Sahabeden Rebîa B.Ka’b(r.a.) anlatıyor:
Ben, (bir yolculuk esnasında) geceleri (ola ki Allah Resulü’nün bir şeye ihtiyacı olur diye) Allah Resulü’nün (s.a.s.) yakınlarında geceliyordum. Bir defasında ona abdest alması için su ve ihtiyaç duyduğu başka şeyleri getirdim. Bunun üzerine "(bana olan bu hizmetine karşılık) benden (bir şey) iste!" buyurdu. Ben de "Cennette sana yakın olmak istiyorum" dedim. Rasûlullâh (s.a.s.) "başka bir şey isteseydin" dedi. Ben "ben bunu istiyorum" dedim. Bunun üzerine bana "öyleyse çok secde etmek suretiyle nefsine karşı bana yardım et" buyurdu.
Yazarın Kendi Sesinden Dinle
Hadiseden almamız gereken onlarca ders var:
Rasûlullah ile baş başasınız ve o size "iste!" diyor. Benden bir isteğin var mı diyor. Neler istemez ki insan… İsteyenler de olmuş nitekim. "Yâ Rasûlallâh! Duâ etsen de malım bereketlense... Duâ etsen de çoluk çocuk sahibi olsam, duâ etsen de sürülerim çoğalsa, vadi dolusu koyunlarım, develerim olsa…Duâ etsen de zengin olsam...!" diye. Rebîa sadece bir şey istemiş: "Yâ Rasûlallâh, cennette sana arkadaş olmak isterim." Başka da bir isteğim yoktur demiş Rasûlullâh’ın iki kez ısrarla sormasına karşılık... Ve sonunda ona şu tavsiyede bulunmuş: "Ey Rebîa, bu isteğine kavuşabilmek için secdelerini artırarak bana yardımcı ol!" Bu isteğine ulaşabilmek için secdeni çoğaltmalı, ahlâkını güzelleştirmelisin. İyi baba, iyi eş, iyi komşu, iyi evlat olmalısın. Ticaretinde, iş hayatında, memuriyetinde, sanatında, ziraatında… dürüst olmalısın. Hayırsever olmalı, sevgi ve merhamet dolu olmalı, sorumlu ve şuurlu yaşamalısın biçiminde derslerimizi çoğaltabiliriz.
Şu yukarıda zikredilen hadiseden çıkarılacak nice dersler ve ibretler var. İyiliğe iyilikle muamele etmekten tutunuz da, istemesini bilmeye, her işte yüksek himmet sahibi olmaya, nefsimizi arındırmak suretiyle bize verilecek olan nimetlere kavuşma konusunda kendimize bir vesile bulmaya ve hem kavlen hem de fiilen duâda bulunmanın insan için ne büyük kıymetinin olduğunu anlamaya varıncaya kadar…
Belki de Allah Resulü (s.a.s.) sahabesinin dünyevi bir şey isteyeceğini zannetmişti. Ama Rebîa öyle bir şey istedi ki… Hem cennetlik olmayı hem de cennette peygamberimize komşu olmayı. Öyle bir makamda bulunmayı istiyor ki… Allah Resulü kendisinin bir kul olduğunun bilincinde. Hidayet ve dalalet onun elinde değil. Kimin cennetlik kimin cehennemlik olacağını o belirlemiyor. Nitekim Rabbimiz ona "Sen sevdiğine hidayet edemezsin, Allah dilediğine hidayet eder." ( Kasas; 28/56) buyuruyor.
Yine, Peygamberimiz duasını alan kişiye "tamam sen bu işi olmuş bil" demiyor!
"De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Düşünmez misiniz?" (En’âm; 6/50)
Peygamberimiz (s.a.s.)in Rebîa’ya söyledikleriyle şu ifadeleri bizi hep aynı hedefe yönlendirmektedir:
"Kulum bana en çok kendisine farz kıldığım ibadetleri yaparak yaklaşır. (Farzları eda ettikten sonra) bir de nafileleri yaparsa bana yaklaşmaya devam eder öyle ki sonunda ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse,istediğini veririm. Bana bir şeyden sığınırsa sığındığı şeye karşı onu korurum." (Buhârî, Rikâk, 38) Allah anlama, akletme, yaşama fırsatı ve sevinci versin.