Her gün ekranlarda, sosyal paylaşım sitelerinde hastaların; solunum yetmezliğinden dolayı yoğun bakıma alınanların; yoğun bakım ünitesinde hastalığını, çektiği videoyla anlatanların haberleri yayınlanıyor, paylaşılıyor.
En çok televizyon izlenen saatlerde uzmanlar hastalıkla ilgili açıklamalar yapıyor, insanları uyarıyorlar.
Bütün bunların hastalığa ve tehlikesine dikkat çekmekte önemli belki faydalı olduğu söylenebilir.
Bu arada izlenilenlerin, anlatılanların, konuşulanların etkisiyle kendisini koruyabilmek için temizlik hastası olanlar; ya nefes alamazsam korkusuyla panik atakları geçirenler; ölüyor muyum acaba endişesine kapılıp psikolojisi bozulanlar da var mı acaba diye de sormak gerekiyor.
Vefa ekiplerinde diğer meslek erbabıyla birlikte cansiperane çalışan arkadaşlarımızın; öğrencisini takip eden Kur’an Kursu hocalarımızın ve cemaatiyle hem-hal olan cami görevlilerimizin ortak bir tespiti var: Yaşadığımız süreç insanlarımızın bir kısmının psikolojisini ciddi olarak etkiliyor. En sık karşılaştığımız korku, ölüm korkusu.
Hala önemli bir vazifede bulunan bir hocamız anlatmıştı: "Genç yaşta hastalandım. Doktorlar başarı ihtimali düşük bir ameliyata karar verdiler. Ameliyata gireceğim ama beni ölüm korkusu sardı. Öyle ya hasta olarak yattığımız ameliyat masasından kalkamama ihtimali çok yüksek. Bir aile büyüğümüz benim telaşlı halimi fark edince bana: 'Korkma evlat! Hasta olan değil vadesi dolan ölüyor' dedi. Onun sözü beni kendime getirdi."
Kaderimizin bize ne hazırladığını bilmediğimizden elimizden geldiğince, olabildiğince tedbirlere, sebeplere sarılacağız elbette. Ama hasta olmanın ölmek anlamına gelmediğini de bileceğiz.
Korku tabiidir ve aynı zamanda insanidir. Utanılacak bir tarafı da yoktur. Ancak unutulmaması gereken; "Allah, eceli gelince hiç kimsenin ölümünü ertelemez" (Münafıkun,11) hakikatidir.
Uhud’da savaşın seyri Müslümanların aleyhine dönünce bir grup münafık "Bizim sözümüze itibar edilseydi bu hale gelmezdik"; "Yanımızda olsalardı ölmezlerdi’’ gibi cümlelerle fesat çıkarmaya çalışıyorlardı. Rabbimiz "Evlerinizde dahi olsaydınız, yine haklarında ölüm yazılmış olanlar ölüp düşecekleri yere geleceklerdi." (Al-i İmran,154) buyurmak suretiyle takdir edilenin değişmeyeceğini anlatmıştı.
Hayatın kalitesi büyük oranda bize bağlıdır. Vücut emanetini nasıl kullandığımız hem sorumluluk hem de saadetimizle ilgilidir. Maddi ve manevi açıdan hesabı verilebilir bir hayat yaşadıktan sonrası bizim irademizin dışındadır.
Korkularımız kabusumuz olmamalı…
Ölüm korkusu cennete daha çok hazırlanmaya vesile olmalı…
Dünya hayatımız bir akşam ya da kuşluk vakti kadarken, ahiretimiz sonsuz ve sınırsızdır.
Ahiretin tarlası olan dünyadan ayrılma zamanımızı tayin eden Allah’tır.
Evet, "Hasta olan değil, eceli gelen ölüyor."
Rabbim sağlıklı, huzurlu ve rızasını kazandığımız bir hayat nasip eylesin…