Şükretmeyen kişiler haz peşinde koşan, maddeye olması gerektiğinden çok değer verip manayı ihmal eden kişilerdir.

Abdullah b. Mes‘ûd (Ra), imanın iki kısımdan oluştuğunu, yarısının sabır, yarısının şükür olduğunu söylemiştir.[1] O halde iman biri diğerini tamamlayan iki yarımdan oluşur. Bir yarısı şükür diğer yarısı sabırdır.

Bu hayat yolculuğunda insanın başına gelebilecek en büyük iki felaketten biri; kendisini kuşatan nimet ve güzellikleri görememesidir.

Şair Hayâlî bu durumu şöyle ifade eder:

“Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.”

Mâhî, “balık” demektir. Derya ise “deniz” anlamına gelir. Bizler Yüce Allah’ın her türlü nimet ve ikramı içinde yaşadığımız halde çoğu kere bu nimetleri fark etmeyen denizdeki balıklar gibiyiz.

Neye odaklanırsan onu çoğaltırsın. Şükür sahip olduklarımızı fark etmek, olumlu yönlerimize odaklanmak; bardağa dolu tarafından bakmaktır. İbrahim Suresi 7. Ayeti kerimede

لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَزٖيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَابٖي لَشَدٖيدٌ 

‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok artırırım, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ buyurulur.

“Nan” ekmek demektir. Kültürümüzde ekmek “nimeti” sembolize eder. “Nankör” nimeti görmezden gelen, devamlı olumsuzluklara odaklanan insan demektir.

Yine insanın yaratılış kodlarını bizlerle paylaşan insan suresi 3. Ayeti kerimede:

اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبٖيلَ اِمَّا شَاكِراً وَاِمَّا كَـفُوراً

“Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. Artık o isterse şükreden olur isterse nankör” buyurulur.

Her iki ayeti kerimede de şükür kavramının iman kavramı yerine kullanılması, şükrün karşıtının ise küfür olarak ifade edilmesi ne kadar ilginçtir. O halde şükür nimeti görmek, onun da ötesinde nimeti vereni görmek, tanımak ve sevmektir. Şükür bir kalp derinliğidir. Allah’ı seviyorsanız Allah’a şükredersiniz. Allah’a şükrederseniz Allah’ı seversiniz.

Şükretmeyen kişiler haz peşinde koşan, maddeye olması gerektiğinden çok değer verip manayı ihmal eden kişilerdir.

Ayrıca şükür tembellik ve atalet değildir. Şükredenlerden olmak; küçük şeylerle mutlu olup büyük şeyler için çaba göstermeyi, şükre sebep olacak vesileler elde etmek için çalışmayı gerekli kılar. Tıpkı Hz. Hacer’in Safa ve Merve arasındaki sa’yi, gayret ve çabası gibi. Bizler de Hacer gibi düşünmeli, gerekirse defalarca denemeli, asla umudumuzu yitirmemeliyiz.

Hac ibadetinin gayelerinden birisi Müslüman bilincini inşa etmek, insana şuur, ahlak ve karakter kazandırmaktır. Haccın her bir menasiki farkındalıklarımızı, şükür, minnet ve teslimiyetimizi artırır.

Özellikle kurban, hac görevlerini yerine getirebilmenin şükrünü eda etmek için kesilmektedir. Nasıl Ramazan orucunu tamamlayınca Ramazan bayramı yapılıyorsa hac ibadetleri tamamlanınca da hedy ve udhiyye kurbanları kesilir ve bütün dünyada Müslümanlarca kurban bayramı sevinçle kutlanır. O halde sabır, savaş, zafer ve şükür…

Allah’ım! Bize ikram ettiğin ne varsa hepsi için tek tek teşekkür ederiz. Şu an Beytullah ve çevresinde hac ibadetini yerine getirmek üzere yolculuğa çıkmış olan “Rahmanın Aziz Misafirleri” hürmetine şükrümüzü artır. Bizi sana şükretme hususunda örnek ve önder olanlardan eyle.


[1] Gazzâlî, IV, 66; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 110