“O, yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkarandır” (Yasin, 36/80) ayetiyle tanıtıyor kendisini Yüce Rabbimiz, Kur’an’ın kalbi Yasin sûresinde. Ancak her nimet gibi “ateş” nimeti de aynı zamanda bir imtihan sebebidir. Nimetler, Allah’ın razı olmayacağı şekilde harcanmasın diye Kur'an-ı Kerim, “Kainattaki düzeni bozmayın” diyerek uyarıyor bizleri (Bakara, 2/11; Rahman, 55/7-8). Kimileri, “Ne münasebet! Biz ıslah edicileriz” rolüne bürünse de basiret, bunun böyle olmadığını perde arkasından haber verir. Rahman olan Allah yine de mühlet tanır, cezalandırmakta acele etmez; yaptığından vazgeçsin diye, bozduğu düzenin sonuçlarını insana tattırır (Rum, 30/41). Çünkü evrenin her parçası bir diğerine sıkıca bağlıdır. Şairin de dediği gibi:
“Yakın veya uzak her şey / Gizli bir şekilde bağlıdır birbirine / Ölümsüz bir kuvvet ile / Öyle ki, bir çiçek koparamazsınız / Bir yıldıza rahatsızlık vermeden”
Yedi kat gök ve yer, insanın hayatını sürdürebileceği bir düzende yaratılmıştır (İbrahim, 14/32-33). Allah’ın varlığı ve birliğinin delillerinden birisi de kainattaki bu düzendir. “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı kesinlikle yerin göğün düzeni bozulurdu” (Enbiya, 21/22) Ağaçlar da korunması gereken bu ilahi düzenin vazgeçilmezidir.
Yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ağaç kaynaklı nimetler yazmakla tükenmez (Lokman, 31/27). Bizim vazifemiz ise nihayetsiz bir şükür yolculuğudur:
Ağaçların verdiği nefesle nefes alır insan, onların gölgesinde serinler, meyvesiyle beslenir, gök kuyusundan yeryüzüne çektiği suyu içer, o suyla temizlenir. İnsanlığın ilk imtihanı da bir ağaçtı (Bakara, 2/35). Hz. Adem ve Havva, şeytanın telkinlerine kanarak yasak ağacın meyvesini tattıklarında yeme-içme, giyinme ve gölgelenme ihtiyacına düçar olmuşlardı (Tâ-Hâ, 20/117-119). Ne gariptir ki bugün ağaçlar yakıldığında da aynı ihtiyaçlar kuşatıyor bizi.
İnsanlara şifa şurubu üreten bal arısına, ağaçları yuva edinmesini ilham eder Yüce Allah (Nahl, 16/68). Ağaç yakmak, şifa hazinesinin taşıyıcıları olan hayvanları yakmaktır; dermansız dertlerdir.
Yazın serinliktir ağaçlar, kışın beyaz bulutun ardına gizlenen yeşil güneş. Ağaçlara sadece bakmak bile ruha ziyafettir. Ağaç yakmak, çoraklaşmış gönüllerdir; insanlığa susayan.
Ömrünü tamamlayan ağaç, oduna dönüştüğünde insan onunla ısınır ve ısıtır yemeğini, suyunu. Ağaç yakmak, üşümektir.
Ağaçlar, ayaklarımızın altından kaymasın diye kökleriyle sıkıca tutar yeryüzünü. Ağaç yakmak, kendi ayağını kaydırmaktır.
İnsana kalemle yazmayı öğreten Yüce Öğretici (Alak, 96/4), kaleme ve yazdıklarının üzerine yemin eder (Kalem, 68/1). Ağaç yakmak, nankör bir talebe olmaktır.
Mescid-i Aksa’nın Rabbi, incir ve zeytin ağacının üzerine de yemin eder (Tîn, 95/1-2). Filistin’de zeytin ağaçlarını yakmak, İslam’ın varlığını yakmaktır.
Denizler aşılır ağaçtan gemilerle. Ağaç yakmak, tufanda boğulmaktır.
Son yolculuğumuza bile ağaçtan tabutlarla çıkarız. Ağaç yakmak, tabutun da toprağın da kabul etmeyeceği bir suçtur.
“Bitkiler ve ağaçlar da Allah’a secde eder” (Rahman, 55/6). Ancak devran döner insanlar ağaçlara secde etmeye başlarsa işte o zaman kökünden kesilebilir ağaçlar, aziz hatırasına rağmen. Hani Rıdvan ağacı vardı. Hz. Peygamber, o ağacın altında müminlerle sözleşmesini tazelemiş, Rabbimiz de müminlerden razı olmuş, gönüllerini ferahlatmış, onlara fetihler müjdelemişti (Fetih, 48/18). Allah Rasulü’nün ardından insanlar bu ağacın altında namaz kılmaya başlayınca şirke giden yola döşenen taşları fark eden Hz. Ömer, ağaçtan geride iz bırakmamıştı.
Yolu İkiye Ayırır Ağaçlar
Allah’ın insan için yaratmış olduğu ağaçlardan gerektiği gibi istifade etmek, insanın kendisini korumak olduğu kadar tevhidi de korumak anlamı taşır. Bu yüzden Allah’a inanan kimse, insan için ağacı da yaşatır. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak ve başkasının vatan toprağında hak iddiası olarak ağaçların seri katilliğini yapanlar, yeniden dirilip hesap vermeyi yalanlıyor iseler ne hazindir ki onların da mükafatı yine bir ağaçtır; zakkum ağacı! Yakıtı kendilerinin olduğu bir ateşte, yedikçe iç organları parçalayan ve üzerine de kaynar su ikram (!) edilen bir ağaç (Duhan, 44/43-44; Vakıa 56/51-55; Tahrim, 66/6).
Kökü sabit, dalları gökte olan kelime-i tevhit ağacına (İbrahim, 14/24-25) iman edenler ise kendilerini cehennem ateşinden korur gibi bu dünyada ağaç yakmaktan uzak durur. Mükafatları, dünyada iyilik-güzellik, ahirette iyilik-güzellik; gölgelerinde huzurla dinlenecekleri ve meyvelerinin kolayca devşirilmesi için dalları sarkmış ağaçlardır (İnsan, 76/14).