Hz. Peygamberin içine geldiği dönemin adı: Cahiliyye toplumu idi. İnsanlık yaratılış ekseninden kaymıştı. Varlığa dair bakış, insan, eşyanın tanımı ve insan ile eşya arasındaki ilişkiler ağı tamamen alt üst olmuştu. O kadar ki özellikle kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi hadisesi belki bunun en uç örneğidir.
Hz. Peygamberin nübüvvetle görevlendirilmesi ile davetinin karşılığı daha ilk günlerden itibaren karşılık bulmaya başladı. Çünkü O’nun söyledikleri insanın fıtratına ait olan hususlardı. Ama Mekke dönemindeki karşı çıkanlar fıtratlarından çok uzaklaştıkları için bir türlü kabullenemiyordu. Ama Efendimiz ısrarla bütün baskı ve işkencelere rağmen davasını sürdürdü. Yani insanları yaratılışlarına uygun davranmaya, fıtrata çağırmaya devam etti.
Bu yıl Mevlid-i Nebi haftamızın konusu olan istikamet de esasında fıtrat üzere yürümektir. Fıtrat, yaratanı unutmamaktır. Bizi yaratan gönderdiği vahyi ve ilk muhatabı Peygamber Efendimiz ile esasında bizi yaratılışımıza döndürüyor, davet ediyordu. Hz. Peygamberin "Her doğan fıtrat üzere doğar." ( Müslim, Kader, 22) ifadesi bu açıdan çok manidardır. Her insan vahye muhatab olacak donanımda yaratılmıştır. Ama pusulasını / istikametini şaşırınca fıtratını değiştirmeye başlıyor.
Her Peygamber gibi bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas)’de toplumu her anlamda değiştirdi. İnsanı ve toplumu yeniden inşa etti. İnsanın insana ve insanın eşyaya ve dünyaya bakışını değiştirdi. Yani şaşan pusulasını düzeltti. Bunun en güzel örneklerinden birisi şudur: Enes'in (ra) naklettiğine göre, Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: "Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et." Bunun üzerine birisi, "Ey Allah'ın Resulü! Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zalimse ona nasıl yardım edeceğim?" dedi. Resulüllah buyurdu ki, "Onu zulümden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu ona yapacağın yardımdır." (Buhari, İkrâh, 7). Kişinin din kardeşinin yanlışına mani olması ve onu yanlışından döndürmesinin ona yardım olduğunu bize öğretmektedir.
Efendimiz toplumu inşa ederken hayata dair her şeyi yeni baştan ele almıştır. Aile, komşuluk, doğru sözlülük, alış-veriş, ihtilaf hali, hatta savaşta bile nasıl davranılması gerektiğini tüm insanlığa öğretmiştir. Çünkü O (sas), güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir. (İbn Hanbel, II, 381). Güzel ahlak hayatın her alanını kapsayan bir anlayıştır. Ve bunun en güzel örneklerinden birisi de bize istikamet üzere olmayı öğretmesidir. Nerede? diye bir soru aklımıza gelecek olursa, hayatın her alanında, diye cevaplarız. Efendimiz şöyle buyurdular: "Allah'a iman ettim de, sonra dosdoğru ol." (Müslim, Îmân, 62). İstikametin kaynağı imandır. Ve istikamet üzere olmak ise söylediğimiz sözden ürettiğimiz her işe kadar uzanır. O zaman niyette, sözde ve fiilde istikamet üzere olmak imanımızın gereğidir.