı kılacak yegâne kurtuluş reçetesi öze, hakikate dönüş ve yeni bir başlangıçtır. Böylelikle, örselenen gönüller inançla tazelenecek, aşınan değerler ibadetle onarılacak ve rutinleşen hayatlar iyilik ve doğruluk merkezli ahlakla güzelleşip huzura ve coşkuya dönüşecektir.
Modern zamanlarda inancın ve dinî değerlerin hayatın dışında tutulmaya çalışılması neticesinde insanı öteleyip maddeyi ön plana çıkaran, diğer bir ifadeyle özneyi nesneleştiren, biz şuurunu yok edip bireyselleşmeyi telkin eden, güç ve çıkar tutkusunu, tüketim iştahı ve aşırı dünyevileşmeyi vitrine koyan marazi bir anlayış hayatı kuşatmaktadır. Zihin, gönül, niyet ve vicdanlara kabz hali yaşatarak insanlığı madde ve mana boyutunda ciddi savrulmalara maruz bırakan ve böylece ruhen/bedenen tükenmenin eşiğine getiren bu hâkim yaklaşım, ruhi kirlenmenin asıl müsebbibi olarak manevi imarın önündeki en büyük engeldir. Bu sebeple, dünya ve ukba düzleminde anlam, fikir ve aksiyon planında sadakat, yeryüzü-gökyüzü arasında değer problemi yaşayan, karşılaştığı yaşam sorunları ile ilgili sebep-sonuç ilişkisi kuramayıp sağlıklı değerlendirmeler yapamayan insanı, öze dönüşün tüm kilitlerini kırıp fıtratıyla kaynaştıracak maruf bir yönelimle buluşturmak zaruret arz etmektedir.
Bugünkü gelinen noktada, bizi doğrudan Rabbimize yaklaştırıp imanımızı kuvvetlendirecek, O’nun emir ve yasaklarına uyma konusunda nefsimizi/irademizi güçlendirecek ve nihayetinde bizi sekinetle buluşturup pas tutan kalplerimizi cilalandıracak bir rehberliğe duyduğumuz ihtiyaç her türlü izahtan varestedir. Bu meyanda, insanlığın yolunu aydınlatacak deniz feneri mesabesindeki en önemli merkez, ilahi vahyin; “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır” (Ahzâb, 33/21) şeklinde tebcil ettiği, bütün güzelliklerin ve ahlaki erdemlerin en büyük ve en güzel temsilcisi olan Resul-i Ekrem’dir. O, hayatımızın kılavuzu olduğunda, bilgi bilgeliğe, tefrika vahdete, “ben”lik biz şuuruna, katı kalplilik merhamete, ümitsizlik umuda dönüşecek ve insanın değer sisteminin inkişafı gerçekleşmiş olacaktır.
Bu meyanda, bütün insanlık için en güzel örnek Peygamber Efendimizin hayatı, sözleri, tutum ve davranışları manevi rehberliğin örnekleri ile doludur. O, peygamberliği süresince hayata dair anlam inşa etme, yaşanan acı ve ıstıraplarla başa çıkma, bireysel, ailevi, sosyal problemlerin üstesinden gelme, hatalara ve pişmanlıklara çare arama konusunda çocuk, genç, yaşlı herkese, konumuna ve durumuna göre destek olup yol göstermiştir. Böylece Hz. Peygamberin inşa edip muhkem hale getirdiği, sonrasında saygın, nitelikli, ilim ve irfan sahibi âlimlerin, hayatını dine ve dinî değerlere adamış seçkin şahsiyetlerin üstlendikleri gönül doktorluğu vazifesi, günümüzde Diyanet İşleri Başkanlığımızın güzide mensupları tarafından deruhte edilmektedir. Alanında uzman ve tecrübeli kadrolarıyla Başkanlığımız, bireysel ve toplumsal ölçekteki manevi kriz ve ihtiyaçlara, doğru metodolojiyi, sahih dinî bilgi ve tecrübeyi merkeze alarak rehberlik etmektedir. Bu manada hastane, ceza infaz kurumu, huzurevleri, öğrenci yurtları başta olmak üzere hayatın her alanında milletimize manevi bakım ve rehberlik alanında hizmet vermektedir. Bundan sonraki süreçte de Başkanlığımız, hayatın anlamını yitirdiğine ve değersizleştiğine inanan, yaşanan sorunlar karşısında çaresizlik hisseden, suçluluk duygusuyla boğuşan, hastalık, ihtiyarlık, engellilik, doğal felakete uğrama, yoksulluk içerisinde bulunma gibi sebeplerle manevi dünyalarında desteğe muhtaç olan hayatlara dokunmaya ve her daim onların yanında olmaya devam edecektir.